(TKİP VII. Kongresi Bildirgesi’nin “Dünya” başlıklı 1. ana bölümün ikinci başlığıdır...)
1.2- Ukrayna krizi ve emperyalist dünya
Ukrayna savaşı, emperyalist dünyanın hegemonya krizini yeni bir safhaya taşıyarak, ABD emperyalizminin artık dünyanın değil fakat yalnızca NATO eksenli emperyalist Batı blokunun patronu olduğunu gösterdi. Savaşla birlikte militarizm ve silahlanma yarışı yeni boyutlar kazandı. Yeni durumu fırsata çeviren emperyalist Almanya ve Japonya, İkinci Dünya Savaşı suçluluğundan kalma son sınırlamalarından da sıyrılarak, yoğun bir silahlanma süreci içine girdiler. Emperyalist Batı kampının sıkça boyun eğdirici bir silah olarak kullandığı yaptırımlar, iktisadi ve ticari bloklaşma sürecini hızlandırdı. Buna bağlı olarak da doların dünya egemenliği geri döndürülemez bir çöküş sürecine girdi. Bu arada savaş koşullarını fırsata çeviren emperyalist hükümetler, temel özgürlüklere saldırıyı yeni boyutlara vardırdılar. Savaş bahane edilerek basın, düşünce ve ifade özgürlüğüne, Avrupa’nın bazı ülkelerinde baş gösteren grev dalgası gerekçe gösterilerek de sendikal haklara, özellikle de grev hakkına yönelik saldırılar gündeme getirildi.
Partimiz Ukrayna savaşını izleyen dönemde iki temel önemde değerlendirme yayınladı. Bunlardan ilki, savaşı hemen izleyen günlere ait olanı, teorik ve tarihsel bir perspektif içinde, olayların ve ilişkilerin gelişim seyrini, sonunda gelip Ukrayna savaşına bağlanmasını ayrıntılı olarak ele almaktadır. (Emperyalist dünya ve Ukrayna krizi, 27 Şubat 2022, www.tkip.org) Haziran 2022’de yayınlanan ikincisi ise, Ukrayna savaşı sonrası dünyayı çeşitli yönleriyle ele almakta ve bundan tüm önemini halen de koruyan temel bazı sonuçlar çıkarmaktadır. (Ukrayna krizi sonrası dünya, Ekim, Sayı:324, Başyazı)
TKİP VII. Kongresi, tüm temel noktalar üzerinden bu iki değerlendirmeyi onaylamakta ve bu metinleri kendi çalışma materyalinin ayrılmaz bir parçası kabul etmektedir. Bunlardan da hareketle, hala da dünya siyasetinin en önemli olayı olmayı sürdüren Ukrayna krizinin etki ve sonuçları hakkında aşağıdaki hususların altını çizmektedir:
- Sonu gelmeyen NATO genişlemesi, Ukrayna savaşı ve Tayvan gerilimi vb. gelişmeler, gerçekte aynı olgunun farklı yansımalarıdır. Tümünün gerisinde ABD emperyalizminin kendi liderliğindeki dünya düzenini koruma, bu çerçevede yarınki rakiplerini bugünden sınırlama ve güçten düşürme stratejisi yatmaktadır. Başarıya ulaşma şansından yoksun bu emperyalist strateji uluslararası gerilimi tırmandırmakta, militarizmi azdırmakta, silahlanma yarışını körüklemekte, emperyalist müdahalelerin ve savaşların yolunu düzlemekte ve en tehlikelisi, yeni bir emperyalist dünya savaşı riskini artırmaktadır.
- Halihazırda ABD emperyalizmi ve batılı emperyalist müttefikleri, onların saldırı ve savaş örgütü NATO ile Rusya, Ukrayna üzerinden çok yönlü ve çok boyutlu bir savaş halindedir. Ukrayna bu büyük çatışmanın yalnızca bir sahnesi ve Ukrayna halkı ise masum bir kurbanıdır. Savaş gerçekte batılı emperyalistler ile Rusya arasında sürdüğü içindir ki, yol açtığı önemli ve kapsamlı sonuçlar da tüm dünyayı dolaysız olarak etkilemektedir.
