Sınıflı toplumlarda yargı, egemen sınıfların çıkarına göre hareket eder. Bu sistemde yargı eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlarla süslense de, sınırlarını kapitalistlerin sınıf çıkarları belirler. Eşitlik, adalet ve özgürlük güzellemeleri vardır, ama bunlar sadece kapitalistler için geçerli.
Bir kapitalist, suçu ispatlansa bile en azından yargılanma süresince tutuklanmaz, ya beraat ettirilir ya da “ödül” gibi cezalar alır. Bu aynı durum düzenin tetikçileri, işkencecileri için de geçerlidir. İşçiler, emekçiler, devrimciler, muhalifler söz konusu olduğunda ise, durum tam tersidir. Nitekim Türkiye’de halen geçerli yasalara göre suçu olmamasına rağmen on binlerce kişi zindanlarda yatıyor.
Yargının hiçbir zaman AKP-MHP rejimindeki kadar pespayeleşmediğini vurgulayan hukukçular, daha önce de eşit, adil olmadığını söylüyor. Ama bu dinci-faşist rejimde yargı, tam bir “emir-kulu”, hatta bir “tetikçi” gibi hareket ediyor. Artık kendi hazırladıkları faşizan anayasa bile onlar için yok hükmündedir.
Sevda Noyan isimli bir saray beslemesi televizyonda “silahlarımız elimizde ve ölüm listemiz var. Bizim aile 50 kişiyi götürür” diyor. Fatih Tezcan isimli bir diğer tetikçi, aynı tehdidi savurup, “karınızı, çocuklarınızı bizden nasıl koruyacaksınız” diyor. Etrafa salya-sümük saçarak yapılan bu ve benzer konuşmaların açık bir tehdit suçu olduğunu bilmek için hukukçu olmaya gerek yok. Asgari düşünme yetisi olan herkes bunun farkında. Ama savcılar bu iğrenç tehditlere kulak tıkıyor. Kağıt üstüne yazılan yasalar soruşturmayı şart koşsa da, saraydan icazet almayan savcılar bu tehditleri umursamıyor bile. Ama aynı günlerde müvekkilinin cenaze törenine katılan avukatlar gözaltına alınıyor. Sadece İbrahim Gökçek’in yaşaması için paylaşım yapan hakime bile soruşturma açıyorlar.
Yargının saray rejiminin kaba bir tetikçisi haline geldiğini söylemek, artık yalın bir tespittir. AKP şefinin ya da rejim beslemesi trollerin hedef aldığı muhalifler söz konusu olduğunda savcılar hemen harekete geçiyor. Hiçbir delil olmasa da T. Erdoğan’ın kin beslediği kişileri hapiste tutuyorlar. Selahattin Demirtaş başta olmak üzere onlarca HDP’linin hapislerde rehin tutulması bunun en çarpıcı göstergesidir. Diğer bir örnekse Gezi davasından beraat Osman Kavala’nın serbest bırakılmasının engellenmesi ve uyduruk bir dava ile hapiste tutulmaya devam etmesidir.
Bugün yargının faşizan yasalara rahmet okutacak denli pespayeleştiği bir gerçek. Ama devrimciler kendilerini faşizan yasaların uygulanmamasını talep etmekle sınırlayamazlar.
Özgül durumlarda yazılı yasaların uygulanması istenebilir. Mustafa Koçak’ın talebi de “yasalara uyulsun.” Bundan öte değildi. Çünkü yasalara uyulduğunda Koçak hapiste tutulamazdı.
Bu özgün durumlardan yola çıkarak, yazılı yasalara uyulmasını talep etmekle sınırlanmak büyük bir yanılgı olur.
Kapitalist iktidarda yargı için söylenen eşitlik, adalet ve özgürlük ifadeleri nasıl ki kapitalistler için geçerliyse, sosyalist iktidarda da işçi, emekçiler için yani toplumun ezici bir çoğunluğu için geçerli olacak. Yani emekçiler için yargının adalet, eşitlik, özgürlük anlamına gelmesi, ancak sosyalizmde mümkündür.
Özcesi AKP-MHP rejiminde yargının tetikçi haline getirildiğini görmekle beraber, kapitalist sistemde yargının gerçek anlamda eşit, adil olmasını beklemenin ham hayal olduğunu hiçbir zaman da göz ardı etmemeli.
H. Ortakçı