Ukrayna işgalinden bu yana NATO’nun tavrı, kendisi, stratejisi sık sık gündeme geliyor. Nihayetinde 28-30 Haziran arasında Madrid’de gerçekleşen yıllık zirveyle NATO’nun hem Avrupa gündemi hem tehdit algısı hem de gelecekteki olası adımlarına dönük bir belge ortaya çıktı. 2010’da ilki yayınlanan Stratejik Konsept güncellendi. Bu konsept sadece Avrupa güvenlik mimarisi açısından değil, yeni bir bölgeye dönük konuşlanmanın da karinelerini sunuyor. Bu hafta NATO Zirvesi’nde ortaya çıkan konsepte ve bunun geleceğe dönük verdiği ipuçlarına bakacağız.
NATO: Varlığımıza en büyük tehdidi rusya
İspanya’nın başkenti Madrid, 28-30 Haziran arasında teyakkuzdaydı, olağandışılıklar dışında ilk defa bu kadar geniş katılımlı bir zirve yüz yüze yapılacaktı. İspanya neyse ki büyük bir aksilik, sıkıntı yaşamadan zirveyi atlattı. Aynı zamanda diğer NATO zirvelerinden farklı olarak NATO belgelerinde Madrid Zirvesi olarak anılacak yeni Stratejik Konsept için tarihi bir yer oldu. Madrid’de duyurulan yeni stratejik konsept incelendiğinde iki önemli zirvenin adının zikredilmesi dikkat çekiyor. Zaten bu iki önemli zirve aslında üçüncüsünün de bir anlamda mimarı sayılabilir.
Yeni stratejik konseptin ortaya çıkma nedeni belgede öngörülmez şekilde değişen küresel ve bölgesel güvenlik iklimi. NATO bu konuda haklı zira ilk konsept 2010’daki Lizbon Zirvesi’nde kabul edilmişti. Lizbon Konsepti'nde Rusya, stratejik bir ortak olarak tanımlanmıştı. Zaten o dönemde Rusya ile NATO arasında ortak bir konsey de vardı. Belgenin 2010’da yayınlanması ve Rusya tanımı önemliydi. Zira bugün Rusya ile NATO arasında ipleri koparan bir gelişmenin fitili çok değil, konseptten iki yıl önce 2008’de Budapeşte’deki NATO Zirvesi sonrası bildiride çekilmişti. Bu bildiride NATO Ukrayna ve Gürcistan’a NATO üyeliği yolunu açmış ve bu konuda duyulan memnuniyet dile getirilmişti. Bu bildiriden yaklaşık dört ay sonra Rusya Gürcistan’a müdahale etti, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını duyurdu.
NATO Rusya’dan gelen bu itirazı anlamış olmalıydı ki, Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliği gündemde pek yer etmedi. Ancak Gürcistan’a Rusya müdahale etmişti. Peki iki yıl sonra ne olmuştu? Rusya Lizbon’daki ilk stratejik konsept metninde stratejik ortak olarak tanımlanmış, işbirliğinin önemi vurgulanmıştı. Yani bir defaya mahsus Rusya’nın aşırılığı göz ardı edilmişti.
Rusya Gürcistan konusunda endişeliydi ancak müdahaleye uzanan bu kaygı giderme, Ukrayna kadar neden ses getirmemişti? Rusya için Ukrayna ve Kırım bu anlamda yol gösterici bir açıklama sundu. Nitekim Rusya ile NATO arasındaki ortak konseye son veren adım da 2014’te Ukrayna üzerinden gelecekti. Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak etti, iade edeceğe de benzemiyor. Rusya’nın 2013’ten itibaren Ukrayna’ya dönük tavrı yakın bir mercekle incelendi. Kırım yaptırımlarını NATO’nun Rusya’ya dönük tanım güncellemeleri aldı.
Nihayetinde Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgaliyle buradaki durumun savaşa evrilmesi NATO ile Rusya arasında bir çatışma halini aldı. Bir farkla NATO kendisi savaşmıyor, silah desteğiyle Ukrayna’nın savaşmasıyla bunu sağlıyor. Bu durum da aslında NATO’nun fiili olarak yürüttüğü politikasını yazılı bir metne çevirmesi demek. Yani NATO bu konseptte Rusya’yı en önemli ve doğrudan tehdit olarak tanımlasaydı sorun olurdu. Aynı belgede Ukrayna ve Gürcistan’ın üyelik süreçlerinin devam edeceği de yer alıyor nitekim. Özetle stratejik konsepte göre bugün Avrupa ve transatlantik güvenliği için en büyük tehdit Rusya. Ama bir o kadar önemli bir başka aktörün de adı geçiyor ve bu aktör Rusya’ya dönük sert tonun nedenlerinden biri: Çin
NATO: Rusya kadar olmasa da Çin’e dikkat
NATO ile Çin arasında daha doğrusu, ABD ile Çin arasındaki artık pek de örtük olmayan mücadele son birkaç yıldır NATO belgelerinde de karşılık buluyordu. Madrid Zirvesi’nde Çin NATO açısından Rusya kadar sert bir vurguyla tehdit olarak tanımlanmasa da tehdit olarak görüldü. Belgelerin dışında bu durumun bir başka karinesi daha var, bu yılki zirveye ilk defa katılan Asya Pasifik ülkeleri.
