Almanya, önümüzdeki hafta NATO’nun tarihteki en büyük hava tatbikatına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 250’den fazla hava aracının yer alacağı tatbikat nedeniyle bazı sivil hava ulaşım seferlerinin kesintiye uğrayacağı ve gürültü seviyesinin artacağı uyarısında bulunuldu. Alman ve Amerikalı yetkililer, tatbikatı İttifak üyelerini ve Rusya gibi potansiyel hasımları etkilemeyi amaçlayan bir güç gösterisi olarak tanımlıyor. Almanya’da ise protestolar var. En önemli talep, militaristleşmeye harcanan milyarların eğitim, sosyal haklar vb. halkın yararına işlere ayrılması.
Birleşik Krallık ise uzun zamandır sağlık sistemi ve sosyal bakım konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Sağlık harcamalarındaki ciddi kesintiler insanların kaliteli bir sağlık hizmetine erişmesini engellerken diğer yandan tedavi için bekleme listeleri aylara uzuyor. The Guardian’ın başyazısında “İşçi Partisi daha iyisini yapabileceğini göstermelidir” denildi.
Fransa’da emeklilik yaşını 64’e çıkaran yasaya karşı eylemler azalsa da sona ermedi. 6 Haziran’daki son eylem günüyle ilgili bir analiz yayımlayan Fransız İşçileri Komünist Partisi (PCOF), “Haftalar boyunca birleşik bir şekilde yürütülen bu mücadele, farklı sendika militanları arasındaki ilişkilerde de bir değişimi temsil etmektedir” denildi.
Batının savunulması
Jörg KRANAUER
Junge Welt
“Air Defender 23”, Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius’un da kısa süre önce teyit ettiği gibi, “NATO’nun kuruluşundan bu yana hava kuvvetlerinin en büyük konuşlanma tatbikatı”. Yaklaşık 10 bin asker ve 25 ülkeden 250 uçak 12-23 Haziran tarihleri arasında Federal Cumhuriyet’te, ağırlıklı olarak da Alman hava sahasında görev yapacak. Alman Ordusu 1800 bireysel taktik uçuş hareketini duyuruyor. Biri kuzeybatıda, biri güneyde ve biri doğuda olmak üzere üç merkezi tatbikat hava sahası planlanıyor ve Doğu Almanya’nın işgal edildiğine dayalı senaryoda yer aldığı ve kuzeye doğru ilerlediği doğu tatbikat hava sahasının bir bölümünde düzenli alçak uçuşlar planlanıyor.
Alman Hava Kuvvetleri sahalarının yanı sıra (özellikle Jagel/Hohn, Wunstorf, Lechfeld ve ayrıca Spangdahlem), Çek Cumhuriyeti’ndeki Caslav ve Hollanda’daki Volkel sahaları da kullanılmakta. Almanya’daki ana tatbikat faaliyetlerine ek olarak, Baltık ülkelerine ve Karadeniz’e doğru günlük uçuş operasyonları planlanmakta.
Manevra senaryosunu bir kenara bırakırsak, Almanya “Air Defender 23” ile kendisini, 2020’den itibaren “Defender Europe” manevralarında olduğu gibi, öncelikle Avrupa’daki NATO operasyonları için bir merkez olarak konumlandırıyor. ABD Ulusal Muhafızlarının hava bileşeni olan ve aynı zamanda ABD Hava Kuvvetlerinin yedeği olarak görev yapan Hava Ulusal Muhafızlarına ait 100’den fazla ABD uçağının konuşlandırılması bu nedenle büyük önem taşıyor.
ABD, Federal Cumhuriyet’e bilindik F-16 ve F/A-18 savaş uçaklarından nakliye ve tanker uçaklarına ve örneğin tanklara saldırı konusunda uzmanlaşmış A-10 kara savaş uçağından F-35 hayalet jetine kadar çok çeşitli askeri uçaklar gönderiyor; ancak Alman ordusuna göre bu sonuncusu sadece Spangdahlem’deki ABD hava üssünde konuşlandırılacak. Alman Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Ingo Gerhartz, nisan ayı başında Washington’da gazetecilere “Air Defender 23”ü tanıtırken, savaş durumunda hava kuvvetlerinin ilk müdahale ekipleri olarak özellikle hızlı tepki vermesi gerekeceğini, dolayısıyla ABD askeri uçaklarının Avrupa’ya hızlı bir şekilde transferinin büyük önem taşıdığını belirtti.
