Biz işçi ve emekçiler yaşamın her alanındayız. Ama devlet ve patronlar tarafından her zaman değersiz bir varlık olarak görülüyoruz. Bizler onların gözünde sadece TL, dolar ya da avroyuz. İnsanlığımız onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Patronun istediği üretimi çıkaracağız! Devletin istediği vergiyi vereceğiz! Dönüp soran yok, bizler ne yiyeceğiz ne içeceğiz.
Yaşamımızı zar zor bir şekilde idame ettiriyorken, üstüne bir de tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsün yaratmış olduğu krizin faturası da eklendi. Devlet patronları korumak için her türlü desteğini sundu. Patronlar da kendilerine sunulmuş destekten vakit kaybetmeden faydalanmaya başladı. Koronavirüsle birlikte işten atmalar, esnek ve güvencesiz çalışma arttı. Devlet ve patronlar kendi sınıf bilinçleriyle hareket ediyorlar. Asıl soru şu; biz işçi ve emekçiler hangi bilinçle hareket ediyoruz.
Patronların bu süreçte uyguladığı ve hayata geçirdiği tüm saldırılara dönüp ses çıkarttık mı? Hayır çıkartmadık. Her zamanki gibi biz işçiler bireysel davranışlarımız ile sadece kendimizi kurtarmanın peşine düşüyoruz. Patronlar kendileri arasında oldukça örgütlüler ve her saldırılarını örgütlü bir şekilde hayata geçiriyorlar. Biz işçiler ise bireysel hareket ediyoruz. Üzerimizdeki ölü toprağını kaldırmalıyız.
Biz işçilerin insanca yaşamı ne devletin ne de patronların iki dudağının arasında olmamalıdır. Dişe diş mücadele etmeliyiz. Bizlerin yasalarda var olan haklarımızı dahi onlar vermedi. Bizlerin geçmişten bu zamana kadar verdiği mücadeleler sonucu kazanıldı o haklar. İşçiler olarak aldığımız her hakkın bedelini ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz.
Şimdi de yapmamız gereken örgütlü ve bilinçli işçiler olarak patronların karşısında olmaktır. Patronlardan alınterimizin, emeğimizin ve bizden çaldıklarının hesabını sormalıyız. Biz işçi ve emekçiler mücadele etmeliyiz ve var olan mücadeleyi bir adım öne taşımalıyız.
Sefaköy’den bir tekstil işçisi