Sınıf işbirliğinin yeni adı koronavirüs

Kapitalistler her krizi olduğu gibi koronavirüs salgınını da kendi çıkarları için değerlendirerek, bunu sınıf işbirlikçiliğinin yeni bir olanağına çevirmek istiyorlar. Sendika bürokrasisi ise sınıf mücadelesine ihanetin yeni belgelerine imza atarak rolünü oynamaya devam ediyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 04 Nisan 2020
  • 20:10

Kimi işçi sendikalarını tutan bürokratların da dahil olduğu bir dizi sermaye örgütü, koronavirüs salgınına karşı ortak bir deklarasyon yayınlandı. Bu açıklama koronavirüse karşı genel bir duyarlılık çağrısı ya da yüzeysel bir birliktelik mesajının ötesinde anlamlar taşıyor. Bunun için açıklamaya ve imzacılara dikkatle bakmak yetiyor. Türkiye’deki üretimle ilişkili 29 organizasyonun açıklamasında temel özne burjuvazi olurken, Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen, Kamu-Sen bürokratları da açıklamanın parçası oldular. 

Deklarasyon imzacıları arasında başta Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), TÜSİAD ve KAGİDER olmak üzere Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu, Türk Sanayicileri ve İşinsanları Derneği, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Uluslararası Yatırımcılar Derneği gibi burjuvazinin temel örgütleri yer alıyor. Son bir haftada 15 bin inşaat işçisinin işten çıkarılmasında sorumluluğu olan Türkiye Müteahhitler Birliği’nden koronavirüs nedeniyle fabrikada ölümleri sessiz sedasız geçiştirmeye çalışan Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu’na, koronavirüs nedeniyle ölen kadın işçileri görmeyen Türkiye İş Kadınları Derneği’ne uzatılabilecek bu listede tek bir masum örgüt yoktur.

Burjuvaziyi temsil eden 20’den fazla örgüt ve derneğin böyle bir açıklama yapması eşyanın doğası gereğidir. Zaten açıklamadaki vurgulara bakıldığında bunların sermaye sınıfının çıkarlarını kollamaya yönelik olduğu görülmektedir. Deklarasyonda, “Pek çoğumuz gönüllü karantina hayatı yaşıyor” denilerek, işçi ve emekçilerin çalışmak zorunda olmasıyla adeta dalga geçiliyor. Açıklamanın boğaza sıfır köşklerinde “gönüllü karantina”da olan Sabancılar’dan hareketle yazıldığı daha ikinci paragrafta kendini gösteriyor.

Şükran sunulurken, “işinin başında olan” herkese vurgusu yapılırken, “girişimcilerimize ve işverenlerimize” denilerek bitirilmesi tesadüf değil. Sonuçta onların baktığı yerden girişimciler ve patronlar olmadan bu dünya ayakta kalamaz.

Açıklamanın temel gayesi ise bu girizgahın ardından ortaya konuluyor. “Bu süreçte bizim yapmamız gereken, dayanışma içinde olmaktır. Bu salgına karşı 83 milyon hep birlikte mücadele vermektir. Bir olduğumuzu, iri olduğumuzu, diri olduğumuzu herkese göstermektir. Koronavirüse karşı belirlenen tedbirleri alarak ve kurallara sıkı sıkıya uyarak, hem çalışanlarımızı, hem de firmalarımızı korumaktır. Üretim ve hizmet kapasitemizi koruyarak üretmeye devam etmek, istihdamı korumaktır.” denilerek, meselenin salgına karşı önlemler konusunda bir dayanışma olmadığı, üretimi sürdürmek adına işçi ve emekçilerin ikna edilmesi olduğu görülüyor. 

Açıklama “kısa çalışma ödeneği” adı altında yıllardır sermayeye peşkeş çekilen fonları kullanmaya çağıran şu sözlerle bitiyor: “Bunun için Hükümetimiz, Kısa Çalışma Ödeneğinden yararlanma şartlarını önemli oranda iyileştirdi. Başvuru için gereken belge sayısını düşürdü. Bizler de şimdi hep birlikte diyoruz ki; ‘Çalışanını işten çıkarma, istihdamını koru, ihtiyacın olan kaynak Kısa Çalışma Ödeneğinde.’ Faaliyetlerini durduran veya azaltan firmalarımız, 3 ay süreyle çalışanlarının maaşlarını buradan karşılayabilir. Tüm firmalarımızı, bu imkânı kullanmaya çağırıyoruz.

İşçiler örgütlenmedikçe bürokratlar görevde!

Grev ve direnişteki işçilere dayanışma bütçesi bulamayan, fakat “Biz bize yeteriz” kampanyasına sendika kasasından 3 milyon TL’yi vererek devlet ve burjuvaziye sınıf işbirlikçiliğinin yeni bir örneğini sunan Türk-İş ağalarının bu anlaşmaya imza atması şaşırtıcı olmasa gerek.

Sermaye devletinin her seferberlik ve fedakarlık çağrısına koşanlar, işçileri milliyetçilik ve şovenizmle zehirleyenler, “aynı gemideyiz” hikayeleriyle bir kez daha işçileri uyutmaya, salgın döneminde boyun eğdirmeye, öfkenin isyana dönmesini engellemeye çabalıyorlar. Bu açıklamanın Kocaeli’deki yüzlerce işçinin koronavirüs şartlarında çalışmayı reddederek üretimi durdurmasından sonra gelmesi tesadüf değil. 

Bu, sermayeye ve düzene hizmet aşkıyla hareket eden hainler çetesinin yeni döneme hazırlık ilanıdır. Salgından dolayı işten atmalar gibi saldırılara karşı hazırlık yerine bunu kabullendirme, salgına rağmen üretimi sürdürmeye ikna çabasıdır. İşçi sınıfı sermayenin ve işbirlikçilerinin yalanları karşısında çaresiz değil. Örneğin Fransa’da sokağa çıkma yasağına rağmen yüzlerce işçi ilk fiili mitingi yaparak, üretimi durdurma kararını alanda aldı. İşçi sınıfı en insani talep ve haklarını bile ancak örgütlü gücüyle alabilir. 

İşçi sınıfı örgütlenmedikçe kendi örgütleri olan sendikalar burjuvaziye hizmete devam edeceklerdir. İşçiler sadece sendikalara üye olmakla yetindiklerinde, sendikaların gerçek mücadele aygıtları olması tarihte de görülmemiştir. İşçiler ihanet belgesi niteliğindeki açıklamaları ancak şalterleri indirerek yırtabilirler. Kocaeli’deki metal işçileri başta olmak üzere bu süreçte üretimi durduran işçiler bürokratlara gerek olmadığını gösteriyorlar.

İLİŞKİLİ HABERLER