“Air Defender 23”e karşı tabii ki protesto var. “Neustadt/Wunstorf” Barış İnisiyatifi cumartesi günü “5-12” saatleri arasında Wunstorf Hava Üssünün ana kapısında bir miting düzenleyerek “Savaşta birlikte çalışmak için değil, iş birliği içinde olası diplomatik çözümler üzerinde çalışmak için eğitilmeliyiz” çağrısında bulundu. Hava üssünün, bir savaş durumunda lojistik merkez olarak taşıdığı önem nedeniyle kapsamlı düşman hava saldırıları için tercih edilen bir hedef haline gelebileceğini düşünüyorlar. Cumartesi günü Spangdahlem Hava Üssünde ve ABD Avrupa Komutanlığının (EUCOM) bulunduğu Stuttgart-Vaihingen’de, pazar günü ise Münster’de Alman-Hollanda Kolordusu karargahı önünde başka protestolar da yapılıyor. Daha sonra, örneğin çarşamba günü Jagel Hava Üssünün ana kapısı önünde ve bir sonraki hafta sonu Brandenburg an der Havel, Mainz-Kastel ve Augsburg’da mitingler planlanıyor.
Savaş karşıtları örgütü DFG-VK de protesto gösterileri düzenliyor. Federal Sözcüsü Ralf Buchterkirchen, “Bu mega savaş tatbikatı iptal edilmelidir. İhtiyaç duyulan şey, özellikle de mevcut durumda, hızlı bir gerilimin azaltılmasıdır, ancak hiçbir koşulda gerilimin daha fazla alevlendirilmemesidir” talebinde bulundu. DFG-VK Siyasi Direktörü Michael Schulze von Glaßer de kesintisiz militarizasyonun iç sonuçlarına dikkat çekti: “Haziran ayında tepesinde bir askeri uçak gören ya da duyan herkes, bunun her saniye vergi mükelleflerinin muazzam miktarda parasını yaktığını, bu paranın örneğin sosyal, eğitim ya da sağlık sektörlerinde ve iklimin korunmasında kaybolduğunu hatırlamalıdır.”
İklimin korunmasından bahsetmişken, Tübingen merkezli Militaristleşme Enformasyon Merkezi (IMI) web sitesinde bir Eurofighter’ın -ve elbette manevralar sırasında da- uçuş saati başına havaya 11 ton karbondioksit saldığını hatırlatıyor.
Çeviren: Semra Çelik
İşçi partisi için bir şans
The Guardian
Başyazı
Muhafazakarların sistemi ihmal etmesi tam bir felaket olmuştur. (İşçi Partisinden Gölge Sağlık Bakanı) Wes Streeting ve meslektaşları daha iyisini yapabileceklerini göstermelidir.
Bir hafta içinde İngiltere’nin bakım krizine karşı iki farklı öneri sunuldu. Bir hükümet programı, güvenli bir şekilde taburcu edilemedikleri için hastanede mahsur kalan insanların sorununu azaltmak için umutsuz bir girişimle ayak işlerini yürütecek gönüllüleri işe alacak. Reçetelerin toplanması da dahil olmak üzere görevler bir uygulama aracılığıyla tahsis edilecek. Fabian Society’nin çok daha önemli bir planı, (İşçi Partisi Lideri Keir) Starmer liderliğindeki bir hükümet için bir yol haritası ortaya koyuyor. Aynı zamanda mevcut hükümetin planının panikle yapılmış hızlı bir düzeltme olduğunu da ortaya koyuyor.
