AKP iktidarı Diyanet’in “cadı kazanları”na bel bağlıyor

Gerici-faşist iktidarın sergilediği ilkellik, akıldışılık, kaba zorbalık, bir histeri krizine tutulduğuna işaret ediyor. Ali Erbaş’ı kullanarak yapay bir “mistik magazin” gündemi yaratıp saldırıya geçmek, ciddi bir sıkışmanın dışa vurumudur.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Nisan 2020
  • 12:04

Korona salgını, binlerce insanın ölmesi/ölmeye devam etmesi, milyonların işsizliği, artan yoksulluk, emekçilerin geçim sıkıntısı… Bu toplumsal sorunların hiçbiri AKP-MHP koalisyonunun umurunda değil. Nitekim tam bugünlerde kokuşmuş rejimlerinin bekası için, akla ziyan şeyler dahil her kepazeliği yapacak tıynette olduklarını ispatladılar.  

Ramazan ayının başlamasıyla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), özellikle de sarayın bu “joker aparatı”nın başındaki Ali Erbaş sahnenin önüne sürüldü. Güya ahretlik işlerle iştigal ediyor ancak milyonluk makam araçlarına merakıyla bilinen A. Erbaş, artık “saray magazinin gözdesi” haline getirilmiş görünüyor.

Bir zamane engizisyon hatibi

Halk, korona belasının iktidar eliyle katlanan musibetleriyle baş başa bırakılmışken, gerici-faşist iktidarın toplumsal desteği eriyor. Ancak Perinçekçi dalkavukların desteğini alabilen AKP-MHP koalisyonu, din istismarını her zamankinden çok daha hoyratça kullanmaya muhtaç duruma düştü. Görünen o ki, saltanatın çökebileceği, rant-talan kaynaklarının kesilebileceği dolayısıyla “ahlaksız kudretin”, “lüks, şatafat, israf cenneti”nin yerle yeksan olabileceği korkusu sarayın karanlık dehlizlerinde kol gezmeye başlamış.

Ramazan ayı bahanesiyle ikide bir sahnede boy gösteren A. Erbaş, orta çağdan hortlamış bir engizisyon hatibi, hatta savcısı havalarına bürünüyor. Korona salgınının insanların cinsel tercihlerinden kaynaklandığını söylüyor, failin ise Allah olduğunu ilan ediyor. Ensesti teşvik eden fetvalar veren, çocuk tecavüzcülerine kalkan olan DİB başkanı, cinsel tercihleri farlı olanları, AKP-Erdoğan iktidarının linç güruhlarına hedef gösteriyor. Hızını alamayan bu “magazin yıldızı” yatak odalarına atıflar yaparak, “aba üstünden” genç kuşaklara kamçı gösteriyor. Sarayın “kutsal kamçısı”nı sallayarak, topluma IŞİD zihniyetine uygun yaşam biçimini dayatmaya çalışıyor. 

“Ali devletin mistik figürü”ne dokunulmazlık zırhı

Esas sorun, “kullanışlı magazin figürü” durumuna düşürülen zat değil elbet. Eninde sonunda o bir memur. Velinimeti olan saraydan gelen emirleri tatbik ediyor. Kendisine milyonluk makam aracı tahsis edenlerin isteklerini hevesle yerine getiriyor. Sorun nefret suçu işleyen zatın bizzat AKP şefi tarafından savunulmasıyla başlayan histerik saldırganlıkta düğümleniyor. Büyük şef işaret verince, saraydan beslenen bilumum tetikçiler harekete geçti. “Hepimiz Ensarcıyız” diyerek çocuk tecavüzcülerine kalkan olanlar, şimdi de “Hepimiz Ali Erbaş’ız” diye naralar atıyorlar.

Din istismarında işi ifrata vardıran rejim, DİB şefini “ali devletin dokunulmaz simgesi” ilan etti. Aniden bu kadar yüksek bir mevkiye sıçramak, başını döndürmüş olmalı. “Mistik hale”nin içine alınan magazin figürüne dokunulmazlık vehmedildi. Öyle ki, Barolar Birliği bile, işlediği nefret suçundan dolayı zat hakkında suç duyurusunda bulununca iktidarın hedef tahtasına çakıldı. Jet hızıyla hem Ankara hem Diyarbakır Baroları hakkında davalar açıldı. Dinci-faşist rejim “kutsal oyuncağını” bulmuş gibi dört elle bu magazin figürüne sarıldı.

“Mistik magazin” zorbaları kurtarır mı?

DİB başkanı kullanılarak yapay bir “mistik magazin” gündemi yarattılar. Bunun ardına sığınarak “cadı kazanları” kaynatıyorlar. AKP şefi tehditler savuruyor, IŞİD zihniyetini topluma dayatmayı “normal” hale getiriyor, saray yargısını sahaya sürerek davalar açtırıyorlar. Öte yandan saraydan beslenen medyadaki “gazeteci” kılıklı troller de sosyal medya trolleri de “seferberlik ruhuyla” linç kampanyaları icra ediyorlar.

Gerici-faşist iktidarın sergilediği ilkellik, akıldışılık, kaba zorbalık, bir histeri krizine tutulduğuna işaret ediyor. Ali Erbaş’ı kullanarak yapay bir “mistik magazin” gündemi yaratıp saldırıya geçmek, ciddi bir sıkışmanın dışa vurumudur. Bu çırpınışların rejimi kurtarıp kurtarmayacağı belli değil. Ama bu gidişatın işçilere, emekçilere, halkın yoksul kesimlerine ödettiği bedeller yazık ki, daha da ağırlaşacak. Emekçiler din sosuna bulandırılan bu rezil oyunlara itibar etmemeli; gelecekleri, hakları, onurları için mücadeleye hazırlanmalıdırlar.