Harcı dinsel gericilik ve ırkçı-şovenizmle karılı olan iktidar bloğu derin bir çürüme ve çözülme süreci yaşıyor. Çürümenin yaydığı pis kokular, özellikle son yıllarda içeriden sızdırılan bir dizi olay, bilgi ve belge ile daha da hissedilir hale gelmiş durumda. İktidar cephesi henüz alenen bir çözülme portresi sunmasa da son dönemde yaşanan gelişmeler ve AKP’li kimi isimlerin yaptığı açıklamalar gerici-faşist rejimin içten içe kaynadığını da ortaya koyuyor. Dahası, ortaya saçılan pisliklerin yine iktidar bloğundaki çatlaklardan sızıp kamuoyuna yansıması ise bu olguyu başka bir boyutuyla tamamlıyor.
Yaşanan bu gelişmeleri sadece Sedat Peker’in ifşaları sınırında ele almak, iktidar cephesinde yaşanan çürüme ve çözülme sürecinin kapsamını alabildiğine daraltmak anlamına gelecektir. Zira, aynı bataklığın parçası olan Peker gibilerinin manevraları, ortaya çıkan durumu fırsata çevirerek kendi konumlarını güçlendirmekten öteye bir anlam taşımamaktadır. Ve en nihayetinde işin mizanseni bir kenara bırakılırsa iktidar, rant ve yağmadan daha çok pay koparma hesabına dayanmaktadır. Bu açıdan, rant sofrasında kimin kimi harcadığına odaklanmak işçi sınıfı ve emekçilerin işi olamaz.
Sermayenin ve emperyalistlerin hizmetinde 20 yıl
Gerici-faşist iktidarın yaşadığı çürüme fazlasıyla derindir, zira temeli 20 yılı aşkın bir sürece dayanmaktadır. Bilindiği üzere AKP her türden gericiliğin koalisyonu olarak 2001 yılında kuruldu ve kısa bir zaman dilimi içerisinde, 2002 yılında savaş ve saldırı hükümeti olarak iş başı yaptı. Aradan geçen 20 yıllık süreçte, içeride büyük sermayeye kusursuz hizmetler sundu, işçi ve emekçilerin sömürüsünü alabildiğine derinleştiren neo-liberal saldırı programını eksiksiz uyguladı, özelleştirme vb. politikalarla yağmada rekor üzerine rekorlar kırdı. Elbette bu yağma ve talandan sonuna kadar kendi çıkarları için faydalandı. Dışarıda ise başını ABD emperyalizminin çektiği Batılı emperyalist güçlerin, savaş ve saldırganlık politikalarının taşeronu olarak çalıştı.
Bundandır ki, o dönemki büyük ortağı Gülen cemaati ile el ele verip, iktidar ve rant kavgasına tutuştukları düzen içi hasımlarına karşı etkili bir pozisyon kazanmayı başardılar. Zira, içeride hayata geçirdikleri kapsamlı yıkım saldırıları ve dışarıda emperyalistlere sundukları etkin taşeronluk hizmeti sayesinde uzun yıllar hem büyük sermayenin hem de emperyalist güçlerin desteğini arkasına alabildiler. Tüm bu süreç boyunca, kendi öncelikleri ve sefil çıkarları için her türlü fırsatı değerlendiren AKP iktidarı, gelinen yerde keyfi, kuralsız, rant ve yağma üzerinde yükselen bir harami düzeni kurmuş bulunuyor.
Bugün kamuoyuna yansıyan ve buzdağının sadece ucu denilebilecek ölçekte ortaya çıkan rüşvet, yolsuzluk ve yağma olayları arka planda bu 20 yıllık birikime dayanmaktadır. Öte yandan, AKP şahsında cisimleşen dinci-faşist koalisyon bin bir türlü tarikat, cemaat, vakıf, çete, mafya, sermaye grubu ve bürokratik aygıttan oluşmaktadır ve tamamen kapitalist sistemin yapısal bileşeni durumundadır. Dolayısıyla, yer yer kendi içerisinde çıkar ve rant kavgasına tutuşan bu kirli yapı, bütünlüğü içerisinde kapitalist sistemde ve devlet aygıtında yaşanan çürümenin en dolaysız dışavurumudur.
Kapitalizmin çok yönlü krizi ve iktidar cephesinde yaşanan çözülme
Gerici-faşist rejim, içerisinde yüzdüğü yolsuzluk, rüşvet ve rant bataklığını gizlemekte her geçen gün daha da güçlük çekmektedir. Öyle ya, iliklerine kadar batağa saplanmış ve en zayıf noktalarından irin akıtan bir rejimin bütün pisliklerini gizlemesi elbette kolay olmayacaktır. Gerek kendi içerisindeki “çatlak seslerin” gerekse düzen muhalefetinin, gerçeğin sadece bu yönünü öne çıkarması ise tesadüfi sayılmamalıdır. Zira, burjuva siyaset arenasında bu kadarı iktidar karşısında bir manevra alanı olarak görülmekte, fakat aynı zamanda iktidar bloğundan saçılan kısmi pislikler, bütünlüğü içerisinde rejimi ve üzerinde oturduğu kapitalist sistemi saran genel çürümenin üstünü örtmenin önemli bir örtüsü olarak değerlendirilmektedir.