- Bizzat savaşın kendisi ve onu izleyen tüm öteki gelişmeler, ABD’nin emperyalist dünyanın hegemon gücü olma konumunu dönüşsüz biçimde yitirdiğinin tescili olmuştur. Ukrayna savaşı çok kutuplu dünya gerçeğini tartışmasız bir olgu olarak gözler önüne sermiştir. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen Pax Americana dönemi artık sona ermiştir. Savaşın ardından Avrupalı emperyalistlerin firesiz olarak ABD emperyalizmi ekseninde kümelenmesi, NATO’nun belirgin bir tutumla öne çıkması, resmen ya da fiilen sonuçta iki İskandinav ülkesiyle genişlemesi, Avrupa enerji piyasasının giderek Amerikan enerji tekellerinin eline geçmesi, NATO’nun yeni bir düzeyde silahlandırılmasının Amerikan savaş tekellerine çok kârlı yeni pazarlar açması vb. gelişmelerle, ABD emperyalizmi, emperyalist Batı kampı içindeki konumunu bugün için yeniden güçlendirmiştir. Fakat dünya liderliğini de dönüşsüz bir biçimde yitirmiştir. Karşısında çok kutuplu bir dünya talep eden ve bu doğrultuda ona meydan okuyabilen güçler vardır.
- Rusya, Ukrayna savaşı üzerinden bu meydan okumayı siyasal ve askeri planda somutlamıştır. Çin ise sakin ve soluklu bir biçimde ama tüm cephelerde halen etkili bir biçimde sürdürmektedir. ABD emperyalizminin Uzak Doğu’daki kışkırtıcı adımlarını Rusya’dan aşağı kalmayan bir kararlılıkla karşılamaktadır. ABD emperyalizminin izlediği saldırgan politikaların bu iki ülkeyi, Rusya ve Çin’i birbirine daha da yakınlaştırması bu meydan okumalara ayrı bir güç ve anlam da kazandırmaktadır.
- Ukrayna savaşının ardından Batıda asıl önemli gelişme, Almanya’nın yeniden geniş çaplı bir silahlanma yolunu tutmasıdır. Bu gerçekte batılı emperyalist kamp içindeki kenetlenmenin orta vadedeki en zayıf noktasıdır. Alman emperyalizmi, Ukrayna savaşını bir fırsata çevirerek, bu alanda denebilir ki tarihi önemde bir hamle yapmıştır. Henüz herhangi bir biçimde dışa vurulmasa da, bu adımın daha şimdiden Avrupa’nın kendi bünyesinde geleceğe dönük kaygılar uyandırdığından kuşku duyulmamalıdır.
- Almanya iktisadi, mali ve elbette politik planda çoktandır Avrupa’nın tartışmasız lideridir. Fakat Avrupa’nın öteki büyük güçleri, özellikle de Fransa ve İngiltere, onu askeri açıdan dengeliyor ve tamamlıyor olmanın güveni ve rahatlığı içinde idiler. Oysa tuttuğu yolda ilerlediği takdirde (ki kuşkusuz öyle de olacaktır) Almanya aynı zamanda askeri açıdan da Avrupa’nın lideri konumuna yerleşecektir. Son otuz yılda önüne çıkan fırsatları en iyi biçimde değerlendirerek, İkinci Dünya Savaşı’ndaki ağır suçlarının ürünü bir dizi engeli ya da sınırlamayı sıçramalı adımlarla aşmayı başarmış bir Almanya var orta yerde.
- Ukrayna savaşının ardından ABD’nin NATO’da ve Avrupa’da konumunu yeniden güçlendirmiş olmasının ise tersinden Almanya’yı, yanı sıra özellikle Fransa’yı rahatsız ettiği de aynı gerçeğin öteki yönüdür. Yine de bunu görmezlikten gelmek özellikle Almanya için amaca daha uygundur. Bugün onun için önemli olan, tam da Ukrayna savaşı sayesinde, kendisine yeniden sınırsızca silahlanma yolunun açılmış olmasıdır. Bu büyük bir stratejik kazanımdır ve Almanya’yı emperyalist dünyanın yarınki güç ilişkilerinde daha etkin yeni konumlara taşıyacağına kuşku yoktur.
