Avrupa'nın Gündemi / Britanya’da ekonomi de işçiler de hasta

Avrupa'nın Gündeminde İngiltere'de uzun süreli hastalık nedeniyle çalışamayan işçilerin durumu ele alınıyor. Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock'un S. Arabistan ziyareti de eleştirilerin odağında.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Mayıs 2023
  • 13:00

İngiltere’yi artan yaşam ücretleri krizi vurmuşken, dört bir yandan grev haberleri artarak geliyorken, ülkedeki uzun süreli hastalık nedeniyle çalışamayan işçilerin sayısı da çarpıcı bir şekilde artıyor. The Guardian yazarlarından Larry Elliot bu iç içe geçen gelişmeleri birbirine bağlayan bir analiz sunuyor.

Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan’da ekonomik iş birliğinin değerlere ihtiyacı olduğunu söyledi. Aynı zamanda Alman silahları bir kez daha otokrasiye sunuldu, hem de değerlere bağlı dış politika yaptığı iddiasındaki Federal Dışişleri Bakanı Baerbock tarafından. İkiyüzlülüğün daniskası.

Uzun süreli hastalık nedeniyle çalışamayan işçilerin sayısı artıyor

Larry Elliott
The Guardian

Muhafazakârlar bu krize yönelik bariz çözümleri takip etmekte başarısız oldular, bunun yerine hastaları ve Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) grevcilerini cezalandırdılar.

Britanya hasta bir ekonomiye sahip. Bu, geçtiğimiz yıl büyümenin durağanlaşmasıyla ilgili bir metafor değil, bir gerçeğin ifadesi. Daha önce hiç bu kadar çok insan uzun süreli hastalık veya sakatlık nedeniyle iş gücünün dışında kalmamıştı. Daha önce hiç bu kadar büyük bir insan potansiyeli kaybı yaşanmamıştı.

Sağlığın daha iyi olması başlı başına arzu edilen bir durumdur. Sağlıksızlık insanları mutsuz eder, bu nedenle yeterince iyi olduklarında çalışmak isteyebilecek insanların sayısının azalmasının ekonomik faydalarının olup olmaması gerçekten önemli olmamalıdır. Gayrisafi yurt içi hasıla her şey değildir.

Şu anda durum şöyle. Uzun süreli sağlık sorunları nedeniyle iş aramadığını söyleyenlerin sayısı 2023’ün ilk üç ayında 86 bin artarak 2.55 milyona ulaştı ve şu anda üç yıl önce pandemi başlamadan önceki rakamın 438 bin üzerinde.

Kovid-19’un ulusun sağlığına ciddi bir darbe vurduğu ve zaten ciddi şekilde gerilmiş olan NHS üzerinde baskı yarattığı açık. Bu 438 bin kişilik artışın bir kısmı uzun kovidden muzdarip olacak, diğer kısmı ise karantina stresinin ve ardından gelen hayat pahalılığı krizinin ruh sağlıklarını etkilediğini görecektir.

Hemen işe yarayacak iki şey var: NHS’yi aylardır etkileyen grevlerin sona ermesi ve sırada bekleyen hasta birikimini temizlemeye başlamak için ekstra yatırım. Hükümetin hemşireler ve genç doktorlarla uzun süredir devam eden savaşı kendi kalesine attığı muhteşem bir gol oldu.

2023’ün başında Başbakan Rishi Sunak beş vaatte bulundu. Bunlardan biri, şu anda sadece İngiltere için 7 milyondan fazla olan NHS bekleme listelerini yıl sonuna kadar kısaltmak, bir diğeri ise ekonomiyi büyütmekti.

Bu ikisi birbiriyle bağlantılı. Hastalık nedeniyle çalışamayan 2.55 milyon kişinin dörtte biri iş istediğini söylüyor; daha iyi ve daha hızlı tedavi bu kişilerin iş bulmasına yardımcı olacak, ekonomideki milyonlarca boş pozisyonun bir kısmını dolduracak ve büyümeyi artıracaktır.

Kesin olan bir şey var: uzun vadeli hastalık yardımları için uygunluk kriterlerini sertleştirmek, en savunmasız insanların bazılarının hayatlarını daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. İngiltere’nin sağlık sorununun köklü yapısı, cezalandırıcı bir yaklaşımın işe yaramayacağı anlamına gelir.

Son 15 yıldır zor zamanlar geçiriyoruz. 1990’lar ve 2000’lerin başı, reel gelirlerin arttığı ve İşçi Partisi hükümetleri döneminde NHS harcamalarının 1948’de kurulduğundan bu yana hiç olmadığı kadar hızlı arttığı uzun bir ekonomik yükselişe sahne oldu. 2007’den bu yana, ücretleri -enflasyona göre düzeltilmiş olarak- 15 yıl öncesine göre daha düşük bırakan iki derin durgunluk yaşandı.

