Tepeden tırnağa çeteleşen rejim, yıllar boyu T. Erdoğan’a tetikçilik yapan Sedat Peker’i “oyunun dışına” atınca kızışan çeteler savaşı devam ediyor. Bu kapsamda Sedat Peker, yayınladığı 8. videoda yine saray rejiminin belli isimlerinin kanlı/akçalı işlerine değindi. Süleyman Soylu, Mehmet Ağar, Binali Yıldırım ve rejimin diğer bazı önde gelen isimleri hedef alındı.
“Tayyip abisi”ne de video yapacak
İfşaatlar iktidarın içine battığı çirkefi ortaya çıkardığı gibi, saray etrafında koalisyon kuran çete ve çıkar grupları arasındaki gerilimleri de arttırdı. Tümü suç ortağı olduğu için hem birbirinden korkuyor hem birbirlerini kolluyorlar. Zira herkes diğerinin suçlarını biliyor. Bundan dolayı deşifre olan, suçları ortalığa saçılan rejimin adamlarına dokunulamıyor. Tabi hiçbiri istifa da etmiyor.
Her açıklamasında “Tayyip abisine” hürmetlerini sunan Peker’in yaptığı ifşaatlar, çeteleşen rejim gerçeğini daha da görünür kılıyor. Bu ise, rejimin başı T. Erdoğan’ı da D. Bahçeli’yi de D. Perinçek gibi saray dalkavuklarını da diken üstünde bırakıyor. 8. videoda da “Keşke Tayyip Abi bu şekilde olaylara müdahale edip çözseydi. Bu kadar veri, belge, anlatım varken… Ancak nedense bize değil, bana değil onlara inanmayı tercih etti. Daha doğrusu bana da değil doğrulara. Ama bu evren kaçınılmaz bir hikâye var. Bir gün mutlaka gerçekleşecektir” ifadelerini kullanan Peker, “Tayyip abisini” yine “korudu”. Her ne kadar her video “Tayyip abisi”nin biraz daha sıkışmasına neden olsa da, henüz onun dosyalarını aralamadı.
“Sayın Cumhurbaşkanımız, Tayyip Abi, bir uluslararası komplo olduğunu, bu komplonun da merkezinde benim olduğumu ismimi geçirmeden anlattı” diyen Sedat Peker, “Tayyip abisi”nin bu ithamından müessir olmuş görünüyor. “Madem ben uluslararası komplonun parçası ajansam, o zaman bundan sonraki videoyu da Tayyip Abi, kardeş olarak oturup ben sizin karşınızda anlatacağım. Ne zaman tanıştık, ne zaman görüştük. Ne bir eksik ne bir fazla” ifadeleriyle önümüzdeki günlerde AKP şefini hedef alacağını da duyurmuş oldu.
Devamında ise, “Ya bütün olanları anlattık, bütün her şey ortada. Bütün bunları halk biliyor, sana anlatmıyorlar. Bir sen bilmiyorsun, çevreni sarmışlar. Geri kalan herkes biliyor. Yaşadığım sürece sana karşı asla saygısızlık içerisinde olmayacağım” diyerek “Tayyip abisi”ni bir nebze rahatlatmayı da ihmal etmedi.
“Katar’a askeri birlik, Azerbaycan’a SİHA, Filistin’e hamaset”
AKP şefinin dosyalarını aralamayan Peker, dış politika üzerinden sarf ettiği sözlerle “Tayyip abisi”nin zaten azalan huzurunu da kaçırmış olmalı. “Azerbaycan’da olay oldu, Azerbaycan’a SİHA’ları yolladık. İyi de yaptık. Katar’da sorun oldu, Katar’a askeri birlik kurduk. Azerbaycan’da SOCAR var, SOCAR’ın alt şirketleri var. Katar’da bankalarda paralar var. Filistin’de ne var? Filistin’de hamaset. Kardeşlerimizle beraberiz, e kardeşlerimizle berabersek 10 tane de SİHA oraya yollayın. E hani beraberdik? Öyle cami çıkışında bağırmayla olmaz bu işler” şeklindeki ifadeler, saray rejiminin Filistin konusundaki ikiyüzlülüğüne bir tür içeriden ayna tuttu.