Bir başka önemli nokta ise şudur: Oluşturulmak istenen genel kanının aksine, gerici-faşist rejimde yaşanan çürüme, çözülmenin esas halkasını oluşturmamaktadır. Zira, mevcut iktidar bloğu tepeden tırnağa sayısız ilişkiler ağı içerisinde ve karşılıklı çıkarlara dayalı bir dizi mekanizmadan oluşmaktadır ve bu karmaşık yapının tutkalı devasa zenginliklerle ifade edilen rant, rüşvet ve yolsuzluklar çarkıdır. Dişlinin bir yerinden kırılması ise iktidar payına çok daha büyük bir çöküş riski oluşturmaktadır ki, bataklıktan beslenenlerin en son isteyeceği şey bu olacaktır. Bu durum, gerici-faşist rejimi oluşturan irili ufaklı bir dizi yapıyı, kurumu, tarikatı, mafyayı ve sermaye çevresini “Meksika açmazı”na almakta, birbirine daha sıkı sarılmasını zorunlu hale getirmektedir. Arada feda edilen Peker gibi bir mafya bozuntusunun dahi, elinde tuttuğu bilgi ve belgeleri üzerine iyi çalışılmış bir şekilde kamuoyuna servis etmesi bunu anlatmaktadır. Dahası, çıkarları tekrar örtüştüğünde mevcut harami düzeninin tahkim edilmesi için kol kola girebilecek kirli ve yapışkan bir ilişkiler ağıdır söz konusu olan.
Gerici-faşist iktidarda ve devlet aygıtında yaşanan çözülme sürecinin gerisinde sadece mevcut çürüme değil, çürümeyi de günbegün derinleştiren kapitalist sistem ve onu belirleyen çok yönlü krizler yer almaktadır. Gelinen yerde rejim, kapitalist sistemin tekleyen çarklarını ve krizlerini yönetmekte alabildiğine güçlük çekmektedir. Derinleşen ekonomik-mali kriz emekçi kitlelerin yaşamında muazzam yıkımlar yaratırken, iktidarın krize dönük tek reçetesi bu yıkımı daha da derinleştiren ve faturayı kabartan ekonomik-mali politikalardır. Tabi bir de çıplak baskı ve zorbalık…
İşçi sınıfına, emekçilere, ezilen halklara, gençlere, kadınlara vahşi sömürü koşulları ve kölece bir yaşam dayatan, geleceksiz bırakan ve her adımda faşist baskıyı tırmandıran bir rejimin meşruiyetini ve toplumsal desteğini kaybetmesi ise kaçınılmazdır.
“Ağır toplumsal kriz koşullarında dinci-faşist iktidar kaçınılmaz olarak yıpranmaktadır. Meşruiyet sağlamakta önemli bir imkan olarak kullanageldiği seçmen desteği giderek erozyona uğratmaktadır.” (TKİP VI. Kongresi, Aralık 2018.)
AKP-MHP iktidar bloğunu temelde açmaza alan ve giderek içten içe çözülmesinin koşullarını olgunlaştıran da bu süreçtir. Zira, AKP-MHP bloğu emperyalistlerin ve büyük sermayenin desteğinin yanı sıra, toplumsal dayanağını koruyarak iktidar gücünü elinde tutabileceğinin farkındadır. Öyle ya, “kadim dostu” Gülen cemaati ile karşılıklı silah çekerek, iktidar ve rant kavgasının darbe girişimi boyutuna ulaştığı koşullarda bile, toplumsal desteğini korumanın ne denli yaşamsal olduğunu deneyimlemiş bir rejim gerçekliği karşımızda durmaktadır.
Bu belayı toplumsal mücadele defeder, pisliği devrim temizler!
Toplumun başına musallat olan gerici-faşist rejim, kapitalist sistemin organik bir parçasıdır ve yaşadığı çürüme ve çöküş, kurulu sermaye düzeninden bağımsız değildir. Dolayısıyla AKP-MHP iktidar bloğuna karşı verilecek güncel mücadele, temelde onu belirleyen kapitalist sömürü düzenine karşı verilecek mücadeleden ayrı ele alınamaz:
“Dinsel gericiliğin çatı partisi AKP, onun temsil ettiği zihniyet, ideoloji, kültür, bunların maskelediği toplumsal güçler, sınıfsal çıkarlar ve sermaye grupları, cemaat ve tarikatlardan vakıflar ve derneklere kadar bin türlü oluşum, örgüt ve kurum, günümüz Türkiye’sinin en katı gerçeklerinden ve mevcut kapitalist düzenin en temel yapıtaşlarından biridir. Dolayısıyla tüm bu yapı ve ilişkileriyle dinsel gericiliğe karşı mücadele, kurulu sermaye düzenine ve emperyalizme karşı mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.” (TKİP VI. Kongresi, Aralık 2018.)
Buradan hareketle, işçi sınıfı ve emekçiler adına rejim cephesinden saçılan pislikleri TV seyreder gibi izlemek, rejimin kendiliğinden çöküşünü beklemek ya da bir seçimle her şeyin yoluna gireceğini düşünmek büyük bir yanılgı olacaktır. Zira, sorun sistem sorunudur, çürüyen düzen ve çeteleşen bir devlet gerçekliği karşımızda durmaktadır.
Bu gerçekten hareketle, işçi sınıfı ve emekçiler gerek kapitalist sistem ve onun dolaysız bir ürünü olan gerici-faşist rejimden saçılan pislikler karşısında gerekse çok yönlü krizlerin her gün kabaran faturasına karşı edilgenlikten sıyrılıp harekete geçmelidirler. Çünkü, toplumun başına musallat olan ve bugün derin bir çürüme ve çözülme yaşayan gerici-faşist rejim, merkezinde işçi sınıfı ve emekçilerin yer aldığı toplumsal mücadelelerle def edilebilir ancak. Bütünlüğü içerisinde bataklığa dönüşmüş bulunan ve her türden gericiliğin türemesi için uygun koşulları yaratan kapitalizmden kurtulmanın biricik yolu ise devrimden geçmektedir.