Çürüme ve çöküş derinleşiyor...

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Yapılması gereken, iliklerine kadar çürümüş ve kokuşmuş bulunan bu düzene ve derinleşen açmazlarıyla birlikte bir çöküş süreci yaşayan sermaye iktidarına karşı mücadeleyi büyütmek; işçi ve emekçiler içerisinde yaşanan çürümenin ve ortalığa saçılan pisliğin ancak devrimle temizlenebileceği fikrini, sosyalizm mücadelesini bir alternatif haline getirmektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Mayıs 2021
  • 20:07

Günümüz Türkiye’sinde her geçen gün derinleşen ekonomik-mali kriz, iktidarın neresinden tutulsa elde kalan pandemi politikası, sermaye düzeninde yaşanan çürüme ve çeteleşmiş devlet gerçeği siyasal gündemlerin ilk sıralarında yer alıyor. Tüm bu sorunlar karşısında köşeye sıkışmış bulunan AKP-MHP iktidar bloğunun zayıflık alanları giderek belirginleşiyor.

Gerici-faşist rejimin gelinen yerde kendini çok daha açık bir biçimde ortaya koyan en önemli zayıflık alanı, toplumsal tabanını korumakta yaşadığı zorlanmadır. İktidarın güç kaybettiğini gözler önüne seren ve belli bakımlardan yeni kırılmaların önünü açan en kritik gelişme 2019 yılında yapılan yerel seçimler oldu. AKP-MHP koalisyonunun birçok önemli kentte belediyeleri düzen muhalefetine teslim etmesi, daha önemlisi İstanbul’da iki kez üst üste yapılan seçimleri kaybetmesi, toplumsal desteğinde yaşadığı erimeyi gözler önüne serdi.

Bu güç kaybının gerisinde, toplumun önemli bir kesiminin ekonomik-mali kriz koşullarında yıllardır döne döne yıkıma uğratılması gerçeği yer alıyor. Zira, ağırlaşan krizin ve sonrasında pandeminin faturası omuzlarına yüklenen, çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşan geniş emekçi yığınların önemli bir kesimi artık iktidarın sahte “müjdelerine”, temelsiz “güç gösterilerine” ve demagojik açıklamalarına itibar etmiyor. Gerek ekonomik yıkımın gerekse pandeminin yarattığı ağır tablonun sorumlusu olan gerici-faşist iktidara karşı öfke, tepki ve hoşnutsuzluk giderek büyüyor.

Seçim hesaplarıyla yansıttıkları manipülatif anketler bir kenara bırakılırsa, son günlerde iktidar cephesinden yansıyan “davranış bozuklukları” bile bu gerçeğe yeterince ışık tutmaktadır. Geride kalan birkaç ayın olayları, ayağının altındaki toprağın kaydığını hisseden AKP-MHP iktidarının bir dizi açıdan açık savunma pozisyonuna geçtiğini göstermektedir. Her fırsatta “güç gösterisi” yapan ve sağa sola “efelenen” iktidarın bu durumu, yaşadığı çözülmenin de en dolaysız göstergesidir. Düne kadar “ekonominin sorumlusu benim”, “ekonomimiz şahlanışta”, “bizde kriz, mriz yok” söylemleriyle günü kurtarmaya çalışan Erdoğan’ın, bugün kriz-pandemi ikilisinin yıkıma uğrattığı işçi sınıfından, emekçilerden ve küçük esnaftan “helallik” istemek zorunda kalması, toplumsal desteklerini korumakta ne denli zorlandıklarını gözler önüne sermektedir.

Benzer bir durum pandemi politikası üzerinden de yansımaktadır. Bugün salgın karşısında “aç kapa” önlemlerinin etkisizliği geniş emekçi kesimler tarafından açık bir şekilde görülmekte ve sorgulanmaktadır. Buna skandallarla ilerleyen aşı politikalarına dönük tepkiler eşlik etmektedir. Turizm çalışanlarını aşağılayan videolar yayınlayıp gelen tepkiler karşısında hemen çekmek zorunda kalan, aşılama sürecinde toplum sağlığını değil turizm baronlarının kasalarını doldurmayı esas alan iktidar, bu alanda da adeta köşeye sıkışmış durumdadır. Düne kadar “pandemide destanlar yazdık” diyen fakat gelinen yerde salgına ilişkin politikalarını gerekçelendirmekte bile zorlanan, yayınladığı propaganda videolarını iki günde kaldırmak zorunda kalan bir iktidar gerçekliği karşımızda durmaktadır.

Ekonomi ve pandemi yönetiminden yansıyan bu çöküş tablosunu dış politika alanında yaşanan gelişmeler tamamlamakta, bütünlüğü içerisinde bu tablo iktidarın her cephede iflasın eşiğinde olduğunu göstermektedir.

