Thüringen: Alman faşizmini meşrulaştırma girişimi

Sermayenin en kanlı diktatörlüğü demek olan faşizm, tarihin belli aşamalarında burjuvazi tarafından sınıf mücadelesinin gelişme seyrine bağlı olarak kullanılmıştır. Özellikle Avrupa tarihi, Almanya, İtalya ve İspanya üzerinden buna tanıklık etmektedir. Bugün AfD üzerinden burjuva partileri tarafından yapılan ikiyüzlü açıklamalar bu gerçeği değiştirmez.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 07 Şubat 2020
  • 23:42
Berlin

Berlin

Frankfurt

Frankfurt

Berlin

Berlin

Ekim 2019’da Almanya’nın Thüringen eyaletinde eyalet parlamentosu seçimleri yapılmış, ancak oyların dağılımından dolayı hükümet kurulamamıştı. Seçimlerde, iktidar partileri olan CDU yüzde 11,7, Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 4,2 oranında oy kaybettiler. Oyların yüzde 31’ini alan Sol Parti (die Linke) seçimlerde birinci olurken, oylarını yüzde 12,8 oranında arttıran ırkçı-faşist parti AfD (Almanya için Alternatif) ise yüzde 23,4’le ikinci parti olmuştu.

Ekim ayından bu yana Thüringen’de hükümet kurulamadı. Eyalette halihazırda başbakan olan Sol Partili Bodo Rameolow, SPD ve Yeşiller ile birlikte bir azınlık hükümeti üzerinde uzlaşma sağlamış ve dün mecliste başbakanlık seçimine girmişti. Rameolow, ilk iki turda çoğunluğu sağlayamadı. Teamüller gereği üçüncü turda salt çoğunluğu alarak seçilmesi bekleniyordu ancak sonuç öyle olmadı. Rameolow’un karşısına çıkan, Thüringen Parlamentosu’nun en küçük grubunu oluşturan Hür Demokrat Parti’nin (FDP) adayı Thomas Kemmerich, AfD ve CDU’nun destekleriyle bir oy farkla başbakan seçildi.

Sözde “demokrat” CDU ve FDP, “sola karşı faşistlerle işbirliği” politikaları doğrultusunda Sol Parti liderliğinde kurulacak azınlık hükümetine karşı faşist AfD ile işbirliğine gitti ve üç parti FDP’nin adayını destekledi. Oysa şimdiye kadar Almanya’da iktidar partileri olan CDU, SPD ve diğerleri, hiçbir şart altında AfD ile işbirliğine girmeyeceklerini iddia ediyorlardı. Ancak Thüringen seçimlerinde bu iddiaların bir karşılığı olmadığı görüldü. Thüringen’de üçüncü güç olmayı başaran Başbakan Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), AfD ile birlikte hareket ederek bu kararı çiğnedi.

Afrika’da bulunan başbakan A. Merkel, gelişmelere “tepki” göstererek bu durumun derhal düzeltilmesi ve bir erken seçime gidilmesi gerektiği yönünde açıklamalar yaptı. Ardından SPD tarafından koalisyon ortağı CDU’nun bu tutumuna karşı sert açıklamalar yapıldı. Yaşanan gelişmelerin koalisyon içerisinde güven sorununa neden olduğu dile getirildi. Burjuva partilerin bu açıklamaları hiçbir samimiyet taşımıyor. Çünkü ırkçı-faşist AfD’nin icraatları hiçbir yasal bir engelle karşılaşmıyor. Bu ikiyüzlü açıklamaları yapan iktidar partileri (CDU-SPD ikilisi) yıllardır AfD’nin icraatlarına göz yumuyorlar.

Daha önemli olan ise, bu gelişme karşısında toplumsal tepkinin hızla büyümesidir. Başta sendikalar olmak üzere birçok ilerici kurumun çağrılarıyla dünden beri Almanya’nın birçok kentinde binlerce kişinin katılımıyla eylemler gerçekleştirildi. Yapılan çağrılar, eylemlerin önümüzdeki günlerde de devam edeceğine işaret ediyor. Sendikaların, sol güçlerin, emekçilerin AfD’yi sahneye çıkaran Thüringen’deki gelişmelere gösterdikleri tepki, anti-faşist duyarlılığın yaygın olduğunu bir kez daha gösterdi.

Faşizm kapitalizmin ürünüdür ve günü geldiğinde kullanılacaktır

Sermayenin en kanlı diktatörlüğü demek olan faşizm, tarihin belli aşamalarında burjuvazi tarafından sınıf mücadelesinin gelişme seyrine bağlı olarak kullanılmıştır. Özellikle Avrupa tarihi, Almanya, İtalya ve İspanya üzerinden buna tanıklık etmektedir. Bugün AfD üzerinden burjuva partileri tarafından yapılan ikiyüzlü açıklamalar bu gerçeği değiştirmez. Günümüz dünyasında toplumsal mücadelenin ve sınıf hareketinin boyutları, halihazırda burjuva egemenliği ortadan kaldıracak, onu tehdit edecek boyutlarda değildir. Tüm sıkıntılarına rağmen halihazırda burjuva iktidarları bir yönetme krizi aşamasında değiller.

Son dönemdeki gelişmeler, dünya ölçüsünde burjuva iktidarları yönetme krizine sürükleyecek dinamikler de barındırmaktadır. Özellikle dünyanın birçok ülkesinde gerçekleşen halk hareketleri ve işçi sınıfının damgasını taşıyan sosyal mücadeleler kapitalizmin krizlerini derinleştirme potansiyelleri taşımaktadır. Mücadele cephesindeki bu gelişmelerin seyrine bağlı olarak, gelecekte sermaye sınıfı ihtiyaç duyduğunda faşizme başvurmaktan geri durmayacaktır. Kuşkusuz kısa vadede değil (zira bu henüz o denli bir ihtiyaç değil) ama tarihsel bir perspektif içerisinde alındığında, Alman burjuvazisi de bu yola girmekten geri durmayacaktır. Almanya’da faşist partinin hükümet ortağı olmak üzerinden şu anki işlevi, koalisyon ortağına taviz adı altında topluma bir takım yeni gerici adımları dayatabilmektir.