ABD emperyalizmi, 11 Eylül 2001’de gerçekleşen saldırıyı, barbarca bir savaşı başlatmanın dayanağı olarak kullandı. ABD ve NATO güçleri, “terörün merkezi ve bunlara yardım eden ülkelere” ders vermek amacıyla “21. yüzyılın ilk savaşı”nı başlattılar. Adına “Sonsuz Özgürlük” dedikleri bu savaşın ilk hedefi Afganistan olmuştu. Söz konusu savaşın acımasız, topyekün ve kesin sonuç alıncaya kadar süreceğini, bunun da on yılları bulacağı ilan edilmişti.
Öncesi bir yana, o günden bu yana tam 20 yıldır Afganistan’daki yaşamı savaş, şiddet, yoksulluk, açlık, milyonları bulan göç olgusu, perişanlık ve büyük insani kırım belirledi. ABD ve NATO güçlerinin işgalinden 20 yıl sonra bugün durum her zamankinden daha karmaşık ve kötü. Afgan halkına ve kadınlarına götürülen “sonsuz özgürlük”, “sonsuz” bir acıya, yıkıma ve köleliğe dönüşmüş durumda.
ABD ve NATO geride enkaz bırakarak çekiliyor
“Tanrı bir ulusu cezalandırmak istiyorsa, Afganistan’ı işgal etmelerine izin veriyor” diye bir söz vardır. Nitekim İran, Türkmenistan ve Pakistan arasında kalan bölgede başarısız olan ülkelerin listesi uzundur. İngiltere 19. yüzyılda ezici yenilgiler yaşadı. 1979’da Afganistan’a giren Sovyetler Birliği bir süre sonra geri çekilmek durumunda kaldı. Şimdi de ABD ve dünyanın en güçlü askeri gücü olan NATO, bir fiyasko ile karşı karşıya kalarak geri çekilmek zorunda kalıyor. Joe Biden, askeri müdahale ve işgal yoluyla ülkede “istikrar ve demokrasiyi güvence altına alma” girişimlerine son verdi.
Bir dizi nedenden dolayı ABD, artık tarindeki en uzun savaşı sürdürmek istemiyor. Ortaklarıyla birlikte geride hemen her şeyi yerle bir edilen bir ülke bırakarak ayrılıyorlar. Ayrılmak için de sembolik bir tarih seçtiler. Eski ABD Başkanı Trump, Taliban ile ABD birliklerinin 1 Mayıs’a kadar Afganistan’ı terk edeceği konusunda anlaşmıştı. Halefi Biden ise, kendi evinde saldırıya uğramasının 20. yıldönümü olan 11 Eylül’e kadar tüm ABD birliklerini Afganistan’dan çekmek istiyor. Geri çekilmenin şartlara bağlı olmadığı, çünkü son yılların deneyimlerine göre böyle bir yaklaşımın “sonsuza kadar Afganistan’da kalmaya” yol açacağı ifade ediliyor.
ABD-Afgan Barış Konseyi’nden Martin Rahimi, “aceleci ve koşulsuz bir geri çekilme” konusunda, “Aynı zamanda ülkeyi istikrarsızlaştırma, iç savaş olasılığını artırma ve yerel, bölgesel ve küresel güvenliği tehdit eden terörist grupların dönüşü riskini de beraberinde getiriyor.” değerlendirmesini yaptı. Afganistan’da eski bir NATO danışmanı olan Tümgeneral Charlie Herbert de “Elbette bu korkunç savaş bir gün sona ermeli. … Ancak Afgan ortaklarımızı bu şekilde bırakmak, özellikle yıllardır fedakarlıklarını paylaştığımız Afgan ordusu için vatana ihanet gibi geliyor.” şeklinde konuştu. Kabil’deki eski bir İngiliz askeri ataşesi olan Simon Diggins, koşulsuz bir geri çekilmenin “yönetimi devralması için Taliban’a yeşil ışık yakacağından” korkuyor.
