Krizin faturası kabarıyor…

İşçi sınıfı içerisinde direnme eğilimi güçleniyor!

Gelişmelerin seyri, ağırlaşan sömürü ve yaşam koşullarına karşı sınıf içerisindeki direnme eğiliminin güçleneceğini gösteriyor. Son TPI deneyimi ise, direniş sürecinde kararlı duruşun, birleşik mücadelenin ve sınıf dayanışmasının kazanım getirdiğini bir kez daha doğrulamış bulunuyor...

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 27 Temmuz 2022
  • 17:00

Emperyalist-kapitalist sistemin küresel çapta boğuştuğu ekonomik, siyasi, askeri vb. krizler ağırlaşarak devam ediyor. Çok yönlü kriz koşullarında patlak veren koronavirüs pandemisi ve Ukrayna’da başlatılan emperyalist savaş, sistemin mevcut sorun alanlarını yeni ve karmaşık boyutlara taşıyor. Pandeminin sekteye uğrattığı küresel tedarik zincirleri, Ukrayna savaşı üzerinden gündeme gelen yaptırımlar nedeniyle daha da içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Özellikle enerji ve gıda sevkiyatı alanlarında ciddi krizler yaşanıyor.

Bunların tümü bir arada dünya çapında ağır sonuçlar yaratıyor ve en dolaysız yükleri de işçi ve emekçilerin omuzlarına yükleniyor. Artan enflasyon ve hayat pahalılığı, temel-insani ihtiyaçlara erişememe sorunu, yoksullaşmada yaşanan tırmanış, Afrika vb. coğrafyalarda ciddi boyutlara ulaşan açlık krizi gibi sorunlar farklı farklı ülkelerde kitlelerin öfkesini büyütmeye devam ediyor. Kitlelerin kabaran öfkesi, her bir ülkenin kendi nesnel koşulları ve sınıflar mücadelesinin gelişim düzeyi üzerinden kendisini ortaya koyuyor. Sektörel yahut genel grevlerin, kitlesel gösterilerin, Sri Lanka ve Kazakistan’da olduğu gibi halk ayaklanması ve isyan biçimleri alan eylem ve direnişlerin yaygınlaşmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Kriz-savaş ikilisinin yarattığı tahribat bu sürece ayrıca ivme kazandırmış durumda. İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve ABD gibi ülkelerde yaşanan ve yaygınlaşan grev ve eylem dalgaları ise bu olgunun aynı zamanda kapitalizmin metropolleri için de geçerli olduğunu gösteriyor.

***

Türkiye kapitalizmi de uzunca bir süredir gerek küresel ölçekte yaşanan gelişmelerin etkisiyle, gerekse kendi yapısal sorunlarının yarattığı çok yönlü krizlerle boğuşuyor. Geride kalan son birkaç yıl özellikle ekonomik-mali krizin alabildiğine ağırlaştığı, ekonomide yaşanan çöküntünün önüne geçilemediği bir süreç olarak yaşandı. Enflasyon artışının ardı arkasına rekorlar kırdığı ve TL’nin sistemli olarak değer kaybettiği bu dönemde hayat pahalılığı görülmemiş boyutlara ulaştı. Tersinden, işçi ve emekçi kitlelerin alım gücü alabildiğine zayıfladı, dolayısıyla açlık ve yoksulluk katmerlendi.

Bu sürdürülebilir olmaktan uzak tablo karşısında bunalan, öfke biriktiren ve çıkış arayışı içerisine giren işçi sınıfı ve emekçiler zaman zaman eylemli çıkışlar gerçekleştiriyorlar. Tek tek fabrikalarda ve işyerlerinde eylem ve direnişlerle öfke ve tepkilerini ortaya koyuyorlar. 2022 yılının başında çoğu kendiliğinden patlak veren ve onlarca fabrikaya yayılan işçi direnişleri, krizin kabaran faturasına karşı işçi sınıfı cephesinden verilen reaksiyonlar olarak yaşandı. Haftalara yayılan ve zaman içerisinde geri çekilen bu dalgayı yeni direniş ve mücadelelerin takip etmesi ise kaçınılmazdı. Zira, işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları yılın ilk aylarından çok daha beter bir tabloya sahip ve bu durum her geçen gün kötüye gidiyor. Dolayısıyla, yılın başında patlak veren eylem ve direnişlerin nesnel koşulları olduğu gibi durmak bir yana, çok daha ağırlaşıyor.

