Ekonomik-mali krizin ağırlaştığı, siyasal belirsizlik ve istikrasızlığın düzen siyasetine rengini verdiği bir dönemden geçiyoruz. Sermaye düzeninin en genel çehresini sunan bu tablo, gelinen yerde toplum çapında “Kral çıplak!” misali görünür hale gelmiş durumda.
Öyle ki, işçi sınıfı ve emekçilerin önemli bir kesimi (henüz ufku düzen sınırlarını aşmasa da) ekonomik kriz ve sonuçlarını, derinleşen sosyal-toplumsal sorunları, düzen siyasetinden yansıyan açmazları tartışıyor, sorguluyor ve sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.
Krizin faturasını döne döne ödeyen ve öfkesi günbegün artan işçilerin, emekçilerin, gençlerin ve kadınların yüzünü yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik, ağır çalışma koşulları vb. gerçek sosyal-toplumsal sorunlara dönmesi; çok yönlü krizleri yönetme kabiliyetini yitirmiş bulunan ve toplumsal tabanını korumakta güçlük çeken gerici-faşist rejimin en temel açmazı olarak öne çıkıyor. Hem de temel sınıfsal-toplumsal çelişki ve sorunlar üzerinden…
Toplum yaşamında temel sınıf karşıtlıkları üzerinden ortaya çıkan tepkinin sıradan burjuva demagojilerle yönetilmesi ya da maniple edilmesinin kolay olmadığı ise güncel planda yaşanan bir dizi olay üzerinden görülebilir. Son dönemde gerici-faşist rejimin diline doladığı “ekonomimiz şahlanışta”, “Batı bizi kıskanıyor”, “enflasyon her yerde yüksek” vb. söylemlerin ömrü üç gün bile sürmüyor. Öyle ya, işçi sınıfı ve emekçiler ekonomik-mali krizin tüm sonuçlarını iliklerine kadar yaşıyor ve iktidarın kaba yalanları hayatın ve olguların sert duvarına çarpıp tuz buz oluyor.
Hal böyle olunca, gerici-faşist rejim çareyi faşist baskı ve zorbalığı sistematik olarak tırmandırmakta arıyor. Topluma “deli gömleği” giydirerek, bir yandan kendi bekasını öte yandan kriz içerisinde debelenen sermaye düzeninin genel çıkarlarını güvence altına almayı hedefliyor.
Kriz derinleşiyor, zorbalık tırmandırılıyor
Bir savaş ve saldırganlık hükümeti olarak iş başına getirilen AKP, daha ilk adımında temel hak ve özgürlüklere dönük saldırıları sinsi bir plan çerçevesinde hayata geçirmeye başladı. İlk yıllarda, arka planında ABD-AB emperyalizminin çıkar ve politikalarının yer aldığı “AB ile uyum süreci”, “İleri demokrasi”, “Barış süreci”, “Alevi açılımı” vb. sahte söylem ve makyajlarla toplumu maniple etmeyi ve rejim içerisindeki hasımları karşısında kendi konumunu pekiştirmeyi hedefleyen AKP gericiliği; stratejik olarak her fırsatta temel demokratik hak ve özgürlükleri budamayı esas alan bir çizgi izledi. Ayrıntılı bir dökümünü burada yapmak mümkün değil, ancak 2002-2016 yılları arasında hayata geçirilen ve kurulu devlet düzeninden toplumsal yaşamı doğrudan kesen bir dizi alana kadar devreye sokulan fiili ya da resmi uygulamalara bakıldığında, açık ya da üstü örtülü şekilde temel hak ve özgürlüklerin hedef alındığı açıkça görülecektir. Tabi gerici-faşist rejimin sefil çıkarlarının ve bekasının güvence altına alınmaya çalışıldığı da.
Gerici-faşist iktidarının kırıntı düzeyde kalan demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılarının özellikle 15 Temmuz sonrasında dizginlerinden boşaldığı biliniyor. Darbe girişimini fırsat bilen Erdoğan yönetimi, ülkeyi kalıcı bir şekilde OHAL koşullarında yönetmeyi esas alarak, faşist tek adam rejiminin inşasına hız verdi. Her türden hak arama eylemi yasaklandı ya da faşist zorbalıkla bastırılmak istendi. İşçi sınıfının grev hakkı Erdoğan’ın deyimiyle “OHAL’den istifade” hedefe çakıldı. İlerici-sol güçler kamusal alandan tasfiye edildi. Keyfi kayyım rejimi kalıcı hale getirildi. Devrimci, ilerici mücadele güçleri ve Kürt hareketi üzerinde terör estirildi; gençlik, kadın vb. toplumsal mücadele dinamikleri darbe koşullarını aratmayacak oranda kuşatmaya alındı. Emek ve meslek örgütleri açıkça hedef haline getirildi. Öyle ki, düzen muhalefeti dahi sık sık iktidarın sopa gösterdiği bir konuma itildi.
