Yargıtay AKP ve cemaatin kirli iş birliğini akladı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, AKP’ ve Gülen Cemaati’nin kirli işbirliğini aklayarak, “FETÖ”nün MİT krizi, yolsuzluk operasyonları gibi olaylardan sonra “terör örgütü”ne dönüştüğüne hükmetti.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 05 Aralık 2017
  • 10:45

Sermaye devletinin yargısı da “FETÖ”nün devlet içerisinde palazlanmasını, önünün açılmasını meşrulaştıran ve Erdoğan’ın “Ne istediler de vermedik” diye tariflediği AKP-cemaat ilişkisini aklamaya yönelik bir karar aldı.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hâkimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik hakkında “FETÖ”den verilen hapis cezasını onadığı kararın gerekçesinde, 17 Aralık 2013’teki yolsuzluk operasyonları öncesinde “FETÖ”nün “terör örgütü” olmadığına yer verdi. “FETÖ”nün örgütsel yapısının anlatıldığı kararda, “sonradan terör örgütüne dönüşen dini bir kült, bir ahlak ve eğitim hareketi” olduğu ifade edildi.

Kararda, 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizi, 17/25 Aralık 2013 tarihli operasyonlar ile 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 tarihli MİT TIR’larının durdurulması olayları da “terör nitelikli olaylar” olarak yer aldı.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre; Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hâkimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik hakkında “FETÖ”den verilen hapis cezasını onadığı kararın gerekçesinde, AKP’nin 17 Aralık 2013’e kadar cemaatle sürdürdüğü ortaklığı “aklayacak” yorumlarda bulundu. Önce “dini bir kült”, ardından da terör örgütüne dönüşen “FETÖ/PDY”nin başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı ve genellikle böyle algılandığı öne sürülen kararda, bir yapının meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacağı anlatıldı. Örgütün gayri meşru amaçlarının bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nin “hata” başlıklı 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilen kararda, bu konuda 7 Şubat 2012’deki MİT krizi, 17 Aralık 2013 operasyonu ile Ocak 2014’teki MİT TIR’ları olaylarının dikkate alınması gerektiği vurgulandı. Yargıtay’ın kararında Gülen örgütlenmesine karşı 2004 MGK’de alınan tavsiye kararı ve uyarıların hiç yer almaması da dikkat çekti.

AKP-Cemaat ortaklığının soruşturulmaması bugüne kadar tartışma konusu olurken; Metin Özçelik/Mustafa Başer kararının 76 sayfalık gerekçesini açıklayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu ortaklığın soruşturulmasına yargı yolunu kapatacak değerlendirmelerde bulundu. “Fethullahçı Terör Örgütü yapılanması”nın anlatıldığı kararda, örgütün hiyerarşik yapılanmasının tabakakat sistemine dayandığı, bunun 7 kattan oluştuğu ifade edildi. Birinci katı “örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanların oluşturduğu” ve “bunların birçoğunun örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesim, halk tabakası” olduğu ifade edildi. “Sadık tabaka” olarak adlandırılan ikinci katın okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluştuğu, bu kişilerin örgüt sohbetlerine katıldığı, düzenli aidat ödediği az veya çok örgütün ideolojisini bilen kişiler olduğu kaydedildi. Kararda, üçüncü katın ideolojik örgütlenme, dördüncü katın teftiş kontrol, beşinci katın organize eden ve yürüten tabaka, altıncı katın has tabaka, yedince katın ise kurmay tabaka olduğu ifade edildi.

‘Dönüşmesi mümkün’

“FETÖ”nün, silahlı bir terör örgütü olduğu vurgulanan kararda, “hata hükümleri çerçevesinde silahlı terör örgütü üyeliği suçunun değerlendirilmesine” yer verildi. “Bir suç örgütünün, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olabileceği gibi, legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesinin de mümkün olduğu” vurgulanan kararda, “Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri; kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuk bakımından sorumlu olacaklardır” denildi.

“Silahlı terör örgütüne üye olma” suçunun doğrudan kastla işlenebileceğine işaret edilen kararda, hukuki zeminde faaliyet gösteren ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle açıkça bilinmeyen yapılara dahil olan örgüt mensuplarından bir kısmının, “oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediklerini” iddia etmeleri durumunda, TCK’nin 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “hata” hükmü uyarınca değerlendirme yapmak gerektiği öne sürüldü. Kararda, buradan yola çıkılarak, “Buna göre fail, işlediği fiilin bir haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır” yorumu yapıldı.

TCK madde 30

“FETÖ”nün “devletin anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacını” ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı belirtilen kararda, örgütlenme piramidine göre 3, 4, 5, 6, 7’nci katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduğu anlatıldı. Kararda, “Ancak önce dini bir kült, ardından da terör örgütüne dönüşen “FETÖ/PDY”nin başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayri meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fethullah Gülen hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nin 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir” denildi.

“Terör nitelikli olaylar”

Bu konuda örgütün devleti ve hükümeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesinin gözden kaçırılmaması gerektiği vurgulanan kararda, “Bu nitelikte çok sayıda olay arasında 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizi, gayri hukuki iletişim dinlenmesi kararları aracılığıyla elde edilmiş hukuka aykırı bulgulara dayandığı ve suç unsurlarının da oluşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararına konu olan 17/25 Aralık 2013 tarihli operasyonlar ile 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 tarihli MİT TIR’larının durdurulması hadiselerini saymak mümkündür” ifadeleri kullanıldı. Ayrıca MGK’nin “FETÖ”nün milli güvenliği tehdit eden ve kamu düzenini bozan, devlet içerisinde legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten bir terör örgütü olduğuna ilişkin 30 Ekim 2014 tarihli açıklamasının da gözardı edilmemesi gerektiği kaydedildi.

Erdoğan da aynı görüşteydi!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AKP’nin cemaatle kurduğu ortaklığı “aldatılma” olarak nitelendirmişti. Darbe girişiminin ardından 3 Ağustos 2016’da konuşan Erdoğan, cemaatle ilişkilerini “Yurtdışında yürüttükleri eğitim faaliyetlerinin hatırına bunlara müsamaha gösterdik. Hatta ve hatta Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Ortak bir yanımız var dedik. Ama aynı menzile giden farklı yollardan bir yapı gördüğümüz yapının sinsi emellerin örtüsü olduğunu uzun süre göremedik. Her şeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin” sözleriyle tanımlamıştı. Ayrıca Erdoğan, “FETÖ”nün “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” yorumunda da bulunmuştu. Yargıtay’ın kararının Erdoğan’ın görüşleriyle paralellik taşıması da dikkat çekti.

İLİŞKİLİ HABERLER