Nitekim, ara dönemde yaşanan işçi direnişleri de bu olguyu doğrulamış bulunuyor. Bir kısmı halihazırda devam eden Pressan, Sinbo, TPI, Mas Daf, Sivas Termik Santrali, Acarsoy, Koç Üniversitesi, Sarıyer Belediyesi, Lezita, Atışkan Yapı, Asen Metal, Neşe Plastik, Mutlu Akü vb. daha listeye eklenebilecek birçok fabrika ve üretim biriminde grev ve direnişler yaşandı. Gelişmelerin seyri, ağırlaşan sömürü ve yaşam koşullarına karşı sınıf içerisindeki direnme eğiliminin güçleneceğini gösteriyor. Son TPI deneyimi ise, direniş sürecinde kararlı duruşun, birleşik mücadelenin ve sınıf dayanışmasının kazanım getirdiğini bir kez daha doğrulamış bulunuyor.

***

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sermaye sınıfı, işçi sınıfı ve emekçiler içerisinde biriken öfkenin alttan alta büyük patlamaları mayaladığını, dolayısıyla direnme eğiliminin güçlendiğini fazlasıyla görüyor ve her geçen gün korkuları büyüyor. Korkmakta haklılar da! Zira, emekçi yığınlar için yarattıkları yaşam koşullarının cehennemi aratmadığını dolaysız olarak onlar da biliyorlar. İşçi sınıfı ise bunu bizzat yaşayarak görüyor, deneyimliyor ve hareketsiz kaldığı oranda bütün bir bedelini ödüyor.

Bu tablo, başta sınıf devrimcileri olmak üzere, toplumsal mücadele güçlerinin omuzlarına bir dizi güncel sorumluluklar yüklüyor. Bu sorumlulukların başında ise işçi sınıfı içerisinde biriken öfkeye akacak kanallar yaratmak ve giderek belirginleşen direnme eğilimini güçlendirmek geliyor.

Bununla birlikte, ister tek tek fabrikalarda kendiliğinden patlak versin ister bir dalga olarak yaşansın isterse topyekûn bir öfke patlaması olarak hayat bulsun, bugünden yarına gelişecek eylem ve direnişleri ileri bir düzeye taşımak, koşulları oranında örgütlü zeminlere kavuşturmak ve direnişlerin kazanımla sonuçlanmasını sağlamak için inisiyatifli, dinamik, yaratıcı ve sürükleyici bir müdahale tarzını hayata geçirmek büyük önem taşıyor.

Bir diğer önemli konu ise, işçi direnişleri ve eylemleriyle sınıf dayanışmasının güçlendirilmesi sorunudur. Bu bağlamda yapılacaklar, her bir direnişin sesini diğer sınıf bölüklerine taşımaktan eylemli dayanışma süreçleri örgütlemeye değin geniş bir yelpazeye sahiptir ve mücadelenin büyütülmesi, birleştirilmesi, görünür kılınması ve soluklu olması bakımından kritik bir öneme sahiptir.

Sınıf devrimcileri ve sınıf merkezli hareket eden toplumsal mücadele güçleri adına bütünlüğü içerisinde bu sorumlulukları yerine getirmek, alttan alta kıpırdanan ve kimi mevzilerde direnişlerle kendisini ortaya koyan işçi hareketinin önünü açmanın ve ileri bir düzeye taşımanın ön koşullarını yaratacaktır.