- Bütün bunlardan çıkan sonuç, batılı emperyalistler arasında bugün pekişmiş gibi görünen ilişkilerin gerçekte yapısal zaaflar taşıdığı, dolayısıyla yeni gelişmelere bağlı olarak yeniden gevşeme, hatta giderek çözülme potansiyeli taşıdığıdır.
1.3- Savaşın iktisadi, sosyal ve siyasal sonuçları
- TKİP, Ukrayna savaşının hemen ardından yaptığı kapsamlı değerlendirmede, savaşın muhtemel iktisadi ve sosyal sonuçları hakkında şunları söylemişti: “... günümüzün kapitalist dünya ekonomisi, birbirine bin bir bağla sıkı sıkıya bağlı organik bir bütündür. Dolayısıyla şu veya bu ülkeyi hedef alan ekonomik-finansal ambargo, aynı zamanda sistemin bütününü de gerisin geri vuran bir silahtır. Hele de hedef ülke, ekonomisi önemsiz nispeten küçük bir ülke değil de, özellikle pazar ve hammadde kaynağı bakımından son derece önemli bir büyük ülke olarak Rusya’ysa. Rusya’ya uygulanan ambargo batılı kapitalist tekeller kadar özellikle yakıt ve gıda fiyatları üzerinden geniş tüketici kitlelerini de derinden etkileyecek, böylece sistemin çok yönlü krizini de ağırlaştıracaktır.” (Emperyalist dünya ve Ukrayna krizi, 27 Şubat 2022)
- Savaşı izleyen dönemin gelişmeleri bu değerlendirmeyi doğrulamıştır. Gelinen yerde savaşın kendisinden çok yol açtığı iktisadi ve sosyal sonuçlar, özellikle de enerji ve gıda fiyatlarındaki sonu belirsiz artışlar öne çıkmakta, bu durum dünya ölçüsünde çok geniş kitlelerin yaşamını dolaysız olarak etkilemektedir. İki yıl boyunca pandeminin yarattığı yükleri kitlelere fatura eden kapitalist hükümetler, bu alanda henüz hiçbir soluklanma yaşanmamışken, buna bu kez de Ukrayna savaşının yarattığı yükleri eklemiş durumdalar. Silahlanmaya ayrılan devasa mali kaynaklar durumu daha da ağırlaştırmaktadır.
- Batılı hükümetler Rusya’yı şeytanlaştırarak bu politikayı kitlelere kabul ettirmek doğrultusunda halen hummalı bir çaba içindeler. Ama her geçen gün bu çabanın etkisini zayıflatmakta, emekçiler arasında savaş gerçeğine ilişkin yeni sorgulamaların önünü açmaktadır. Bu onları savaşın gerçek nedenlerinin yanı sıra, neden savaşı durdurmak için gerçek bir politik-diplomatik çaba yürütülmediğini de sorgulamaya itecektir. Savaşın uzaması sosyal krizi ağırlaştıracak, böylece sosyal hoşnutsuzluğa yeni boyutlar ekleyecektir. Kitlelerin en hayati ihtiyaçları ile militarizm ve savaş arasındaki karşıtlık daha görünür hale gelecektir.
- Rusya’ya karşı uygulanan kapsamlı ambargonun asıl yıkıcı sonucu, kapitalist dünya ekonomisinin işleyişinin belirgin biçimde bozulması olmuştur. Finansal ve ticari sistemdeki bütünlük ortadan kalkmış, sermaye ve meta dolaşımı belirgin biçimde zaafa uğramış, bu arada sistemin işleyişinde yerleşik ve dokunulmaz gibi görünen uluslararası kurallara olan güven yerle bir olmuştur. Batılı emperyalistlerin bu alanda sahip oldukları üstünlükleri böylesi kriz anlarında birer saldırı aracına dönüştürmeleri, kaçınılmaz olarak daha şimdiden alternatif çözüm arayışlarını hızlandırmış, böylece de yeni finansal ve ticari bloklaşmaların önü açılmıştır. Savaşın bir biçimde sonuçlanmasının ardından bu süreçler elbette hız kesecek, muhtemelen şimdiki histerinin tahribatı da belli sınırlarda onarılacaktır. Ama artık eskiye dönüş olmayacaktır. Kapitalist-emperyalist dünyanın yeni iktisadi düzeni bunu gözeten yeni adımlar ve önlemlerle biçimlenecektir.
