Çürüyen düzen/çeteleşen devlet gerçeğinin cisimleşmiş hali olan AKP-MHP rejiminin maskesi paramparça olmuş durumda. “Organize suç örgütü” şefi Sedat Peker’in ifşaat ve itirafları, sistemin tam bir mafya makinesi gibi çalıştığını, her çirkefin odağında ise “yukarısı”nın, yani sarayın olduğunu gözler önüne sermiş bulunuyor. Yayınlanan telefon kayıtları, saray çevresinden birçok kişinin halen S. Peker’le iletişimde olduğunu, susturmak için girişimlere devam ettiğini kanıtlıyor.
Herkese laf yetiştiren, etrafa saldıran, tehditler savuran AKP şefi ve müritleri, susarak S. Peker’in söylediklerinin doğruluğunu tasdik ediyorlar. Zira burunlarına kadar çirkefin içine batmış durumdalar. Bundan dolayı Peker’in iddialarıyla ilgili meclis araştırma komisyonu oluşturulmasını AKP-MHP koalisyonu engelliyor. Zira ırkçı-sağcılarla siyasal İslamcı-dincilerin tümü bu çirkefin içinde yüzmekle kalmıyor, sermayenin mafyatik rejiminin köşe başlarını da tutuyorlar. Yüzeysel bir araştırma yapılsa bile tümünün mallarına el konulup hapse atılmaları kaçınılmaz olurdu. Suriye’de işlenen savaş suçuna ortak olanlar ise, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanıp mahkum edilirlerdi.
İşledikleri suçların hesabını vermekten kurtulup kurtulamayacakları henüz belli değil. Ancak toplumsal muhalefetin verili koşullardaki zayıflığı halen onları kısmen rahatlatıyor. Yine de suçüstü yakalanmanın telaşı saray ve avanesinin paçalarını tutuşturmuş görünüyor. Daha saldırgan daha küstah hamleler yaparak hem içinde çırpındıkları sefaletin üstünü örtmeye çalışıyor hem toplumsal muhalefetin gelişmesini engellemek için azı dişlerini gösteriyorlar.
Toplumsal muhalefet yine hedef
Çeteleşen devleti protesto etmek isteyenlere kolluk kuvvetleri azgınca saldırıp onlarca kişiyi gözaltına alırken, sarayın emriyle harekete geçen sözde Başsavcılar HDP’nin temelli kapatılması istemiyle yeniden dava açtı. Irkçı şovenizme ve din istismarına “can simidi” gibi sarılan bu kokuşmuş mafyatik rejim, Kürt halkına ve siyasi temsilcilerine saldırarak sindirmeye çalışıyor.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin imzalı, yaklaşık 850 sayfalık iddianame, Anayasa Mahkemesine tekrar gönderildi. Daha önce Anayasa Mahkemesi’nden dönen bu uyduruk iddianamede 500’e yakın partili hakkında siyasi yasak istenirken, partinin banka hesaplarına tedbir konulması da talep ediliyor.
Rejim yıllardır estirdiği teröre rağmen ne Kürt halkını ne HDP’yi sindirebildi. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, birçok milletvekili ve binlerce kadrosunu hapse atmasına rağmen HDP’nin siyasi etkisini kıramadı. Şimdi ise sarayın aparatı gibi çalışan yargıyı kullanarak partinin etkisini zayıflatmayı deniyorlar.
Ahmet Şık’a soruşturma ve tehditler
Sermayenin mafyatik rejimi, aynı gün gazeteci ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Ahmet Şık hakkında da iki soruşturma başlattı. Muhalif duruşuyla öne çıkan Şık hakkında; devlete katil demesi ve çeteleşen dinci-faşist rejimin “azı dişlerini sökmek için her eylemin meşru olduğunu” söylemesinden dolayı iki soruşturma başlatıldı. Medyadaki saray beslemesi tetikçiler Ahmet Şık’ı hedef alırken, AKP’nin sözcüsü Ömer Çelik ve faşist parti MHP’nin şefi Devlet Bahçeli de koroya katıldı. “…Yargı soruşturmasını açmış, yargı kendi kararını verdikten sonra parti olarak bizim grubumuzun üstüne düşen bir vazife olursa biz de bunun gereğini yerine getiririz” şeklinde açıklama yapan AKP sözcüsü Çelik, Ahmet Şık’ın gerçekleri dile getirmesinden duydukları rahatsızlığı da dışa vurmuş oldu.
Faşist partinin şefi Devlet Bahçeli ise Şık’ı hedef göstererek tehditler savurdu. Şık’ın “Bu devlet katil bu devleti yıkmamız gerekiyor” dediğine işaret ederek “Bunun karşısında ne yapacağız” diye soran faşist partinin şefi, “Bu hainin dokunulmazlığını kaldırıp doğruda adalete teslim etmeyecek miyiz” ifadelerini kullandı. Ayrıca ölüm tehdidi de savuran faşist şef “Devlete katil diyen bu soysuz devletin her imkanından istifade ediyor, hazinesinden maaşını alıyor. HDP’lilerin fütursuzluğundan cesaret alan bu suçlu bilmelidir ki TC devleti katil olsaydı bugün bulunduğun yer TBMM değil mezarlık olurdu. Bunlara musamaha gösteremeyiz bu aşağılık tiplere tahammül edemeyiz.” ifadelerini kullandı.
Halk ve insanlık önünde hesap vermesi gereken bu savaş suçlusu rejim, saldırganlığı arttırarak toplumu tehdit ediyor. Haziran Direnişi’nin travmasını halen atlatamayan, yeni bir halk hareketinin patlak vermesinden ise derin bir korku duyan rejim, şiddetin dozunu arttırarak hesap vermek zorunda kalacağı zamanı ötelemeye çalışıyor. Ancak görünen o ki, artık zorbalık da onu kurtarmaya yetmeyecek.