“İsrail’e giden malları taşıyan gemilerin kimin olduğu belli. İsrail’de kimin, o gemilerin yazıhanesinin olduğu da belli” sözleri ile, T. Erdoğan’ın oğlunun da İsrail’le işbirliği yaptığını ima etti.
El Nusra çetelerine silah ve lojistik destek
Sermaye iktidarının Suriye’ye karşı başlatılan ve hala devam eden savaşta başrolü oynadığı bir sır değildi. IŞİD’e, El Nusra’ya ve envai çeşit cihatçı katil çetelerine sermaye devleti tarafından silahların, araç-gereçlerin, askeri eğitimin sağlandığı onlarca kez dile getirildi. Bununla ilgili sayısız bilgi-belge de yayınlandı. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler Suriye’ye karşı savaştan çekilince, tüm cihatçı çeteler AKP-MHP iktidarına kaldı. Nitekim on binlercesi halen tetikçi olarak kullanılıyor ve Türk devletinden maaş alıyorlar.
Sedat Peker ise, bizzat işin içinde yer alan biri olarak Bayırbucak Türkmenlerine malzeme taşıdıklarını ifşa ediyor ve El Nusra’nın bu silah, araç-gereç tedarikinden pay aldığını söylüyor. Saray rejimine yaptığı hizmetleri anlatan Peker Bayırbucak Türkmenlerine ve diğerlerine yardımcı olmak için “İHA, kıyafetler, -ama sayıca çok fazla, oradaki tüm savaşçılara yetecek kadar- telsizler, çelik yelekler, onlar bunlar, tırlarca…” dolusu malzeme taşıdıklarını açıklıyor.
“Ama bu MİT tarafından, askeriye tarafından organize edilmiyor. SADAT tarafından organize ediliyor”, diyen Peker, tüm işi sarayın paramiliter örtüğü SADAT’a yüklüyor. Belli ki, Ordu ile MİT’in bu ağır suçların işlenmesinde oynadıkları önemli rolün üstünü örtmeye çalışıyor. Zira yakalanan MİT tırları doluydu ve o silahların IŞİD’ten, El Nusra’ya, Bayırbucak Türkmenlerinden diğer cihatçı gruplara kadar hemen tüm çetelere taşındığı defalarca yazıldı.
“…Sonra bizim Türkmen arkadaşlar 'Bunlar el Nusracı' dedi. Bizim diğer arkadaşlar da 'Bu gidenler el Nusra'ya gidiyor' diyor. Evet, benim üzerimden gidiyor. Samimi yapıyorum. Ama ben yollamadım, SADAT'çılar yolladı” ifadelerini kullanan Sedat Peker, suçu yine sadece SADAT’çılara yüklüyor.
Sarayın korumalığını yapan, başındaki kişinin bir dönem Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı yaptığı SADAT adlı para-militer yapının Suriye’ye karşı savaşta ABD-İsrail hizmetkarı cihatçılara silah, mühimmat vb. taşıdığına kuşku yok. Ama Suriye’nin yarasının yakılıp yıkılmasında önemli rol oynayan bu ağır suçların devletin bilgisi, desteği ve kontrolü olmadan işlenmesi de mümkün değil.
Videoda çirkefe batmış birçok başka kişiyle ilgili iddialar da var. Ancak değindiğimiz birkaç ifşaat bile rejimin etrafında toplanan yapıların tümünün bir tür “suç örgütü” niteliğinde olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor. Öte yandan, tüm bu olup bitenler AKP-MHP şefleri başta olmak üzere rejimin bir bütün olarak bu çirkefe battığını da gözler önüne seriyor.