Sağlık sorunu toplumsal bir sorundur…

Gerici-piyasacı sisteme karşı sağlık emekçileri ile omuz omuza!

İşçi sınıfı ve emekçiler sağlıkta şiddet başta olmak üzere çürümüş sağlık sisteminden kaynaklanan tüm sorunlar karşısında duyarlı olmalıdır. Bu alanda mücadele eden sağlık emekçileri ile omuz omuza vermeli, onların haklı taleplerini sahiplenmeli ve parasız, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hakkı için harekete geçmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 10 Temmuz 2022
  • 08:00

Ekonomik-mali kriz batağına saplanmış, içerde ve dışarda bir dizi açmazla boğuşan ve tüm kurumlarıyla çürüme içerisinde olan bir düzen gerçekliği ile karşı karşıyayız. Bütünlüğü içerisinde bu tablo mevcut sosyal-toplumsal sorunları günbegün ağırlaştırmaktadır. Servet ile sefalet arasındaki uçurumun giderek büyümesi, artan açlık ve yoksulluk, derinleşen sosyal bunalım, toplumsal çözülme ve yozlaşma sorunu; tümü bir arada bu gerçeğin görünümleri olarak karşımızda duruyor.

İçinde bulunduğumuz pandemi dönemi ise adeta “kral çıplak” misali Türkiye’de hüküm süren kapitalist sistemin ve gerici-faşist rejimin bir dizi çarpıklığını gözler önüne serdi. Özellikle sağlık ve eğitim alanlarında... Bu iki alanda yaşanan çöküş ve çözülmenin gerisinde elbette on yıllardır uygulanagelen piyasalaştırma politikaları yer alıyor.

“Özellikle son kırk yıl, yani sistemin neo-liberalizmle belirlenen o karşı saldırı dönemi, akla gelebilecek hemen herşeyin, bu arada her türden kamusal hizmet ya da ihtiyacın piyasalaştırılması, böylece kârlı bir sömürü alanına dönüştürülmesi dönemi oldu. Bundan sağlık hizmetleri de payına düşeni fazlasıyla aldı. Neo-liberal saldırı toplum sağlığını kamusal bir sorun ve sorumluluk alanı olmaktan çıkardı, piyasanın aç gözlü insafına terk etti.” (Pandemi ve sosyalizm, tkip.org)

Bugün ise sağlık ve eğitim sisteminin zaman içerisinde birer sömürü ve kâr alanına dönüştürülmesinin en ağır sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Öte yandan, pandemi dönemi uygulamaları ve rejimin sağlık ve eğitim alanını hedef alan bir dizi güncel saldırısı yaşanan çöküşe belirgin bir hız kazandırdı. Pandemi koşullarında sağlık ve eğitim alanı birer kriz dinamiğine dönüştü. Sonuçlarını da hem toplum hem de bu alanlarda çalışan geniş emekçi yığınlar ağır bir şekilde yaşadı/ yaşıyor.

***

Geçtiğimiz hafta bir hekimin silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesi ve sağlık emekçilerinin patlayan öfkesi, çöküş içerisinde olan sağlık sistemini bir kez daha tartışmaların merkezine taşıdı. Konuya dair yapılan çeşitli yorum ve değerlendirmeler kamuoyuna yansıdı. Birçokları sağlıkta şiddet sorununu toplumsal mahiyetinden kopararak, sorunun dar anlamda yapılacak “yasal düzenlemelerle” çözülebileceğini ya da “hükümet” değişikliği ile kalıcı olarak ortadan kaldırılabileceğini iddia etti.

Oysa ki sorunun kapsamı ve derinliği göz önüne alındığında, sağlıkta yaşanan şiddet sorununun basitçe yapılacak düzenlemelerle ya da ilk seçimde gerici-faşist rejimi göndermekle çözülemeyeceği rahatça görülebilir. Zira, sağlık alanında yaşanan şiddetin ve diğer bir dizi sorunun gerisinde, toplum sağlığını kamusal bir sorun olmaktan çıkaran piyasacı mantık yer almaktadır. Bu mantığa göre, kamu hastanelerinin ihtiyaç duyduğu altyapı ve donanımını karşılamak, alanın ihtiyaçları kapsamında kadro ve personel alımı yapmak, sağlık çalışanları için insani ölçütlerde, güvenceli çalışma ve yaşam koşulları sağlamak ve buna uygun bir çalışma sistemi oluşturmak yük olarak görülmektedir. Bunlar çoktandır vahşi piyasa koşullarına terk edilmiş işlerdir. Hastaneleri işletmelere çeviren, hastaları birer müşteri olarak gören ve sağlık çalışanlarına kölece çalışma koşulları dayatan da sağlık alanında yürürlükte olan neo-liberal uygulamalardır. Bugün sağlık emekçileri ile toplumu karşı karşıya getiren tam olarak budur ve sermaye düzeni kendi sorumluluğunu hasıraltı etmek için sistemli olarak sağlık emekçilerini hedef göstermektedir. Dolayısıyla, toplumun ve sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarını yok sayarak her koşulda “sağlık sektöründe” faaliyet yürüten kapitalistlerin kârlarını esas alan sermaye düzeni, sağlık alanında yaşanan şiddet olaylarının da bütün bir sorumluluğunu taşımaktadır.

***

Bütün bu tablo karşısında sağlık emekçilerinin büyüyen öfkesi sonuna kadar meşru bir temele dayanmaktadır. Yine, yaşadıkları şiddet karşısında ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için ortaya koydukları talepler de sonuna kadar haklıdır ve karşılanmalıdır.

Fakat, şiddet dahil olmak üzere sağlık sisteminde yaşanan sorunların tek muhatabı sağlık çalışanları değildir ve bu sorunlara karşı mücadele etme sorumluluğunu da sadece sağlık çalışanları taşımamaktadır. Bu türden bir yaklaşım onlara yapılacak büyük bir haksızlık olur. Zira, sağlık sorunu toplumsal bir sorundur ve bu alanda yaşanan her türlü gelişme doğrudan sağlık emekçileri ile birlikte başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere bütün bir toplum için sonuçlar yaratmaktadır. Bu gerçeği görmek için çok uzaklara bakmak da gerekmiyor. İçinde bulunduğumuz pandemi dönemi dahi, sağlık sisteminde yaşanan çürüme ve çöküşün toplum yaşamına nasıl etki ettiğini tüm çıplaklığı ile gözlere önüne sermiş bulunuyor.

Dolayısıyla, işçi sınıfı ve emekçiler sağlıkta şiddet başta olmak üzere çürümüş sağlık sisteminden kaynaklanan tüm sorunlar karşısında duyarlı olmalıdır. Bu alanda mücadele eden sağlık emekçileri ile omuz omuza vermeli, onların tüm haklı taleplerini sahiplenmeli ve parasız, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hakkı için harekete geçmelidir. Sağlıkta şiddet dahil olmak üzere, temelinde kapitalist sistemin yer aldığı tüm sosyal-toplumsal sorunların bir nebze hafifletilmesi dahi buna bağlıdır. Söz konusu sorunların bütünüyle aşılmasının önü ise kapitalist sömürü düzeninin yıkılıp atılmasıyla açılacaktır.