ABD ile Taliban arasındaki bol soru işaretli ve bugün bile büyük kısmı karanlıkta olan müzakerelerin sonucunda Afganistan’daki ABD askerlerinin ve koalisyon güçlerinin çekilmesi kararlaştırılmıştı.
Geçtiğimiz yıl şubat ayında varılan bu anlaşmaya göre Taliban, Afganistan’daki El Kaide başta olmak üzere radikal örgütlerin güçlenmesine, eylem yapmasına özellikle de ABD ve Avrupa ülkelerine yönelik saldırılar yapmasına izin vermeyecek.
Anlaşmadan hemen sonra dönemin ABD Başkanı Trump’ın “Eve dönme vakti” ifadelerini kullandığı açıklamasını birçok kişi hatırlar muhtemelen.
Bu müzakerelerde Taliban’ın reddetmesi sebebiyle Afgan hükümeti yoktu. Kimileri “Taliban’ın karşısına oturanlar Afgan hükümeti ile koordinasyon içinde müzakereleri yürütüyor. Hükümetten heyet olmaması gidişatı ve sonucu olumsuz etkileyebilir” yorumları yaptı. Kimileri de “ABD başta olmak üzere Afganistan’daki diğer aktörler Afgan hükümetine karşı Taliban’ın gücünün farkında ve bu müzakereler Afgan hükümetinin zayıflayıp çökmesi ihtimaline karşı Taliban ile temasların arttırılmasının işareti” görüşündeydi.
Velhasıl müzakerelerin sonuçlanmasının ardından ABD askerlerinin çekilme takviminin 11 Eylül’de tamamlanması öngörülüyordu.
Ancak çekilme süreci öngörülen takvimden daha önce başladı ve hızla devam ediyor.
Buna karşılık Taliban’ın sahadaki ilerleyişi de hızlandı.
Taliban’ın her gün farklı bölgelerde köyleri ve kasabaları ele geçirdiğine dair yeni haberler geliyor. Taliban halihazırda İran, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan sınırını büyük ölçüde kontrol altına aldı. Bu ülkelerle resmen komşu durumunda.
Diğer taraftan Afganistan’a komşu ülkelere ve Türkiye’ye doğru göç dalgalarının başladığına dair de çok sayıda haber ve görüntü var.
Belirsizliğin derinleşmesi ile birlikte kitlesel göçler de başlayacak gibi görünüyor.
Taliban’a dair ‘ümitler’
Afganistan on yıllardır iç savaşlarla, kaosla, derin krizlerle çalkalanan ve bir türlü huzur bulamayan ülkelerden biriydi zaten.
1970’li yıllardan beri de sıcak çatışma bölgesi olan Afganistan’daki Taliban’ın varlığı da oldukça köklü. Sovyetler Birliği ve ABD, Suudi Arabistan, Pakistan başta olmak üzere Afganistan’ın komşularının bir kısmı tarafından açıkça desteklenen Taliban arasında yıllarca süren savaş ülkeyi her açıdan istikrarsızlaştırmıştı.
1989 yılında Sovyetler Birliği çekildi çekilmesine ancak Rusya, Çin, Hindistan, İran gibi ülkelerle batı bloku arasındaki kavşak olan Afganistan’daki şartlar yıllar süren iç savaşı besledi.
Bu dönemde siyasi istikrarsızlık Taliban’ın siyasi yükselişini, halk desteğini derinleştirmesini de sağladı.
Taliban artık dağlık arazide eli silahlı gruplar profilinden çok uzaktı. Zaten ABD’deki 11 Eylül saldırılarına kadar olan dönemde, yaklaşık 5 yıl ülkeyi yönetti.
11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Afganistan’daki El Kaide varlığına yönelik saldırıları başladı. Bu dönemde, ülkedeki sadece ABD askeri sayısı 100 binin üstündeydi.
Ancak Kabil’de ABD ve batı blokunun desteklediği bir hükümet kurulmasına, Afgan ordusuna eğitim desteği verilmesine, Taliban’a ve ikiz kardeşi El Kaide’ye yönelik devasa bütçeli istihbarat ve askeri operasyonlara rağmen ülkedeki şartlar ‘kırılgan istikrar’ tanımında bile çok uzaktı.
Bitmeyen savaştan yorulan ABD başta olmak üzere birçok ülke 2014 yılından itibaren asker azaltma girişimlerine paralel olarak tamamen çekilme tartışmalarına başlamıştı bile. 100 binin çok üstünde olan yabancı asker sayısı 2014-2015 yılında 20-30 binlere kadar düştü.
Çatışmalarda yüzbinlerce Afgan öldü veya yaralandı. On binlercesi göç etti, göç etmeye çalışırken hayatını kaybetti. Ülkedeki kamu hizmetleri, alt yapı, hastane, elektrik hatları dahil her şey tekrar tekrar harap oldu.
Bugünlerde “ABD ve NATO güçleri çekildikten sonra Afganistan’a ne olacak?” senaryoları konuşuluyor.
Bu senaryoların tamamında Taliban karşısında direnmesi mümkün olmayan bir Afgan hükümeti ve güvenlik güçleri olduğu vurgusu yapılıyor. Aslında Afgan hükümetini denkleme katan senaryolar dahil ülkenin bekasına ilişkin yorumlarda benzer mesajlar olduğu söylenebilir; Bundan sonra muhatap Taliban…
Bu nedenledir ki, bütün değerlendirmeler Taliban üzerine odaklanıyor.
“Taliban batı tarafından dışlanmak istemez. Zaten ülkedeki yabancı misyonların korunacağına dair vaadi de bunun işareti. Bu nedenle sertlik yanlısı taraflarını törpüleyecektir” diyenler ağırlıkta şimdilik.
Diğer taraftan Taliban da bir taraftan ABD, Rusya, İran ile temaslarını yoğunlaştırırken diğer taraftan mesela Çin’e, “El Kaide uzantılı Türkistan İslam Partisi’nin Afganistan üzerinden size tehdit olmasına izin vermeyeceğiz” gibi teminatlar veriyor.
Gerçi Taliban’ın kendi içindeki El Kaide’yi nasıl dizginleyeceği bile tartışmalı iken Afganistan kaynaklı terörden endişe edenleri rahatlatmaya girişmesine şüpheli bakan epeyce insan var.
İkinci senaryo ise, ülkedeki yabancı güçler çekildikten bir süre sonra Afgan hükümetinin çökeceği ve Taliban’ın şehir merkezlerinin kontrolü için harekete geçebileceği yönünde.
Bu senaryo Kabil’deki havalimanının korunmasını ve işletmesini üstlenme niyeti sebebiyle Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Zaten Türkiye’nin bu niyetini ve istediğini kabul etmediklerini birkaç kez açıklama yaparak belirten Taliban’ın tavrının ne olacağı da belirsiz.
Evrensel / 15.07.21