Bu dönemde iş bulmak oldukça kolay olmuş, ancak bu işler genellikle düşük ücretli, güvencesiz ve sendikasız olmuştur. Resmi yoksulluk sınırının altında yaşayanların yüzde 50’sinden fazlası çalışan bir hanede yaşamaktadır ve geçimlerini sağlamak için sürekli mücadele etmek hem fiziksel hem de zihinsel olarak zarar vermiştir.

Aynı zamanda, NHS’ye yapılan harcamalar, 2010’dan bu yana finansmanda yapılan yetersiz artışlarla çok daha azaldı. Tasarruf yapma ihtiyacı sadece kovid vurduğunda kapasite yetersizliği anlamına gelmedi, aynı zamanda önleyici sağlık ve ruh sağlığına yetersiz yatırım anlamına da geldi.

Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü (IPPR), hükümetin yıl sonuna kadar bekleme listelerini azaltmak gibi mütevazı bir hedef yerine daha ileri gitmesini ve İngiltere’yi dünyanın en sağlıklı ülkesi haline getirmek için 30 yıllık bir misyon üstlenmesi gerektiğini söylüyor.

Bu değerli bir hedef, ancak bunu başarmak kolay olmayacak. Diğer şeylerin yanı sıra, daha iyi ücretli ve daha güvenceli işler; çalışma koşullarının müzakere edilmesinde sendikalara daha büyük bir rol; karma çalışma ve daha kısa çalışma haftaları gibi yeni fikirleri benimseme isteği ve NHS’nin önlenebilecek sorunlarla ilgilenen, ulusal bir hastalık hizmeti yerine gerçek bir ulusal sağlık hizmeti haline gelmesi gerektiğinin kabul edilmesi gerekecektir.

Hepsinden önemlisi, sağlıksızlıktan kaynaklanan hareketsizliğin daha derin bir rahatsızlığın, yani modern İngiliz kapitalizminin sağlıksız durumunun bir belirtisi olduğunun kabul edilmesini gerektirecektir.

Çeviren: Sarya Tunç

Baerbock’un körfez ziyareti: Silah satışları üzerine konuşalım

David Goessmann
Telepolis

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock (Yeşiller) Suudi Arabistan’a bir dış gezi düzenledi. Katar’a da uğradı tabii ki. Elbette her şey ekonomi ve jeopolitikle ilgili.Baerbock Cidde ziyareti sırasında ekonomik iş birliğinin “Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlüklerden ayrı düşünülemeyeceğini” vurguladı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faisal bin Farhan ile yaptığı görüşmenin ardından da bunun “aynı madalyonun iki yüzü” olduğunu sözlerine ekledi. İlişkiler “güvenilir ortak kurallar” üzerine inşa edilmelidir.Bunlar sakince söylenmiş bilgece sözler. Bunları tekrar tekrar duyuyoruz. Ancak güzel sözlerin ardında değerler ayaklar altına alınıp koşulsuz iş birliği teklif edildiğinde bunlar özü olmayan gevezelikler olup çıkıyor.Suudi Arabistan’ın insan haklarına önem vermeyen korkunç bir rejim olduğunu elbette biliyoruz. Uluslararası Af Örgütünün dünya genelinde ölüm cezasının kullanımına ilişkin yeni yayımlanan raporu, petrol monarşisini listenin en başına koyuyor. Suudi Arabistan’da 2021’de 65 olan sayı 2022’de 196’ya çıkarak üçe katlandı ve sadece bir günde 81 kişi idam edildi.Körfez ülkesi aynı zamanda Vahhabi devlet İslamı ve koyu muhafazakar din alimleri de dahil olmak üzere dünyanın en baskıcı İslamcı ülkesi -her ne kadar kadınlar son zamanlarda cesur protestoların ardından bazı haklar kazanabilmiş olsalar da…

Artık erkek vasilerinin izni olmadan pasaport başvurusunda bulunabiliyor ve yurt dışına seyahat edebiliyorlar. Ayrıca artık araba kullanmaları da yasak değil. Ancak haklarını savunan kadınlar hapsedilmeye devam ederken feminizm terörizmle eş tutuluyor. Suudi rejimi tarafından yönetilen Yemen savaşına ve bunun tetiklediği insani felakete, 11 Eylül terör saldırılarındaki Suudi bağlantısına, İslam devletine verilen desteğe ve Washington Post Muhabiri Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğunda öldürülmesine rağmen ABD ve aynı zamanda Almanya, kısa bir soğuma döneminin ardından Suudi kraliyet ailesiyle ilişkilerini yeniden normalleştirdi.

