Son günlerin öne çıkan iki gündemi, tekil olaylar gibi görünse de, önümüzdeki döneme ilişkin önemli bir fikir veriyor. Bunlardan ilki, yandaş bir TV kanalında konuşan her dönemin insanı omurgasız bir zattın, AKP'nin tetikçiliğini yapmak için, “ellerinde olan listeler” ve “ailecek 50 kişiyi götürecekleri” vurguları... Diğeri ise, yaşamını yitiren Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek'in Kayseri'de defnedilmesi üzerine, ülkücü faşistlerin nasıl bir insani çürüme yaşadıklarını ortaya seren tehditleri...
Her iki olay, insani tüm değerlerin nasıl ayaklar altında çiğnendiğini ve toplumsal-kültürel çürümenin boyutlarını gösteriyor.
Birkaç hafta önce Suriyeli bir gencin polis kurşunuyla katledilmesinin haklılığı-haksızlığını etnik kimliğinden hareketle saptamaya çalışanların küçümsenmeyecek oranda olduğu görülmüştü. Bu ibretlik zihniyetin dışa vurmasının üzerinden çok geçmeden, dünün bir Fetuhlahçısı, AKP'nin yapay darbe tartışmalarına destek vermek adına, tüm pisliğini saçıverdi. 15 Temmuz'da fırsatı kaçırdıklarını, ellerinde listeler olduğunu, ailecek 50 kişiyi götüreceklerini, tespit ettikleri 5-6 komşuları olduğunu vb., ard arda sıraladı.
Kişisel bir düşkünlüğün ya da kendini bilmezliğin ürünü değildi bu söylenenler. Bir yanı AKP gericiliğinin paralı tetikçilerinin motivasyon argümanlarıydı. Diğer yanı ise, 15 Temmuz günü “kaybolduğu” ifade edilen 200 binden fazla silahın, sokağa sürmek üzere hazırladıkları gerici faşist çetelerin ellerine tutuşturulmuş olması gerçeği...
Ölüm orucunda yaşamını yitiren Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in cenazesinin Gazi Cemevi'ne saldırılarak kaçırılması, ardından Kayseri ülkü ocakları adına faşistlerin yaptığı açıklama da tam bir ibretlik örneğidir. Cenazeyi Kayseri’ye sokmayacakları, defin gerçekleşse bile çıkartıp yakacakları vb. açıklamalar, bu gerici-faşist güruhun, AKP-MHP faşist iktidar bloğunun hizmetinde kıtalar olduğunu gösteriyor.
MHP’nin ilgili faşisti görevden alması, ülkü ocağını kapatması, olayın toplumda yaratacağı tepkiden dolayıdır. Geçmişte Türkiye’de gerçekleşen kitlesel katliamların ve siyasi cinayetlerin gerisinde MHP’li faşist çeteler vardır. Düzenin kirli işlerini gerçekleştirmek üzere sokaklara salınmışlardır. Bunun içindir ki bu katil sürüleri hiçbir dönem “tespit edilememiştir”. Görevden alma ve ülkü ocağını kapatma haberlerinin ardından mezarlık önünde toplanıp, “polis gitsin, çıkartıp yakacağız” naraları atabilmeleri de, faşist partiyle ilişkilerini gizlemek içindir. Yaşanan bu rezil olay, “birkaç kişinin hassasiyetleri üzerinden gerçekleşmiştir” algısı yaratılmak istenmektedir.
Salgın vesilesiyle sık sık, dünya değişecek, yeni dengeler kurulacak açıklamaları yapılıyor. Sağlık bakanı “yeni normallere'” alışmamız gerektiğini ifade ediyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sermaye düzeni tükenişi ve çürümeyi yaşıyor. İktidarda kalabilmek için faşist baskı ve zor temel bir araç olarak öne çıkartılıyor ve dinci-şoven gericilik ile toplum teslim alınmaya çalışılıyor.
Son günlerde yaşananlar, iktidar sahiplerinin “yeni normaller”inin, gerici-faşist güruhun tasmalarının çözülmesi ve toplumu her bakımdan çürütme olduğunu gösteriyor. 1930’larda derinleşen kapitalist bunalıma Alman burjuvazisi Hitler faşizmiyle yanıt üretmeye çalışmıştı. Türkiye’deki iktidar sahipleri de aynı yoldan yürüyorlar. Almanya'da insanları fırınlarda yakanlar da, bugün cenazeyi mezardan çıkarıp yakmaktan sözedenler de aynı çürümüşlük ve kokuşmuşluk dünyasına aitler.
Onların yarına dair söyleyebilecekleri hiçbir şey, insanlığa sunabilecekleri hiçbir gelecek olmadığı için, geçmişin vahşetini örnek almalarında şaşılacak bir şey yok. İnsanlığın geleceğine ilişkin umutlarını yitirmeyenler ise faşizmi ezen Sovyet halklarının yolundan yürüyeceklerdir. “Yeni normal”, kapitalist çürümenin ürünü gerici faşist güruhların koyulaştırmaya çalıştığı karanlık değil, sosyalizm aydınlık geleceği olacaktır.