***

Gerici-faşist iktidar bloğunun toplumsal tabanını korumakta yaşadığı zorlanmayı tamamlayan ve onun da ürünü olan bir diğer zayıflık alanı ise, her türden gericiliğin ittifakı üzerine inşa edilen iktidar bünyesinde baş gösteren iç çatışma ve mücadelelerdir. Bu durum eşyanın doğasına uygundur. Zira, düne kadar yandaş sermayedarlar, çeteler, mafyalar, cemaatler, tarikatlar ve her türlü gerici örgütlenme tarafından “muktedir” kabul edilen AKP-MHP iktidar bloğunun süreç içerisinde yaşadığı zayıflama, çözülme ve iç mücadelelerin de önünü açmaktadır. Harcı hırsızlıkla, yolsuzlukla, rantla ve sayısız kirli çıkar ilişkileriyle karılan haramiler saltanatı henüz tam bir dağılma süreci yaşamıyor. Fakat, güncel gelişmeler kirli çıkar ilişkileri üzerine kurulu olan iktidar bloğunda giderek çatlakların derinleştiğini de gözler önüne seriyor. Güncel politikada yaşanan uyumsuz tutumlar (ekonomi alanında ve pandemi sürecinde pek çok kez yaşandı), faşist çete başının ifşaatları karşısındaki sessizlik, AKP geleneğinde olmayan görevden almalar (Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın görevden alınması), yerel ya da merkezi düzeyde görev almış eski-yeni AKP’lilerin (Cemil Çiçek vb…) iktidarı zora sokan açıklamaları, bu olgunun ve çözülmeye başlayan “buz dağının” sadece görünen yanları.

İktidarı belirleyen bu zayıflık alanlarını (toplumsal desteğini kaybetme ve bünyesinde baş gösteren çelişkilerin derinleşmesini) iç ve dış politika alanında esneme kabiliyetini yitirme gerçeği tamamlamaktadır. Bu durum sert kırılmaların zeminini güçlendirirken, Erdoğan’ı gerici-faşist koalisyona daha da bağımlı hale getirmekte, bu olgu iktidarın bir diğer önemli zayıflık alanı olarak öne çıkmaktadır.

Düne kadar kullanılan, iktidar bünyesindeki güç ve rant çatışmaları nedeniyle bir kenara atılan çete başı Peker’in ifşaatları da gerici-faşist iktidarı sarsan önemli bir gelişme olmuştur. Zira, ileri sürülen iddia ve ithamlar ile açığa çıkan gerçekler son derece sınırlı ve henüz bir kesimi hedefliyor olsa da, gerçekte ifşa olan sistemin kendisidir. Düzendeki çürüme ve kokuşmanın, devletteki çeteleşme ve mafyalaşmanın hangi boyutlara vardığının gözler önüne serilmesidir. Bugüne kadarki ifşaatlar nedeniyle Soylu’nun yıpranmasından yarar umulsa da, ortaya çıkan tablo bir bütün olarak dinci-faşist iktidarı vurmaktadır. Zira, mafya ve çetelerin kullanılmasının ötesinde bizzat devlet-iktidar bünyesindeki çeteleşme ve kokuşmanın, bunun ürünü alabildiğine kirli işler ve karmaşık ilişkilerin, çoğu bilinen ama bugüne kadar topluma mal olamayan gerçeklerin çok daha görünür hale gelmesine yol açmaktadır.

Gerici-faşist rejimin en önemli avantajı ise, bünyesindeki çatlakları şimdilik denetim altında tutabilmesi, düzen muhalefetinin bilinen basiretsizliği ve toplumsal muhalefetin zayıf ve parçalı tablosudur. Bu zafiyetten yararlanmaya çalışarak kendisini geleceğin sert mücadelelerine hazırlamakta, şiddet aygıtlarını sistemli olarak tahkim etmekte, mafya ve çetelerin yanı sıra yeni paramiliter güçler oluşturmaktadır.

Bütünlüğü içerisinde bu tablo karşısında devrimcilerin, ilericilerin ve diğer toplumsal mücadele güçlerin önünde önemli görev ve sorumluluklar durmaktadır. Yapılması gereken, iliklerine kadar çürümüş ve kokuşmuş bulunan bu düzene ve derinleşen açmazlarıyla birlikte bir çöküş süreci yaşayan sermaye iktidarına karşı mücadeleyi büyütmek; işçi ve emekçiler içerisinde yaşanan çürümenin ve ortalığa saçılan pisliğin ancak devrimle temizlenebileceği fikrini, sosyalizm mücadelesini bir alternatif haline getirmektir.

İLİŞKİLİ HABERLER