Ancak ertelendikçe daha da zorlaşan bir sosyal politika sorunu için kolay bir çözüm yoktur. Nüfus yaşlanıyor, daha fazla engelli insan daha uzun süre yaşıyor ve bakım ihtiyacı artmaya devam ediyor. Şu anda sektörde 165 bin boş pozisyon var ve veriler geçen yıl iş gücünün küçüldüğünü gösteriyor. Ancak yine de son 13 yıldır ülkeyi yöneten parti, 2011 yılında (Ekonomist) Andrew Dilnot’a yaptırdığı reformları uygulamaktan, hatta daha iyi eğitim gibi daha mütevazı adımlardan bile kaçınıyor (İş gücü harcamalarına 500 milyon sterlinlik bir destek kısa süre önce yarıya indirildi).
Bu zarar verici gecikmenin bir sonucu olarak gelecekteki herhangi bir yönetimin işi çok zor olacak. Gölge Sağlık Bakanı Wes Streeting tarafından talep edilen ve Unison sendikası tarafından finanse edilen Fabian raporunda vurgulanan noktalardan biri, sorunun sosyal bakıma daha fazla para harcanıp harcanmayacağı değil, ne zaman ve nasıl harcanacağı olduğudur. Yazarlar, bakım maliyetinin kamu kesesi ile özel tasarruflar arasında nasıl paylaşılacağı gibi çetrefilli bir konuda ise herhangi bir taahhütte bulunmuyor. Bu, Bay Streeting’in yüzünün kızarmaması için tasarlanmış siyasi bir hamle. İşçi Partisi, büyük harcama vaatlerinin, gelecek yıl yapılması beklenen seçimlerde partiyi tuzağa düşürebileceğinden korkuyor.
Bu ciddi bir eksikliktir. Yetişkinlere yönelik sosyal bakım hizmetlerinin iyileştirilmesi daha fazla nakit paraya bağlıdır. Mevcut sorunlar arasında düşük ücretler ve ağır borçlu, özel sermayeli işletmelere aşırı bağımlılık yer almaktadır. Düşünce kuruluşları vergi sisteminde ya da diğer finansman mekanizmalarında değişiklik yapılmasını savunmaktan çekinmemelidir.
Ancak konuyla ilgili bu son girişimde faydalı olan çok şey var. İlk olarak 2010 yılında İşçi Partisi tarafından önerilen ulusal bakım hizmeti markasını yeniden diriltme fikri sağlamdır. İsimden daha önemlisi bunun ne anlama geldiğidir ve ulusal olarak kabul edilmiş ücret ve koşulların, yerel yönetimlere merkezi hükümet hibeleri yoluyla yeni bir finansman formülü ile birleştirilmesi önerisi iyi bir öneridir. Bölgesel eşitsizliklerin bu kadar keskin olduğu bir ortamda, finansman eksikliklerine daha yerel bir çözüm öngörmek zordur ve kaynakların daha yoksul bölgelere yeniden dağıtılması arzu edilir. Raporun önerdiği gibi, otobüs şirketleri modelinde sıkı bir şekilde çizilmiş hizmet şartnameleri sunmaya teşvik edilip edilemeyecekleri şüpheli olsa da, özel sağlayıcıların yeni düzenlemesi de gereklidir.
Kısa vadede gönüllüler, pandemi sırasında yaptıkları gibi, kamu hizmetleri üzerindeki yükü biraz hafifletebilir. Ücretsiz bakıcılar topluma hayati bir katkıda bulunmaktadır ve halkın komşularına yardım etme isteği takdir edilmelidir. Ancak bu tür yardımlar, uygun kaynaklara sahip ve vasıflı bir iş gücünün yerini tutamaz. Muhafazakar bakanlar çok şey vadettiler ancak Dilnot Komisyonunun planını 2025 yılında uygulamaya koyma sözlerini tutmazlarsa hiçbir şey yapmamış olacaklar. Bu yapıcı rapor İşçi Partisine ne kadar daha iyi olabileceğini gösterme şansı sunuyor.
