ABD emperyalizminin uluslararası hukuk kurallarını çiğneyerek, “egemen” bir devletin toprakları üzerinde Kasım Süleymani’yi katletmesi ve takındığı küstah tavır, başta İran halkı olmak üzere bölge halkları için onur kırıcı bir durumdur. ABD’nin saldırganlığına karşı bölge halklarının yükselen anti-emperyalist duyarlılığını “ulusal gurur” adına kullanan bölgenin gerici ve bölgesel hakimiyet peşinde koşan devletleri ise, bu durumu iktidarlarını pekiştirmenin olanağına dönüştürüyorlar. Emekçi halkların dizginsiz sömürü, devlet şiddeti, yolsuzluk ve rüşvete karşı yükselen isyanlarını, işçi direnişlerini, kadın ve gençlik eylemlerini bertaraf etmek için pervasızca kullanıyorlar. Çürümüş ve kokuşmuş iktidarlarının bekasını “ülkenin bekası” olarak pazarlayıp, “ulusal birlik” çağrıları eşliğinde dış düşmanları işaret ederek, iç düşmanları gizlemeye çalışıyorlar. Onların amacı, emperyalist güçler tarafından ezilip horlanan, işgallere uğrayan bölge halklarının emperyalizme karşı duygularını, kanlı diktatörlüklerini sağlamlaştırmanın manivelası yapmaktır.
Buna bir de emekçi halkların örgütsüzlüğü, isyan ve kavgalarına önderlik edecek devrimci partilerden yoksunluğu eklenince, emekçi halklar için durum daha da ağırlaşıyor. Bu durum, egemen iktidarların attığı zokayı yutturmak için çok elverişli bir ortam yaratıyor.
Emperyalist devletlerin rekabet savaşları, yalnızca bölgemizin yıkımına, milyonlarca insanın hayatına mal olmuyor. Emperyalistler bu savaşları bölgenin gerici devletlerine dayanarak sürdürüyorlar. Bu sınıfsal-siyasal dayanaktan yoksun kaldıklarında, hiçbir emperyalist güç bölgede tutunamaz. Buradan da, emperyalizme karşı mücadelenin onların bölgedeki sınıfsal dayanaklarına karşı mücadeleden geçtiği sonucu çıkıyor.
Bölgede süren gerici savaşlar ve çatışmalar
Birincisi, büyük emperyalist güçler arasında süren, bölgenin gerici devletleri ile paramiliter güçlerini vekil, taşeron olarak kullandıkları bölgeye hakim olma savaşlarıdır. Bölgenin gerici devletleri Suudi krallığı, İsrail, Türkiye, yanı sıra İran, bu çatışmaları, etki alanlarını genişletmek, bölgesel güç olarak öne çıkmak için de bir fırsat olarak görüyorlar.
İkincisi, bazen bu çatışma ve savaşlarla iç içe geçip yan yana düşse de, hedefleri ve talepleri bakımından haklı olan Kürt ulusunun sömürgeciliğe ve Filistin halkının siyonist yayılmacılığa karşı verdikleri haklı ulusal kurtuluş savaşları.
Üçüncüsü ise, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişkin olduğu ülkelerde, işçi ve emekçilerin, kent ve kır yoksullarının isyanları, grevleri ve eylemleri.
Bölgede, kapitalist üretim ilişkileri gelişmiş olsa da, özellikle kültürel ve ideolojik alanlarda modern toplum öncesinin güçlü ağırlıkları bulunmaktadır. Dinsel, daha çok da mezhepsel ideoloji ile milliyetçi ideolojinin içiçe geçirilmesiyle emekçilerin ufku karartılıyor. Köklü bir burjuva demokratik altüst oluşu yaşamamış bu toplumlarda, kadın, dinsel inanç, ulusal sorun gibi sorunların tetiklediği demokratik talepli eylemler de yayılıyor. Bu taleplerin burjuva sınırları aşamıyor olmasını kullanan emperyalist burjuvazi ve bölge gericiliği de bu taleplerin demokratik içeriğini eğip-bükerek, halkları karşı karşıya getirmenin araçları yapmaya çalışıyor. Körüklenen Şii-Sünni çatışması veya milliyetçilik bölge halklarının mücadelesinin heba edilmesiyle kalmıyor, çürütücü bir rol de oynuyor.
Emperyalist haydutlar bölgede egemenlik kurmak isterken, İran, Türkiye, İsrail ve Suud krallığı ise bölgesel güç olma peşinde koşuyorlar. Bölgemizdeki gerici savaşların kaynağı emperyalistler ve bölgenin gerici devletlerinin yayılmacı amaçları olduğuna göre, bu savaşlara kim son verebilir? Asıl sorun burada yatıyor.
Savaşları sonlandırmanın biricik yolu!
Üstyapıda modern toplum öncesi kalıntılar ne kadar etkili olursa olsun, bölgede yükselen halk isyanları ve hareketlerinin devindiricisi emek-sermaye çelişkisidir. Bugün bölgede işçi sınıfının yaygın grevlerle öne çıkamamış olması yanıltıcı olmamalıdır. İşçi sınıfının halk hareketlerinin peşinden sahneye çıktığını sınıf mücadeleleri tarihinden biliyoruz. Eninde sonunda işçi sınıfı da fabrikalardan alanlara akacaktır.
Bölgenin özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerindeki devrimcilerin görevi işçi sınıfının günlük eylemleri içerisinde yer alarak, olayların da yardımıyla sınıfın devrimci partisiyle buluşmasını sağlamaktır. Derinleşen çelişkilerin besleyip büyüterek yaygınlaştıracağı çatışmalara yön vererek işçi sınıfı içerisindeki yerini sağlamlaştıran devrimci parti, sorunlar yumağının çözümünü sağlayacak olan ipin ucunu da yakalamış olacaktır. Zira bölgedeki tüm sorunların çözümü işçi sınıfının kendi tarihsel rolünü oynayabilmesine bağlıdır. Lenin’in emperyalist savaş üzerinden vurguladığı gibi, “Bu savaşı sonlandırmanın biricik yolu birçok ülkedeki işçi devrimleridir.”