Zirveye üyelerin yanında Finlandiya ve İsveç’in katılımı şaşırtıcı değildi, hatta Türkiye ile bu iki ülke arasındaki sorunun burada çözüleceği de bekleniyordu. Nitekim öyle oldu. Bununla beraber Asya Pasifik’ten ABD müttefiki olan Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya ve Güney Kore ilk defa bir NATO zirvesine davet edildi. Söz konusu ülkeler hali hazırda Çin’e karşı bölgede ABD ile müttefikler, ancak NATO zirvesine katılımları, ABD’nin sadece kendisi olarak değil, bir örgüt olarak NATO’yu da burayla daha ilgili hale getirmek istediğini gösteriyor. Tam da bu nedenle Çin’in adı daha yüksek bir tonla belgelerde yer alıyor.
Çin’e dönük ikinci vurgu, Rusya ile olan stratejik ortaklığına dikkat çekilmesi. Bununla beraber aslında dünyanın tecrübe ettiği bir başka örneğin zemini hazırlanıyor. Otoriter rejimler olarak bu iki ülkenin gösterilmesi. Elbette Rusya da Çin de otoriter özellikler gösteriyor. Ancak NATO’nun üyesi olan bazı ülkelerin de benzer özellikleri var. NATO bu noktada içişlerine karışmayı sınırladığını iddia ediyor. Önemli olan güvenlik diyor. Peki bu noktada Rusya ve Çin’in rejim türü neden burada özellikle belirtilmiş?
ABD’nin Asya Pasifik hesapları ve NATO
Genel olarak NATO’nun stratejik konsepti Rusya ve Çin’i hedef alan bir niteliğe sahip, NATO’nun yanı sıra G7’de Rusya’ya ekonomik olarak nefes aldırmama stratejisinin tescili bir bütün olarak düşünüldüğünden daha geniş bir duruma işaret ediyor. Benzer biçimde Rusya ile Çin arasındaki stratejik ortaklığa yapılan vurgu, aslında bundan duyulan rahatsızlık şöyle yorumlanabilir. NATO her ne kadar artık faaliyet alanını Avrupa ile sınırlandırmıyorsa da üyelerin büyük bir kısmı odak olarak burayı görüyor.
ABD’nin bu noktada elbette İngiltere ile beraber, şöyle bir yol izlediği iddia edilebilir: Çin ile olası askeri ve ekonomik araçları içerecek mücadele için Rusya'yı daha önce nötr kalmaya zorlama. Ancak Ukrayna savaşı bir başka yöntemle, Rusya’nın geriletilmesini sağlayacak bir alan açtı, yaptırımlar yoluyla Rusya’yı geriletme. Nitekim Rusya’nın petrol satışından, altınına, buğdayından, teknolojik ekipman transferine uzanan yaptırımlar silsilesi, Ukrayna savaşı nedeniyle zaten sorgulanmıyor, yani zemin müsait. Bununla beraber bu adım, Rusya ile Çin’i yakınlaştırma ihtimaline sahip, aynı zamanda Çin’e bir gözdağı.
Burada Batı kampı şöyle bir mesaj veriyor olabilir: Evet, Rusya ile Çin yakınlaşmasını önlemek güçleşiyor ancak Rusya Çin’in yanında konuşlansa dahi, daha güçsüz, imajı yerle bir olmuş bir ülke olarak anılacak, etkisi sınırlı olacak. Rusya Ukrayna’yı işgal ederek yeni ve daha güçlü bir birlik ve strateji oluşmasına kapı açtı, bu kapının kapanması, üstelik bugün Ukrayna’dan çekilse dahi pek olası değil. Bu nedenle iki aktörün adı yan yana ve rejim türleriyle beraber anılıyor. Bunun yanında Asya Pasifik’ten ABD müttefiklerinin zirveye katılımı, bir anlamda NATO’nun bu ülkelerle koordine olarak Asya Pasifik’e yaklaşması demek. Ukrayna savaşı ve Rusya’nın işgali, NATO’nun içindeki ayrışmayı bitirdiği gibi ABD’nin gücünü pekiştirdi, tam bu birlik olma hali ABD’nin hazırlandığı Asya Pasifik’teki mücadeleye önemli bir kapı açtı.
Kısa Dalga / 01.07.22