Fransa’da geçtiğimiz cumartesi günkü eyleme polis saldırısı temel gündem olmaya devam ediyor. Sermaye devleti polisin yeni taktiğini 'başarılı' olarak açıklayıp savunurken aradan geçen günlerde taktiğin gerçek amacı ve bilançosu daha net görülmeye başlandı.
Eylemin buluşma noktasından çevresine, yürüyüş parkurundan bitişteki Republique Meydanı’na kadar her yer 3 bin polis tarafından kuşatılmıştı. Eyleme katılmak isteyenler çok sayıda arama noktasından geçilerek keyfi olarak üzerlerinde baskı kuruldu. Tüm çevre caddelerde, metro ve tren istasyonlarında polis “eylemci” olduğu gerekçesiyle üst aramalar yaptı. Öyle ki aynı cadde üzerinde 100 metre arayla arama noktası vardı. Keyfi üst aramalarında bazı noktalarda sorun görülmeyen bayrak sopalarına başka bazı noktalarda el konuldu. “Önleyicilik” adı altında yasada kapsam içine girmeyen malzemelere dahi el konuldu. Eyleme gelenlerden polisin keyfi bir şekilde “seçtiği” bazı kişiler duvar kenarına çekilip detaylı arama dayatmalarına maruz kaldı.
Uygulamalar devletin “önleyici gözaltı” taktiğinin üzerinde uzun süredir çalıştığını gözler önüne serdi. Oldukça geniş kapsamlı bir saldırı planının parçası olan bu uygulamalar, kitleyi sindirmeyi amaçlıyor. Ve temelleri geçen yıl çıkarılan yasalara dayanıyor.
Bütün bunlar, Cumartesi günkü eyleme katılımın düşüklüğüne ve çatışmasızlığa karşın gözaltı sayısındaki orantısız artışla da dışa vurdu. Yaklaşık on bin kişinin katıldığı eylemde 142 gözaltı oldu. Bu gözaltı sayısı, önceki iki haftadaki onbinlerin katıldığı ve saatler süren çatışmalarda yaşanan gözaltıların ortalama yarısı kadardı.
Gözaltından çıkanların anlattıkları da saldırının hedefini ortaya serdi. Polis bu gözaltı terörü sayesinde “‘Kırıcılar’ toplanmadan ve saldırıya başlamadan müdahale ederek çatışmaları engellediklerini” iddia etti. Fakat bu açık bir manipülasyondur, zira “kırıcı oldukları şüphesi”yle gözaltına alınanların böyle bir “eylem” veya “suç” ile bağlantısı açıklanmamıştır. Ayrıca böyle bir somut bağ yokken “şüpheli görünenler”in bir de gözaltı süresinin uzatılması, devletin toplumsal muhalefeti sindirme çabasını ortaya koymaktadır.
Burjuva cephesi ve kapıkulları memnun
Küçük ve orta işletmelerden sorumlu bakanlık delegesi Alain Griset, polis saldırılarından sonra İçişleri Bakanı Darmanin’e tebrik mesajı göndererek sermayenin devlet terörünün arkasında olduğunu ortaya koydu. İçişleri Bakanı da zafer nidaları atarak polisi tebrik etti. “Güç kanunda kaldı” diyen Darmanin, “yüzlerce haydut şiddet uygulamaya gelmişti” diyerek bunu önlediklerini iddia etti. Sermayeyi koruduklarıyla övünen Darmanin de önceliklerini açıktan ifade etti. Ayrıca “Anti-kırıcılara karşı sertlik stratejisi” terimini kullanan Darmanin, eylemde tüm kitleye uyguladıkları polis terörünü göz ardı ederek kortejin denetiminin poliste olduğunu vurguladı.
Polis sendikalarından Alliance'ın genel temsilcisi Frédéric Lagache da saldırıyı sevinçle karşılayanlar arasındaydı. Lagache “Black blokları istikrarsızlaştırmak için fazla polise ve hareketliliğe ihtiyaç olduğunu anlamanın zamanı gelmişti” diye konuştu.