Johns Hopkins Üniversitesi’nden Eliot A. Cohen, savaşın, ABD’nin geri çekilmesinden sonra da devam edeceğini ve “vahşi köktendinci Taliban”ın yeniden güçleneceğini öngörüyor. Afganistan uzmanlarından Ali Jawar Adili, “Afganistan’ın istikrarlı bir hükümeti yok, siyasi süreçler sıkışmış durumda ve Taliban askeri dönüşlerini organize etme sürecinde.” görüşünü dile getirdi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de bunun kolay bir karar olmadığını ve riskler içerdiğini kabul etti.
20 yıllık savaşın ardından, temel “görev” başarısız oldu ve Afganistan savaşı belirlenen hedeflere ulaşılmadan sona erdi. Bilanço ise çok yıkıcı. ABD tarihindeki en uzun savaş olan bu savaş, Afgan halkı için büyük trajedilere ve acılara neden olurken, Amerika’da da ağır askeri ve ekonomik kayıplara yol açmış, “itibarına” zarar vermiş, gücünü tartışmalı hale getirmiştir. ABD ve NATO, -isteyip istemediği bir yana- son 20 yılda ülkeyi çağ dışı gerici dinci akımlardan, Taliban’dan “kurtarmayı” bile başaramadı. Taliban uzun süredir Afganistan’ın büyük bir bölümünü yeniden yönetiyor. Kadınlara ve genç kızlara hayvan muamelesi yapmaya devam ediyor. 20 yıl süren savaşın ardından NATO, ülkeye askeri olarak “Batılı bir siyasi sistemi” dayatmanın mümkün olmadığını kabul etmek zorunda kaldı. Biden, nihayetinde kaybedilen bir savaşın tatsız gerçekliğiyle yüzleşecek cesareti buldu.
Doho anlaşması ve geri çekilme: Bir fiyaskonun itirafı
Anlaşma, önemi Afganistan’ın ötesine uzanacak bir yenilginin itirafıdır. Dev emperyalist güçlerin süper modern emperyalist orduları, zayıf silahlı devlet dışı bir aktör karşısında başarısız kalmışlardır. Taliban savaşçılarının sayısının 40 ila 60 binden fazla olduğu tahmin edilmezken, NATO tam bir hava egemenliğine sahiptir ve askeri teknolojideki her şeyi kullanmıştır. Yalnızca Afganistan’daki savaşın maliyetinin 2001 ve 2017 yılları arasında 2,4 trilyon ABD doları olduğu tahmin ediliyor. Diğer 38 NATO müttefiki için karşılaştırılabilir bir bilgi yoksa da savaşın onlar için de büyük bir mali külfete dönüştüğü kesin. Ancak savaşın toplam maliyetinin nihayet geri çekilme tamamlandığında 4 trilyon dolara ulaşabileceği varsayılıyor. Operasyonda yaklaşık 3.500 NATO askeri öldü, 20 binden fazla asker de yaralandı.
Afganistan savaşını yerel güvenlik güçlerinin eğitimi, teçhizatı ve konuşlandırılması yoluyla kazanmanın mümkün olmadığı görülmüş bulunuyor. Afgan ordusunun, polisin ve diğer güvenlik güçlerinin gücünün 350 bin olduğu tahmin ediliyor. Yalnızca NATO tarafından donatılıp eğitilmekle kalmıyorlar, aynı zamanda askerlerden polise ve subaylara kadar tüm maaşlar NATO müttefikleri tarafından ödeniyor. Afgan güvenlik güçleri sayı ve teçhizat bakımından Taliban’dan çok daha üstün olsa da sürekli mevzi kaybediyorlar. NATO’nun çekilmesinden sonra artık maaş ödenmezse güvenlik güçlerinin dağılması, dolayısıyla Afganistan’da hesaplanamaz bir güvenlik riskinin oluşacağı temel bir kaygı haline gelmiş durumda. Bu nedenle ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, çekilmeden sonra da Afgan ordusunun hava kuvvetleri gibi bazı kısımlarını desteklemeye ve askerlerin maaşlarını ödemeye devam edeceğini belirtti.
