25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü…

İşçi Emekçi Kadın Komisyonları olarak, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nünde, baskı, sömürü ve şiddete karşı “Yaşamak için sosyalizm!” şiarını yükseltmeye çağırıyoruz. Bu çağrı aynı zamanda, yaşamın her alanında kadınların karşı karşıya kaldığı sömürü, baskı ve şiddete karşı mücadeleyi büyütme çağrısıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 02 Kasım 2020
  • 20:01

Yaşamak için sosyalizm!

 

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olan 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde işkence ile katledilen Mirabel Kardeşler anısına bir mücadele günü olarak, on yıllardır tüm dünyada, başta kadınlar olmak üzere işçi ve emekçiler tarafından eylem ve etkinliklerle anılmaktadır. 

Bu yıl 25 Kasım’ı, dünyada ve ülkemizde korona virüsü salgınının ağırlaştığı, ekonomik krizin derinleştiği, kadına yönelik gerici politikaların ve şiddetin boyutlandığı bir dönemde karşılıyoruz. 

Yedi aydır tüm dünyayı etkisi altına alan ve yeniden tırmanışa geçen Covid 19 salgını, kapitalist sistemin tüm çelişkilerine ve çözümsüzlüklerine ayna tuttu. Alınacak köklü tedbirlerle önü kesilebilecek bir salgın yüzünden, resmi rakamlara göre dünyada bir milyonu aşkın insan yaşamını yitirdi. Gerçek rakamların ise bunun çok üstünde olduğu biliniyor. Nereye evrileceği belirsiz bu sürecin tüm yükünü işçi ve emekçiler taşıyor. Kadınlar da tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de pandeminin ağır sonuçlarıyla boğuşuyor. Artan yoksulluk, işten çıkarmalar, izolasyon koşulları vb., kadınlar üzerindeki şiddetin her geçen gün artmasına yolaçıyor. Kadına yönelik şiddeti engellemek konusunda bugüne kadar işlemeyen kurumlar ise, “pandemi” gerekçesiyle tümüyle işlevsizleşmiş bulunuyor.

AKP iktidarı pandemiyi fırsata çevirerek, sermaye sınıfının çıkar ve ihtiyaçlarına yanıt veren saldırı yasalarına imza attı. Sermayeye ardı ardına teşvikler verilirken, kısa çalışma, ücretsiz izinler vb. ile işsizlik fonu yağmalanırken, işçi sınıfının kölelik zincirleri daha da kalınlaştırıldı. Kıdem tazminatı saldırısı şimdilik rafa kaldırılmış olsa da, TES’in ardından (Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası) şimdi de Yeni Sürüm Esnek Çalışma Paketi gündeme getirildi. Bu paket ile esnek ve kuralsız çalışma temel çalışma rejimi haline getirilerek, sermayeye hizmette sınır tanınmamaktadır. Esnek çalışmanın işçi ve emekçiler nezdinde meşrulaştırılması ise, yine kadın emekçiler ve onların toplumsal sorumlulukları üzerinden yapılmaktadır. Oysa bu paket yasalaştığı koşullarda, kadın emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları çok daha ağırlaşacaktır.

***

AKP iktidarı yakın dönemde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek yönünde hamleler yaptı. Türkiye’nin de imzacısı olduğu bu uluslararası sözleşme, kadına yönelik şiddetin engellenmesini, bu çerçevede devletin sorumluluklarını içeriyor. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali tartışmalarını gündeme getiren, ancak tepkiler sonucu geri çekilmek zorunda kalan AKP iktidarı, imzacısı olduğu sözleşmenin hükümlerini uygulamadığı gibi, izlediği gerici politikalarla kadına yönelik şiddetin tırmanmasının bizzat sorumluluğunu taşıyor.

İşte, evde, sokakta kadınlar şiddete uğramaya devam ediyor. İşyerlerinde cinsel baskı ve şiddet, sömürü politikalarının parçası olarak artış sergiliyor. Kadın cinayetleri ise ürkütücü boyutlara ulaşmış bulunuyor. Öyle ki, kadınlar yakılarak katlediliyor, işkencenin ardından balkondan atılıyor, intihar süsü verilerek katlediliyor... Boşandığı için, boşanmak istediği için, ya da çok basit nedenlerle giderek daha çok sayıda kadın yaşamını yitiriyor. Sadece kadınlar değil, çocuklar da dinci-gerici iktidar eliyle pekiştirilen şiddetin hedefindeler. Dinci-gericilik cephesi, Diyanet’inden tarikatlara ve cemaatlere kadar çocuk istismarını meşrulaştırmaya çalışıyor.

Dünyada ve Türkiye’de kadınlar pandemi sürecinde de sokakları terketmediler. Şiddete, yoksulluğa ve iktidarların salgın politikalarına karşı seslerini yükselttiler. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmalarına yanıt olarak yaygın ve kitlesel eylemler gerçekleştirirerek, dinci-gerici iktidara geri adım attırdılar.

***

Bir sınıfın başka bir sınıfı sömürmesine dayanan kapitalizm, baskı ve zora dayalı olarak ayakta durmaktadır. Aynı zamanda erkek egemen anlayışın ürünü cinsel baskı ve eşitsizlikten beslenmekte ve bunu döne döne üretmektedir. Tüm bunlarla birlikte, Türkiye’de hüküm süren dinci-gerici rejim, kadınların yaşadığı baskı, şiddet ve eşitsizliği daha da katmerlendiren bir rol oynamaktadır. Öyle ki uğradığı şiddet karşısında “yaşamak istiyorum” diyen kadınların sayısı her geçen gün artmaktadır.

Şiddetsiz bir yaşam, ancak bu şiddeti yaratan nedenlerin ortadan kalkmasıyla hayat bulabilir. Baskı, sömürü ve şiddetin daha da derinleştiği bir dönemde, kadınların yaşamak için dahi insanca bir düzene, sosyalizme ihtiyacı vardır. 

İşçi Emekçi Kadın Komisyonları olarak, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nünde, baskı, sömürü ve şiddete karşı “Yaşamak için sosyalizm!” şiarını yükseltmeye çağırıyoruz. Bu çağrı aynı zamanda, yaşamın her alanında kadınların karşı karşıya kaldığı sömürü, baskı ve şiddete karşı mücadeleyi büyütme çağrısıdır.

Açıktır ki, kadına yönelik şiddetin hedefinde öncelikle işçi ve emekçi kadınlar bulunmaktadır. Sınıfsal baskı ve ezilmişliğin yanısıra cinsel olarak da şiddeti çok yönlü yaşamaktadırlar. Pandemi sürecinin daha da ağırlaştırdığı bu sorunlar karşısında, farklı yol ve yöntemlerle kadın-erkek işçi ve emekçilere bu gündemi taşımak, kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye etmeye seferber etmek, 25 Kasım’ın güncel çağrısı olarak karşımızda durmaktadır. Pandemi koşullarının yarattığı güçlüklere rağmen, bu mücadele gününde, tepki ve öfkeyi eylemlerle dışavurmak da bu güncel çağrının bir boyutunu oluşturmaktadır.

 İşçi Emekçi Kadın Komisyonları

İLİŞKİLİ HABERLER