ABD Başkanı Joe Biden’ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la birlikte sahneye çıkarak meşhur yumruk selamını vermesi net bir sinyal oldu: ABD, Suudi Arabistan’la stratejik ilişkisine sadık kalacak. Alman hükümeti de aynı şeyi yaptı.

Şansölye Olaf Scholz’un geçtiğimiz ekim ayında Körfez’e yaptığı bir ziyaretin ardından askeri kapılar yeniden açıldı. İhracat duraklamasından sonra, trafik lambası hükümeti şimdi Suudi Arabistan’ın yanı sıra diğer Körfez monarşileri ve Mısır’a silah teslimatını yeniden onaylıyor.Berlin eski ihracat geleneklerini sürdürebilir. Suudi Arabistan ve müttefiklerinin Yemen’de savaş yürüttüğü ilk üç yılda, ABD bir yana, sadece Alman hükümeti Körfez İttifakı ülkelerine (Suudi Arabistan’ın yanı sıra Katar, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Fas da dahil olmak üzere) 4.6 milyar avrodan fazla değerde silah ihracat lisansını onayladı.Ayrıca Alman şirketlerinin yurt dışında onay gerektirmeyen askeri ortak girişimleri ve savaşan Körfez İttifakına silah tedarik eden silah şirketleri için Alman banka finansmanı söz konusu.Ancak Suudi Arabistan, değerlerin vaaz edildiği ve silahların tedarik edildiği tek örnek değil. Facing Finance ve urgewalt adlı kuruluşlar tarafından geçen yıl başlatılan “ExxitArms” veri tabanı sorunun boyutunu gözler önüne seriyor.Buna göre 2015-2020 yılları arasında Almanya’dan başta Endonezya, Mısır, Hindistan, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere savaşan 16 farklı tarafa silah tedarik edildi. Şu anda veri tabanında toplam 41 Alman merkezli şirket (26 ana şirket ve 15 yan kuruluş) yer alıyor.ABD’nin durumu da daha iyi değil, tam tersine. Güvenlik Politikaları Reform Enstitüsünden Stephan Semler tarafından yapılan ve Amerikan The Intercept dergisinde yayımlanan bir analiz bunu açıkça ortaya koyuyor.Bu analize göre ABD sadece Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana en büyük silah ihracatçısı değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki baskıcı rejimlere tank, füze, savaş uçağı ve askeri teknoloji tedarik eden ülke konumunda.ABD, 2022 yılında dünya rejimleri sistemi kapsamında otokrasi olarak sınıflandırılan 84 ülkeden en az 48’ine ya da yüzde 57’sine silah sattı.Sistem, silahla insan hakları ihlalleri yapan tüm devletleri içermiyor bile. Örneğin, insan hakları grupları İsrail’i kesinlikle antidemokratik apartheid devleti nedeniyle kınamasına rağmen, İsrail liberal bir demokrasi olarak listelenmiş.Semler şöyle diyor: “Analizin sonuçları, Biden’ın uluslararası politikayı ‘demokrasiler ve otokrasiler arasında bir mücadele’ olarak tasvir etme tercihiyle çelişiyor”.Elbette otokratlarla da konuşmak gerekir. Çin, Yemen’deki savaşı yatıştırmak ve hatta sona erdirmek için Suudi Arabistan ve İran örneğinde bunu nasıl yapabileceğini gösterdi.Ama silah tedarik etmek? İnsan haklarının korunması açısından ne anlama gelirse gelsin, para kazanmak dışında bunun ne anlamı var?Alman hükümeti rejimlere ve savaşan taraflara yaptığı ihracatla kendi silah endüstrisini desteklediğini düşündüğü sürece, insanlıktan bahsetmek şirketlerin hizmetindeki çıkar politikaları için bir incir yaprağı.Bu ülkedeki medyanın bir kez daha bu çelişkiyi haberlerinin ana teması haline getirmemesi tamamıyla haklı bir suçlamadır. Bunun yerine, dışişleri bakanlığının boş laflarını yeniden üretiyorlar.Almanya’nın en güvenilir televizyon haber programı Tagesschau.de’nin manşeti: “Baerbock daha yakın ekonomik ilişkiler için” şeklindeydi. Silah ihracatı hakkında maalesef tek kelime yoktu.

Çeviren: Semra Çelik

Evrensel / 21.05.23