Faşist baskı ve zorbalığa karşı hak ve özgürlükler mücadelesini büyütelim!
Gelinen yerde günümüz Türkiye’sinde ekonomik-mali kriz derinleşmiş, sosyal sorunlar alabildiğine ağırlaşmış, burjuva siyasetini açmaza alan belirsizlikler seçim takviminin işlediği şu günlerde sermaye düzeni adına büyük bir ağırlığa dönüşmüş bulunuyor. Tüm bunlara karşı iktidarın manevra alanları ise alabildiğine daralmış durumda.
Son aylarda gerici-faşist iktidarın saldırılarının giderek yoğunlaşması, tam da yaşadığı bu açmazların dışavurumudur. Cumartesi Annelerinin eylemine yapılan pervasız saldırı, gazetecilerin keyfi gerekçelerle tutuklanması, işçi direnişlerinde polis terörü estirilmesi, gençlik mücadelesini hedef alan faşist genelge, hapishanelerde artan baskılar ve hak gaspları, sonu gelmeyen eylem-etkinlik yasakları önümüzdeki süreçte gerici-faşist rejimin saldırılarının daha da tırmanacağının açık göstergeleri oldu. Yine, mecliste onaylanan “sansür yasası” ya da tekrar ısıtılıp toplumun gündemine sokulan “Anayasa değişikliği teklifi” vb. adımlar, saldırıların keyfi olduğu kadar hukuksal biçimler üzerinden de devam edeceğini gösteriyor.
Verili tablo karşısında işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, gençlerin, kadınların ve diğer tüm toplumsal mücadele güçlerinin önünde tek bir çıkış yolu bulunmaktadır: Haklar ve özgürlükler mücadelesini büyütmek!
Tam da buradan hareketle, geniş emekçi yığınların düzenin seçim aldatmacasına ya da sahte vaat ve demagojilerine pirim vermemesi; gerici-faşist rejimin kapsamlı saldırılarını geri püskürtmek ve topluma giydirilmek istenen “deli gömleğini” parçalayıp atmak için, başta “Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü!” olmak üzere temel siyasal hak ve taleplerine sahip çıkması ve aşağıda yer alan meşru talep ve istemler etrafında birleşerek toplumsal mücadeleyi büyütmesi yaşamsal bir önem taşımaktadır:
-Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmelerin dağıtılması. (Kontr-gerilla, Özel Kuvvetler, MİT, JİTEM, Siyasi polis, Jandarma, Köy koruculuğu vb.)
-İşkenceye son, tüm siyasal tutuklulara özgürlük.
-Tüm çalışanlar için grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkı. Sınırsız grev ve genel grev hakkı. Lokavtın yasaklanması.
-Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmaların iptali.
-Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi.
-Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut.
-Herkese parasız sağlık hizmeti.
-Her düzeyde parasız eğitim. 17 yaşına kadar zorunlu eğitim. Bilimsel, demokratik ve laik eğitim. Özerk-demokratik üniversite.
-Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.). Sigorta primlerinin devlet ve işveren tarafından ödenmesi. Sosyal sigorta kurumlarında işçi ve emekçi denetimi.
-Her türlü dolaylı verginin kaldırılması. Artan oranlı gelir ve servet vergisi.
-Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği.
-İnanç ve vicdan özgürlüğü.
-Din ve devlet işlerinin tam olarak ayrılması. Diyanet’in dağıtılması. Devletin dinsel kurumlara her türlü yardımına son. Gericilik yuvası tarikat ve cemaatlerin dağıtılması. Mezhepsel ayrıcalıklara ve baskılara son.
-Bilim, sanat ve kültür üzerindeki her türlü gerici baskı, sansür ve kısıtlamaya son.
-Çevre tahribatına son. Doğal, tarihi ve kültürel çevrenin korunması.