Çeviren: Sarya Tunç
Fransa: Bir kez daha ‘64 yaşında emekliliğe hayır’
PCOF
Fransız İşçileri Komünist Partisi
6 Haziran’da gösterilerden çıkan ana mesaj, emeklilik reformunun ve emeklilik yaşının 64’e çıkarılmasının hâlâ kabul edilemez olduğuydu. Kuşkusuz, önce 13 kez yapılan eylemlerle karşılaştırıldığında, yürüyüş ve grevlerde daha az kişi vardı, ancak sosyal gerileme ve sendika karşıtı baskı politikalarına karşı mücadeleye devam etme kararlılığı ve sendikalar arası büyük gösteriler düzenlemeyi başarmış olmanın verdiği memnuniyet, bu yürüyüşlerin tonunu belirledi. Emeklilik yaşını 64’e çıkaran kararname de dahil olmak üzere, iki kanun hükmünde kararnamenin yayımlanmış olması ve hükümetin Ulusal Mecliste oylama yapılmasını engellemeye yönelik manevralarının devam etmesi, bu yasaya yönelik öfke ve tepkiyi daha da beslemiştir.
Bu açıdan bakıldığında, haftalar boyunca birleşik bir şekilde yürütülen bu mücadele, farklı sendika militanları arasındaki ilişkilerde de bir değişimi temsil etmektedir. Bu elbette bölünmeleri ve farklılıkları ortadan kaldırmaz, ancak şirketlerde ve iş yeri birimlerinde vs. sendikal militanlar arasındaki iklimi değiştirebilme koşulu içerisinde, sendikal harekete olumlu bir bakış açısı kazandırmıştır. Neredeyse tüm sendika merkezlerinin kaydettiği binlerce yeni üye bunun bir yansımasıdır. Özellikle CGT’deki (Genel İş Konfederasyonu) bu yeni üyelikler, genel eylemlerde örgütlenmede sürekliliği sağlamış olan yereldeki sendika şubelerine/birimlerine yeni potansiyeller kazandırmaktadır.
Başbakan Elisabeth Borne tarafından açıklanan tedbirlerin yetersizliğine duydukları öfke ve taşıdıkları “Depozitolu bebeklere hayır” pankartlarıyla da çok sayıda kreş ve anaokul çalışanı kolektifleriyle eylemlere katılım sağladı. Postane ve telefon sektöründen pek çok işçi de yürüyüşlere katıldı. Emeklilik süresinin iki yıl uzatılmasının yanı sıra telekom sektöründeki iki önemli tekel olan Orange ve SFR’de devam eden ya da duyurulan ve yüzlerce kişinin işini kaybetmesine neden olan yeniden yapılanma planına, tasnif merkezlerinde, dağıtımda çalışan posta işçileri ve postanelerde çalışma koşullarının kötüleşmesine yönelik tepkiler yüksekti. Öğretmenler de eylemlerde reformun bu alandaki ağır sonuçlarına dikkat çekme fırsatı buldular. Yürüyüşler sahadaki farklı sektör çalışanlarının kendilerini ifade etmelerine olanak sağladı.
Gençler, kapitalizmi, aşırı sağcı grupları, giderek daha fazla şiddete yönelen İçişleri Bakanı Gérald Darmanin’in göçmenleri ve kayıtsız işçileri kriminalize ederek sağcılarla pazarlık konusu yapan gerici politikalarını kınamak için sokaklardaydı. Gösterilerde (kayıtsız çalışanlar için eşit haklar talebi çerçevesinde) 17 Haziran’da yapılacak eylemler içinde çağrılar tekrarlandı.
Gençler, polis baskısına, çimento firması Lafarge’ın kirletici bir şantiyesine karşı yapılan bir eylemdeki gözaltılara veya tencere tavalarla yürüyüşlere katılma gerekçesiyle yargılanmaya devam eden aktivistler gibi artan tutuklamalara karşı seslerini duyurmaya devam ediyor. 6 Haziran günü bazı şehirlerde polise gözetleme amaçlı insansız hava araçlarının konuşlandırılması için yeşil ışık yakılmış olması da kınandı. Birçok kentte ise drone karşıtı “şemsiyeler” açıldı.
Çeviren: Kıvanç Demir
Evrensel / 11.06.23