Polis eylemde sadece bir scooter yakıldığını başka da bir zarar verme olmamasını taktiğin başarısı olarak ilan ederken eğer bu saldırı olmasaydı ne olacağıysa elbette belirsiz. Zira bu eyleme Black Block gibi militan anarşistler çağrı yapmamıştı. Eylemde anti-faşistlerin katılım sayısı da oldukça düşüktü.
“Önleyici gözaltı”na yoğunlaştırılmış saldırı eşlik etti
Eylem günü “önleyici gözaltı” saldırılarına bir müzik topluluğu da hedef olmuştu. Grubun davul ve trompetlerini kırmaya çalışan polis bir davulcunun da kafasından yaralanmasına neden olmuştu. Protest müzikçi gençse kafasından kanlar akmasına rağmen davulunu yeniden alıp kortejler arasında müziğe devam etmişti.
12 Aralık eyleminde karşılıklı çatışma durumu epey az olmasına karşın eylemcilerden yaralanan sayısı ve yaraların ciddiyeti polisin azgın saldırılarını netleştiriyor. Çok sayıda kanamalı yaralanmanın olduğu saldırılarda dikiş gerektirecek ciddi yaralanmalar da oldu. Polis metal katlanır coplarıyla kitlenin arasına dalıp gözaltı yaparken çevredeki eylemcilere de şiddet uyguladı. Yani polisin hedefi sadece “tespit edilen kırıcıyı gözaltına almak ” değil aslında bir bütün olarak eylemcilere şiddet uygulamaktı.
Önceki haftaların militan ve süreklileşen eylem iradesini kırma çabası, intikam arzusuyla birleşince polis şiddeti arttı. Sermaye hükümetinden de tam destek alarak eylemi kameraların önünde tam bir şiddet gösterisine çevirdiler.
Ve neredeyse diğer çatışmalı eylemlerle kıyaslandığında bu eylemde polis şiddetine maruz kalanların oranı diğer eylemlere kıyasla daha fazla oldu. Bu da stratejinin sadece gözaltıyla sınırlı olmadığının diğer ayağının da gözaltına alınmayanlara saldırı olduğunu gösteriyor.
Gözaltında psikolojik işkence ve ceza tehdidi
Bunların yanı sıra polis terörü gözaltında da ifade baskıları ve ceza tehditleriyle psikolojik işkence devam etti. 24 saat gözaltında tutulan 16 yaşındaki bir liseli Céline, iddia edilen suçlamaları kabul etmesi yönünde polis baskısıyla karşılaştığını belirtti. “Black Block hareketinin bir parçası olduğumu, şiddet eğilimli bir insan olduğumu kabul etmemi istediler” diyen Céline, yalnızca yasa tasarısına karşı olduğu için eyleme katıldığını söyledi.
Gözaltına alınanlardan 48 saat hatta 72 saat tutulanlar da oldu. Hiçbir delil yokken gözaltı sürelerini uzatmak polisle birlikte savcılığın da yeni stratejinin bir diğer sac ayağı olarak görev aldığını gösteriyor. Böylece haklarında hiçbir delil olmayan eylemcilere günlerce gözaltında baskı uygulanıp ceza tehditleri yağdırıldı.
Korku atmosferine karşı duranlar da var
Hiçbir delil, hiçbir eylem yokken gözaltına alınan çoğunluğu gençlerden oluşan bu eylemcilere ifade sırasında baskı ve uzun yıllar hapis yatma tehditleri savrulmasının asıl amacının kitlesel eylemlerin etkisini kırmak olduğu bellidir.
Henüz yürürlüğe girmeyen “Küresel Güvenlik Yasası”yla önü açılacak polis terörü fiilen hayata geçirilmek isteniyor. Zira polis bugün fiilen görüntü çekenlere saldırıyor, kitleyi görüntüleyerek fişlemeye çalışıyor, kitlesel gözaltılar ve gözaltında ceza tehditleri eşliğinde korku atmosferi yaratılmaya çalışılıyor.
Tüm bu saldırılara ve polisin “kırıcılar” diye hedef göstermesine rağmen eylemlerde militan çizgiye destek son yıllarda artmakta, polis şiddetine karşı öfke ve buna karşı direniş anketlere de yansımaktadır.
Kızıl Bayrak / Fransa