Kriz derinleşiyor, gerici-faşist rejimin saldırıları dizginlerinden boşalıyor…

Artan baskı ve sömürüye karşı birleşik direniş, topyekun karşı koyuş!

Gerici-faşist rejimin ve sermayenin çok yönlü saldırıları karşısında ilerici-devrimci güçler ve toplumsal mücadele dinamikleri şahsında direnme hattını güçlendirmek, geliştirmek ve alttan alta öfkesi büyüyen işçi ve emekçileri bu hatta kazanmak günün en yakıcı sorumluluğu olarak öne çıkmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 20 Haziran 2022
  • 08:00

Toplumsal desteği günbegün eriyen ve içindeki çatlaklar giderek belirginleşen gerici-faşist rejim, iktidar gücünü elinde tutmak için saldırılarına hız vermiş bulunuyor. Öyle ki, Erdoğan yönetimi gün aşırı düzen muhalefetine tehditler savuruyor, ilerici-devrimci güçlere ve Kürt halkına sistematik olarak saldırıyor, toplumun nefes borularını tıkamak için deyim yerindeyse her türlü enstrümanı kullanıyor.

Trakya’da ve İstanbul’da HDP’yi hedef alan gözaltı-tutuklama terörü, yine Diyarbakır’da Kürt gazetecilerin tutuklanması, İmralı’ya yürümek isteyenleri hedef alan polis saldırıları ve Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçen Sosyal Medya Yasa Tasarısı, iktidarın dizginlerinden boşalan saldırganlığının güncel örnekleri oldu. Gelişmeler gösteriyor ki, içerisinde bulunduğumuz seçim yılında toplumsal muhalefeti ve sokak hareketini hedef alan saldırıların dozu giderek artacak. Zira gerici-faşist rejim, toplumun en dinamik kesimlerine saldırarak bütün bir topluma deli gömleği giydirmeyi, bu yolla yaklaşan seçimleri kendince “güvenceye” almayı umuyor.

***

Bu noktada akıllardan çıkarılmaması gereken temel gerçeklik ise, Erdoğan yönetiminin bu saldırıları kendi seçim hesaplarının yanı sıra, açık sınıfsal bir konum üzerinden işçi ve emekçileri hareketsiz bırakmak bakışıyla hayata geçiriyor olmasıdır. Bu nedenledir ki, ne düzen muhalefeti ne de TÜSİAD gibi Türkiye’deki sermaye egemenliğinin hatırı sayılır bir kesimini temsil eden kodamanlar kulübü, kendilerine ve sefil çıkarlarına zarar vermedikçe gerici-faşist rejimin keyfi saldırılarını sessizce izlemektedir. Öyle ya, egemen sınıf olarak tüm kesimleriyle burjuvaziyi ürküten şey, krizin yükünü sırtlanmış bulunan emekçi kitlelerin sermayeye karşı harekete geçmesi, mücadeleye atılması ve sokağa inmesidir. Dolayısıyla işçi sınıfını, emekçileri, ilerici-devrimci güçleri ve Kürt halkını hedef alan çok yönlü saldırılara TÜSİAD’ın ya da düzen muhalefetinin esasa dönük bir itirazı bulunmamaktadır.

Asıl kaygıları ise, halihazırda çok yönlü krizler içerisinde debelenen sistemin, sermayenin genel çıkarlarına uygun bir çerçevede yönetilememesine ve genel bir çöküş yaşanmasına dönüktür. Özellikle ve öncelikle iktidarın mali politikalarına dönük “eleştirilerinin” temelinde de bu yatmaktadır. Toplumun derinliklerinde biriken öfkenin alabildiğine arttığı bir dönemde para babalarını rahatsız eden şey, gerici-faşist rejimin kendi bekası ve önceliklerine odaklanması, sermayenin genel çıkarları konusunda “rasyonel” bir eğilim içerisine girmemesi, günü kurtarmaya dönük öngörülemez ve belirsizliklerle örülü manevralar yapmasıdır.

TÜSİAD’ın son Yüksek İstişare Konseyi toplantısında dile getirdiği “yol haritası” söyleminin gerisinde de bu kaygılar yer almaktadır. Daha önce “Geleceği inşa” söylemini öne çıkaran kodamanlar, bu kez burjuva siyasetin tüm aktörlerine çağrı yaparak, sermaye düzeni adına bir “yol haritasına” ihtiyaç olduğuna işaret ettiler. Yüksek enflasyondan, yoksullaşarak büyümekten ve ekonomide “rasyonel politikalara” dönmekten dem vurulan toplantıda “yol haritası” vurgusunun yapılması, sermaye düzeninin ekonomik alanda yaşadığı açmazların ve belirsizliklerin ne denli ağırlaştığını ayrıca ortaya koymaktadır.

Öte yandan, sermayedarlar bir kez daha söz konusu gidişatın sosyal-toplumsal sorunları derinleştirdiğini dile getirerek, bunun sermaye düzenine ödeteceği bedelin de bir o kadar ağır olacağına dikkat çektiler. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında konuşan Tuncay Özilhan’ın Kendi hesabına çalışanların ve ücretlilerin gelirlerindeki gerilemenin nasıl düzeltileceği toplumsal barış açısından sorulması ve cevaplandırılması gereken diğer bir soru… Dengesizlikler tırmanmaya devam eder ve kontrol elden kaçarsa uzun yıllar büyük bedeller ödemeyi gerektiren bir sonuç kaçınılmaz olur” sözleri, olup bitenlerin fazlasıyla farkında olduklarını göstermektedir. Bu, aynı zamanda sermayedarların sosyal patlamadan duyduğu korkunun güncel bir itirafı sayılmalıdır.

***

Krizler derinleştikçe, manevra alanları daraldıkça ve seçim takvimi ilerledikçe gerici-faşist rejimin yeni ve sahte “destanlara” ihtiyaç duyacağı, bununla birlikte “terör” demagojisi eşliğinde saldırıların dozunu arttıracağı açık. Önümüzdeki süreçte kirli ve karanlık provokasyonlara başvurabileceği ise deneyimlerle sabit.

Bu gidişatın durdurulabilmesi ve saldırıların geri püskürtülmesinin biricik yolu ise işçi sınıfı ve emekçilerin merkezinde yer aldığı bir toplumsal karşı koyuştan geçmektedir ve gelişmelerin seyri bunun koşullarını giderek olgunlaştırmaktadır. Gerici-faşist rejimi de düzen muhalefetini de TÜSİAD vb. sermaye örgütlerini de ürküten gerçeklik budur ve rejimin toplumsal mücadele güçlerini hedef alan keyfi ve pervasız saldırıları konusunda birleşmeleri de bundandır. Zira, gün geçtikçe kontrolden çıkan ekonomik-mali krizin emekçilerin omuzlarına bindirdiği yükler arttıkça, toplumun derinliklerinde yer alan fay hatlarındaki enerji de bir o kadar yoğunlaşmaktadır.

O halde yapılması gereken de açıktır. Gerici-faşist rejimin ve sermayenin çok yönlü saldırıları karşısında ilerici-devrimci güçler ve toplumsal mücadele dinamikleri şahsında direnme hattını güçlendirmek, geliştirmek ve alttan alta öfkesi büyüyen işçi ve emekçileri bu hatta kazanmak günün en yakıcı sorumluluğu olarak öne çıkmaktadır. Bu başarıldığı koşullarda krizin çok yönlü faturasına ve artan faşist baskı ve zorbalığa karşı merkezinde işçi sınıfının yer aldığı toplumsal karşı koyuşun dayanakları giderek olgunlaşacak, saldırıları geri püskürtmenin yolu açılacaktır.