Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, kapitalist devletlerin sermaye odaklı politikaları sebebiyle hız kesmeden devam ediyor. Salgının yıkıcı etkilerini en ağır şekilde yaşayan kesimlerin başında ise işçi ve emekçi kadınlar geliyor. Salgın süreci işçi ve emekçi kadınların daha da yoksullaştığı, esnek ve güvencesiz çalışmaya itildiği, ev işi, hasta-yaşlı-çocuk bakımı işlerinin daha da arttığı bir süreç olarak işliyor. Türkiye ve dünyadan yansıyan veriler, salgın sürecinde kadına yönelik şiddetin de arttığını gözler önüne seriyor.
Kadına yönelik şiddet dünya ölçüsünde artıyor
Salgın sürecinde tüm dünyada kadına yönelik şiddeti gözler önüne seren veriler şöyledir:*
- Çin’in Wuhan şehrinde, Şubat 2020’de ev içi şiddet vakalarının bir önceki yıla göre üç kat arttığı, bu vakaların %90’ının COVID-19 epidemisi ile ilişkili olduğu bildirilmektedir. Bu artış Fransa’da %30-36, Brezilya’da %40-50, Arjantin’de %25, Singapur’da %33, ABD’nin farklı eyaletlerinde %10-35 oranlarındadır.
- Evde kalma çağrılarının ardından ev içi şiddet için acil yardım hattı aramalarında İngiltere’de %25, İspanya’da %20, Kıbrıs’ta %30 artış bildirilmiştir. İspanya’da kadınların eczanele çalışanlarından “maske 19” talep etmesi durumunda, eczane görevlilerinin gizli bir şekilde ev içi şiddet bildiriminde bulunduğu bir uygulama hayata geçirilmiştir. Avustralya’da evde kalma tedbirleri ile birlikte polise başvuran ev içi şiddet vakalarında %5 artış olduğu, ayrıca Google’da ev içi şiddet için yardım amaçlı aramalarda %75 artış olduğu bildirilmiştir.
Araştırmalar, bu süreçte Türkiye'de de kadına yönelik şiddetin arttığını göstermektedir.
- Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun raporuna göre, 2020 Mart ayında bir önceki yıla kıyasla psikolojik şiddet %93, fiziksel şiddet %80, sığınma evi talebi %78 oranında artmıştır.
- Birleşmiş Milletler Raporu'na göre, Türkiye'de kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddet pandemi döneminde %27,8 artmıştır.
Dinci-faşist iktidar şiddetin düştüğünü iddia ediyor
Veriler salgın sürecinde kadına yönelik şiddetin arttığını gösterirken, dinci-faşist iktidar azaldığını iddia etmektedir. İçişleri Bakanlığı, koronavirüs vakasının görülmeye başlandığı 11 Mart'tan önceki ve sonraki 70 günlük dönem kıyaslandığında, aile içi ve kadına yönelik şiddet olay sayısında %7'lik azalma görüldüğünü açıklamıştır. Ayrıca kadın cinayeti oranlarının da düştüğü iddia edilmektedir. Ancak bu açıklamaların inandırıcılıktan uzak olduğu ortadadır.
Salgın süreci boyunca gerçek vaka ve ölüm sayısını saklayan iktidar kadına yönelik şiddet verilerini de çarpıtmakta, kadına yönelik şiddetin büyüttüğü öfkenin kendisine yönelmesinden duyduğu korkuyla hareket etmektedir.
Sadece evde değil işyerinde de şiddet
Kadına yönelik şiddet tablosunu, kadınların işyerlerinde yaşadıkları şiddet daha da ağırlaştırmaktadır. Salgın döneminde esnek ve güvencesiz çalışmaya itilen kadınlar bir yandan da işyerlerinde baskı-mobbing-tacizle mücadele etmektedir. Pek çok kadın işçi mobbingle yıldırılarak, böylece işi kendisinin bırakması ya da ücretsiz izne çıkması hedefleniyor. “Ek gelir” olarak görülen ve kriz dönemlerinde ilk gözden çıkartılan kadınlar salgın sürecinde de işsiz kalma ya da ücretsiz izne çıkartılma korkusunu erkek işçilere göre daha fazla yaşıyorlar.
Sermaye iktidarı “işten atmayı yasakladık” dese de, salgın sürecinde patronlar bir şekilde 25-2 Maddesi'ne dayanarak (ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller-davranışlar) işçileri atmakta ve bunu bir tehdit olarak kullanmaktadırlar. Tazminat ve işsizlik maaşı alamamak ve “damgalanmak” anlamına gelen 25-2'den işten atılma tehdidi de en çok işçi kadınları etkilemektedir.
Ayrıca pek çok kadın salgın sürecinde başta çocuk bakımı olmak üzere hasta ve yaşlı bakımı için işlerini bırakmak zorunda kalıyor. Ekonomik özgürlüğünü kaybeden kadınlar ise ev içi şiddete daha açık hale geliyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, kadına yönelik şiddette yaşanmakta olan artış, derinleşen bu soruna karşı mücadelenin önemine işaret ediyor. Salgın süreci boyunca kadınlar, kadın cinayetlerine ve şiddete, İstanbul Sözleşmesi örneğinde görüldüğü gibi tek adam rejiminin gerici politikalarına karşı sokaklara çıktılar, mücadele ettiler. Bu mücadeleleri büyütmenin, ileriye taşımanın ve doğru hedeflere yöneltmenin önemi açık. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi şiddet üreten kapitalist düzene karşı sosyalizm mücadelesi ile birleştirebilmek, sorunun gerçek ve kalıcı çözümüne giden yolu açacaktır.
* Burcu Ünal, Leyla Gülseren, “COVID-19 pandemisinin görünmeyen yüzü: Aile içi kadına yönelik şiddet”, https://www.journalagent.com/