Bağış değil aldatmaca…
Tayip Erdoğan’ın ilan ettiği “Biz bize yeteriz Türkiye” kampanyası başladı. Kampanya ilan edildikten sonra sermaye çevreleri, sanatçılar, futbolcular… Yaptıkları bağışları ilan ederek hem saraya yaranıyor hem şov yapıyorlar. Utanmadan işçi ve emekçileri de kampanyaya bağış yapmaya çağırıyorlar. Sahte bağış kervanına katılanlar arasında işçi ve emekçileri temsil ettikleri iddiası taşıyan Memur-Sen, Hak-İş gibi ihanet şebekleri de bulunuyor.
Kampanya sermaye sahiplerinin işine yarıyor!
İşçi ve emekçilerin kanını emerek zenginleşenler fabrikalarda hiçbir önlem almadıkları gibi, işçileri ücretsiz izne çıkararak açlığa mahkûm ediyorlar. İşçi ve emekçiler için en ufak önlemi dahi “gereksiz masraf” sayanlar Erdoğan’ın başlattığı kampanyaya bağış yapmak için kuyruğa girmiş durumdalar.
Bu sömürücü takımı “hayırsever” mi oldu? Ne münasebet. Kampanyaya “bağış” yaptıklarında ceplerinden kuruş dahi çıkmayacak. Kurum Vergileri Kanunu Mad.10/e ve Gelir vergisi Kanunu Mad. 89/10 da bağışların vergiden düşüleceği hükme bağlanmıştır. Sermaye sahipleri bağış adı altında kampanya hesabına yatırdıkları her kuruşu şirketlerinin kurum kazancı veya beyan ettikleri gelir vergilerinden düşecekler. Yani kazanç ya da gelir vergisi olarak maliyeye yatırmaları gereken parayı “bağış” diye yatırmış olacaklar. “Bağış” yapılacak herhangi bir araç, teçhizat, malzemeler de bu kapsama dahildir. İlgili kanunların hükümlerinden faydalanan “bağışçılar” kamuoyuna, “hayırsever” iş adamları, futbolcular, sanatçılar olarak sunulmakta, yandaş medya reklamlarını yapmaktadır.
Kampanyaya “bağış” yapan Memur-Sen, Hak-İş gibi işbirlikçi sendikalar ise işçi ve emekçilerin hak ve çıkarlarını savunmak yerine sermayenin sahte bağış oyununun bir parçası oldular. Oysa milyonlarca işçinin ücretsiz izne çıkarıldığı, işten atıldığı şu günlerde işçilerin çıkarları için tek adım dahi atmış değiller. Bu düşkün saray dalkavukları işçilerin aidatlarıyla biriktirilen sendika fonlarını kendi rezil şovları için harcamaktan da geri durmuyor…
T. Erdoğan, başlattığı kampanya ile sermaye sınıfını büyük bir yükten kurtaran benzersiz bir hizmette bulunmuştur. Korona virüsle mücadelenin yükünü bile işçi ve emekçilerin sırtına yüklemişlerdir. Sermayenin kazanması ve fabrikaların sömürü çarklarının dönmesi için işçilerin hayatını hiçe saymaya devam edeceklerini pervasızca ilan ediyorlar.
Gerçekten halk sağlığını düşünen önlemler almak isteselerdi ülke genelinde karantina ilan ederlerdi. Karantina süresi boyunca tüm işçilerin ücretlerini ve diğer ihtiyaçlarını sermaye ve SGK üzerinden karşılamak için düzenlemeler yaparlardı, işsizlere, yoksullara yardım ederlerdi…
“Milli dayanışma değil” sınıf mücadelesini büyütmeye!
T. Erdoğan’ın ‘milli dayanışma’ diye yutturmak istediği kampanya sermaye çevrelerinin çıkarlarını korumaktan başka bir şey değildir. “Millet” dediği de sadece sermaye çevreleridir. Şimdiye kadar alınan önlemler bunu göstermektedir. Kapitalistler salgın döneminde en ufak taşın altına dahi elini sokmamıştır. Fatura hep işçi ve emekçilere kesilmiştir/kesilmektedir. İşçi sınıfı ve emekçiler ise her açıdan salgının ağır faturasını ödemekle yüz yüze bırakılmıştır. İşçi ve emekçiler “milli birlik” safsatasıyla kendilerine ödettirilen faturadan ancak sınıf birliklerini ve mücadelesini yükselterek kurtulabilirler. Yapılması gereken en temel yaşamsal haklar için fabrikalarda ve tüm üretim alanlarından başlayarak mücadeleyi yükseltmektir. “Milli” kılıfına sokulan her türlü aldatmacaya sınıfın birliği, dayanışması ve mücadelesiyle karşı durmaktır.