Afganistan savaşı, 70. yıldönümünde insanlık tarihindeki en başarılı askeri ittifak olarak övülen NATO için de bir başarısızlıktır. NATO, askeri ve sayısal olarak çok zayıf olan bir düşmana karşı yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı. Ayrıca NATO’nun iç bütünlüğü hakkında da soruların olduğu bu vesileyle yeniden görüldü. Fransa ve Kanada gibi önemli NATO üyeleri bu savaştan yıllar önce ayrıldı. Taliban ile müzakerelerin de NATO tarafından değil, yalnızca ABD tarafından yürütüldüğü iddia ediliyor. Hatta ne NATO ülkelerine haber verildiği ne de onlara sorulduğu söyleniyor. Bu da NATO payına utanç verici bir durum. Hükümetin de ABD’nin Taliban ile müzakerelerde hiçbir rol oynamadığı belirtiliyor. Aksine, ABD’nin Afganistan’daki El Kaide veya IŞİD’in etkisini azaltmak için Taliban’a bel bağladığı gibi yaygın bir inanç var. Afgan hükümetinin varılan anlaşmalara dahil olmamasını, “ülkeyi Taliban’a satış” olarak değerlendiriyorlar.
2001’den itibaren ABD öncülüğünde NATO müdahalesinin hiçbir sorunu çözmediği, aksine yoğunlaştırdığı itiraf edilmiş bulunuyor. Dinci muhafazakar ve gerici-çağ dışı güçler hükümette, parlamentoda, yargıda, güvenlik güçlerinde kilit konumlar üstlendi. Dinsel gericilik bugün ülkeye hakimdir. Hukuk şiddet ve yolsuzluk tarafından zayıflatılıyor. Yargı, devlet kurumlarının en yozlaşmış alanı olarak görülüyor. Emperyalizmin götürdüğü “demokrasi ve özgürlük” yerlerde sürünüyor. Parlamento parçalanmış durumda. Dinsel gericiler ve yobazlar, insan haklarıyla ilgili olan hemen her şeyi “Batılı” olarak nitelendirip mahkum ediyorlar. Kadınların köleliği beter şekilde devam ediyor. Kukla devlet şimdiden dağılma sürecinde görünüyor. Seçimler bir saçmalığa dönüştü, hükümet etnik gruplar arası çatışmayla parçalanmanın eşiğinde. Savaş, savaş ağalarına, uyuşturucu baronlarına ve yolsuzluğa kapıyı sonuna kadar açtı.
Emperyalist barbarların elde etmek istedikleri “kesin sonuç”un 20 yıl sonraki en kısa özeti budur. Bu özet tabloya, ABD’nin stratejik iflası da eklenmelidir. Zira ABD emperyalizmi, “21. yüzyılın ilk savaşını” başlattığında bunu dünya egemenliğini pekiştirmek, rakiplerini dizginlemek, kendisine boyun eğmeyenleri dize getirmek için yapmıştı. Bu nedenle Afganistan bir bahane ve ilkti. Sırada “şer ekseni” vardı. Emperyalist müttefikleri ona yaranmak için kuyruktaydılar. Bir politikacının “Afganistan’a gitme kararının yüzde sıfır Afganistan ve yüzde 100 ABD ile ilgisi vardı. Bin Ladin Fiji Adalarında saklansaydı, oraya giderdik.” sözleri, durumun iyi bir özetidir. ABD, rakipsiz egemenliğini ilan etmiş, herkesi ya yanında ya da karşısında göreceğini belirtmiş ve dünya jandarması rolünü güçlendireceğine inanmıştı. Tüm gücüne rağmen durum bu bakımdan da onun arzuladığı gibi değildir.