- Ukrayna savaşının daha şimdiden açığa çıkan çok önemli ideolojik, kültürel ve moral sonuçları da var. Bunlardan denilebilir ki en önemlisi, Batı toplumlarının derinliklerinde hep yaşayagelen ırkçılığın, Ukrayna savaşıyla birlikte, kendini Rus olan herşeye düşmanlık üzerinden en kaba biçimler içinde açığa vurmasıdır. Aynı ırkçı zihniyet aynı kabalıkta hükümetlerce izlenen mülteci politikaları üzerinden de açığa çıkmıştır. Bugün Ukrayna için hiç değilse görünürde histerik bir duyarlılık gösteren emperyalist Batı dünyası, bizzat sorumlusu ve yürütücüsü olduğu savaşların yol açtığı insani sorunlara karşı tam bir ilgisizlik içinde olmuştur. Bugün savaştan kaçan Ukraynalılara kapılarını ardına kadar açanlar, uzun yıllardır bizzat kendilerinin sebep olduğu savaşların mağdurlarına kapılarını sımsıkı kapatmak için her yola başvurabilmişlerdir.
- Ukrayna krizi ve savaşı, emperyalist Batının o pek övündüğü liberal demokrasinin gerçek sınırlarını da ortaya koymuştur. Savaş patlak verir vermez Rus kaynaklarından haber almak hak ve olanağı resmen ve fiilen ortadan kaldırılmış, kitleler Batılı kaynakların tek yanlı enformasyon ve propagandasına mecbur ve mahkûm bırakılmıştır. Tek yanlı olarak şartlandırılmış resmi kamuoyunun özel basıncı altında, düşünce ve ifade özgürlüğüne de büyük darbeler vurulmuştur. İnsanlar düşüncelerini açıklamaya ve kendi kabulleri doğrultusunda tutum almaya zorlanmışlardır.
- Siyasal kriz ya da savaş durumlarında temel hak ve özgürlüklerin anında baskı altına alınması, duruma göre tümden ortadan kaldırılması, tarihsel olarak Batının o pek övünülen liberal geleneğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ama resmen içinde yer almıyor göründükleri bir savaş durumunda bile bunu yapanların, savaşın doğrudan tarafı durumuna geldiklerinde daha neler yapabileceklerini kestirmek zor değildir.
1.4- Barış mücadelesi
- Yeni bir emperyalist dünya savaşı, herkesin hemfikir olduğu gibi ancak bir nükleer savaş olabilir. Bu da kapitalist barbarlığın insanlığı nihai bir çöküşe götürmesi anlamına gelir. Bu gerçek, emperyalizme ve militarizme karşı, emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı, etkili bir barış mücadelesinin güncel önemini ortaya koymaktadır. Bu mücadele devrimci bir bakış açısıyla ele alınıp yürütülmeli, ama halen sürdürülmekte olan savaşın derhal durdurulması acil talebini de içermelidir. Partimizin savaşın ilk günlerinde yayınladığı kapsamlı açıklamanın “Emperyalist taraflar Ukrayna’dan ellerini derhal çekmelidirler!” başlıklı son bölümü, barış talebinin o günkü acil gereklerini de içermektedir. Burada ortaya konulan çerçeve esası yönünden bugün de geçerliliğini korumaktadır.
I.5- Sınıf mücadelesi ve devrimci önderlik boşluğu
- Kapitalist dünya sisteminin ağırlaşmakta olan krizi çok boyutludur. Bütünlüğü içinde faturası işçi sınıfına, emekçilere ve ezilen halklara ödetilmektedir. Pandemi ve Ukrayna savaşı koşulları, bu faturayı her bakımdan ağırlaştırmıştır. Dünyanın dört bir yanında işçi sınıfı ve emekçiler bunu sonu gelmeyen mücadelelerle yanıtlıyorlar. Halen önderlikten, örgütlülükten ve dolayısıyla açık bir siyasal yönden yoksun halde kendiliğinden patlak veren, ama buna rağmen, İran ve Peru örneklerinde olduğu gibi, ayları bulan bir soluk sergileyebilen halk hareketleri gerçekliği ile yüz yüzeyiz.
- Devrimci önderlikten yoksunluk bu mücadelelerin temel yapısal zaafı olmayı sürdürüyor. Devrimci olmak iddiasındaki parti ve örgütler alabildiğine güçsüzdürler. Daha da kötüsü, büyük bir düşünsel kargaşa içindedirler. Ukrayna savaşı bunun daha açık görülebilmesine yeni bir vesile oluşturdu. Düşünsel kargaşa yeni boyutlar kazandı, yeni bölünmelere, dolayısıyla güçten düşmelere yol açtı.
- Devrimci önderlik boşluğu, sistemin hoşnutsuzluk içindeki kitleleri sağ popülist faşist partiler aracılığıyla denetim altına almasını ve hoşnutsuzluğun sahte hedeflere yönlendirilerek yozlaştırılmasını kolaylaştırıyor. Batılı emperyalist metropollerde faşist partilerin birbirini izleyen seçim başarıları, yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, ırkçılık, tüm bunlar bunun yansımalarıdır.
- Yine de Ukrayna savaşını izleyen dönemde özellikle Avrupa’da yaygınlaşan işçi eylemleri ve grev dalgası umut vericidir. Bu henüz sınırlı mücadelelerin bile sınıf mücadelesinin geri gelişi olarak nitelenmesi, sınıf mücadeleleri alanında da yeni bir dönemin kapısının aralandığının önemli bir göstergesidir. İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde grev hakkına saldırının gündeme alınması bunun bir teyididir.
1.6- Ukrayna savaşı ve NATO
- Sovyetler Birliği’nin dağılmasını izleyen son otuz yıldaki hemen tüm önemli bölgesel savaşlarda NATO saldırgan bir taraf olarak bizzat yer aldı. Yugoslavya ile başlayan bu süreç halen Ukrayna ile devam etmektedir. Nitekim sonu gelmeyen NATO genişlemesi, Ukrayna savaşının en dolaysız nedenlerinden biri oldu. Bu politikanın ürünü olan savaş, fiilen de halen gerçekte NATO tarafından yönetilmekte ve yürütülmektedir.
- Ukrayna savaşıyla birlikte ABD emperyalizmi liderliğinde iç bütünlüğünü yeniden kurup güçlendirmesi, bu emperyalist saldırı ve savaş örgütünü dünya politikasının en önemli sorunlarından biri haline getirmiştir. Kuruluşunun 50. Yılına denk gelen Washington Konferansı’ndan itibaren, NATO artık resmen de emperyalist dünya jandarmalığı rolünü üstlenmişti. Bugün Ukrayna’dan Tayvan’a tüm bölgesel krizlerin dolaysız ve saldırgan tarafı olması, onun benimsediği bu yeni misyonun bir yansımasıdır. Aynı şekilde, Japonya, Güney Kore, Avusturalya gibi ABD müttefiki Uzak Doğu ülkelerinin NATO zirvelerinde temsil edilmeleri de, dünya ölçüsündeki bu yeni rolün bir gereğidir.
- Öte yandan, yine 50. Yıl zirvesinde benimsenen yeni konsepte göre, NATO aynı zamanda artık resmen de bir iç savaş örgütüdür. NATO üyesi ülkeler için, dolayısıyla NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye için, bunun anlamı yeterince açıktır. Sorunun bu yönü 50. Yıl zirvesinden beri parti yayınlarımızda yeri geldikçe ele alınmış, devrim mücadelesi ve stratejisi için anlamı ve sonuçları ortaya konulmuştur.
- Ekim 2012’de toplanan TKİP IV. Kongresi’nin bu konuya ilişkin değerlendirmesi stratejik anlamını ve güncel önemini olduğu gibi korumaktadır: “Batılı emperyalist ittifakın yeni NATO konsepti, bu emperyalist savaş makinesinin artık yalnızca emperyalistler arası rekabet ya da emperyalist yayılma ve nüfuz mücadelelerinde değil, yanısıra da sosyal mücadelelerin önünü almada da kullanılacağını açıklıkla göstermektedir. Bu nedenle NATO sorunu, güncel devrimci siyasal mücadeleyi olduğu kadar devrimin gelecekteki akıbetini de en dolaysız bir biçimde ilgilendirmektedir. Türkiye’nin bir NATO ülkesi ve üssü olduğu da düşünülürse, bunun biz Türkiyeli devrimciler için apayrı bir anlamı ve önemi vardır. NATO sorunu dolaysız bir biçimde Türkiye devriminin stratejik bir sorunudur. Bu olgu, işçi ve emekçilerin devrimci bilincini ve eylemini geliştirmeye yönelik gündelik politik çalışmada, bu emperyalist savaş aygıtına ilişkin gerçeklerin de sistemli biçimde kitlelere taşınmasının özel önemini göstermektedir. NATO’nun icraatları düzenli biçimde teşhir edilmeli, sosyal mücadeleler ve geleceğin devrimleri karşısında nasıl bir rol oynayacağı döne döne ortaya konulmalı, sıradan emekçinin bilincinde bu konuda devrimci bir açıklık yaratılmalıdır.” (Her alanda devrime hazırlanıyoruz! / TKİP IV. Kongresi Belgeleri, Eksen Yayıncılık, s.56)
I.7- Ukrayna savaşı ve AKP iktidarı
- Dünya güç ilişkilerindeki dengelerden durum elverdiğince kendi hesabına yararlanmak Türk burjuvazisinin cumhuriyetin kuruluşundan beri izleyegeldiği bir politikadır. Burjuva iktidarlar bu tür imkanlardan soğuk savaş döneminde bile yararlanmasını bildiler. Emperyalist dünyada belirgin bir emperyalist hegemonya krizinin yaşandığı ve çok kutupluluk eğiliminin güç kazandığı bugünkü tarihi evrede bunun olanakları çok daha geniştir. 2008’de yaşanan Gürcistan savaşı esnasında AKP iktidarı kendince bundan yararlanmıştı. Ukrayna savaşı sonrasında bunun çok daha dikkate değer bir örneğini ortaya koydu.
- Bir yandan savaşta Ukrayna’yı açık gizli bir dizi yolla desteklemekte, Ukrayna’nın NATO üyeliğini batılı emperyalistleri bile aşan bir hararetle savunmakta, fakat öte yandan Rusya’ya yönelik ambargonun dışında kalarak bundan iktisadi bakımdan en iyi biçimde yararlanmaya bakmaktadır.
- Türkiye’nin bir NATO ülkesi olması burada bir handikaptan çok ek bir olanak olarak işe yaramaktadır. Rusya bu konumdaki bir ülkenin ambargoya katılmamasını her şeye rağmen çok önemli bir tutum saymakta ve tüm ötesini böylece sineye çekmektedir. Öte yandan batılı emperyalist kamp da kendi yönünden benzer bir yaklaşımla hareket etmektedir. Türkiye’nin Rusya’ya karşı izledikleri kaba saldırgan çizginin dışında kalmasını elbette hoş karşılamamaktadır. Ama yine de, kritik bir karşı karşıya geliş durumunda, AKP Türkiye’sinin kendi yanlarında duracağından bir kuşku duymayarak duruma katlanmaktadırlar.
- Batılı emperyalistlerin bu konuda gerçekçi olduklarına kuşku yok. Nitekim AKP iktidarının sözcüleri de yeri geldiğinde, emperyalist Batı kampıyla çıkar ilişkilerinin stratejik, oysa Rusya gibi ülkelerle taktik nitelikte olduğunun altını çizmektedirler. Dinci-faşist iktidarın marifeti, dünyadaki yeni güç dengelerinden yararlanarak bunları halen iyi kötü bağdaştırabilmesindedir. Yine de, Türk burjuvazisinin stratejik tercihleri ile taktik çıkarları arasında kurulan bu hassas dengeyi sürdürmek krizlerin ağırlaşması ölçüsünde kolay olmayacaktır.
(Kasım 2023)
www.tkip.org