Ülkede ekonomik kriz tüm şiddetiyle sürüyor. İşsizlik tırmanıyor, yoksulluk yaygınlaşıyor. Ardı arkası kesilmeyen zamlarla emekçilerin sefaleti derinleştiriliyor. Pandemi kontrolden çıkmış ama hala yeterli aşı yok. Eğitim sistemi çöküntünün eşiğinde. Hak arama mücadeleleri polis zorbalığı ile sindirilmek isteniyor. AKP şefi Erdoğan’dan başlayarak alta doğru ağzını açan her rejim görevlisi tehditler savuruyor, saraya biat etmeyenlere kin kusuyor...
Bu vahim sorunları yaratan AKP hükümeti 2002’den beri işbaşında. Ülkede durum böylesine ağırlaşmışken, ülkeyi yönetenler tam bir arsızlıkla saraylarında sefahat sürüyorlar. Toplumun emekçi çoğunluğunu boğacak derecede derinleşen sorunları umursamıyorlar. Algı operasyonları, sahte gündemler, yapay tartışmalar, kutuplaştırıcı, ırkçı-şoven-cinsiyetçi vaazlar ve kaba şiddetle ülkeyi yönetiyorlar. Saray tarafından beslenen gazeteci kılıklı tetikçiler ile ak-troller ise, rejimin propaganda aygıtı olarak çalışıyorlar. Goebbels yöntemleriyle gerçekleri tersyüz eden algı operasyonlarında etkin bir rol oynuyor.
“Reform” vaatlerinden sonra “anayasa” gündemde
2021 yılına “reform” söylemleriyle giriş yapmışlardı. 19 yıldır iktidarda olan kendileri değilmiş gibi, demokrasi, özgürlükler vb. vaatlerde bulunurken, “sivil” faşist çeteleri sokaklarda gazeteci-siyasetçi avına çıkarmışlardı. Devletin resmi güçleri ise gün ortasında insanları kaçırıp işkence merkezlerine kapatıyordu. Hak arayan herkes terörist ilan ediliyor, rejimi eleştirenler “vatan haini” diye yaftalanıyordu.
Reform vaatleri en çok Batılı emperyalistleri memnun etti. Çünkü onlar bu “reformlar”ın yerli ve yabancı sermayeye mülkiyet ve kar garantisi sağlayacak düzenlemelerin ötesine geçmeyeceğini biliyorlardı. Reformla birlikte faizler de artırılınca “faiz lobisi” para akıtmaya başladı. Yaptırım uygulamaktan söz eden AB yöneticileri, AKP şefleriyle pazarlık yaparak anlaşmalara vardılar. Emperyalistlerle pazarlık sonuç verince “reform” söylemi geride kaldı, anayasa tartışmaları gündemi işgal etmeye başladı.
Anayasalarını buruşturup çöpe attılar
Haziran Direnişi’nde, 17-25 Aralık yolsuzluk-rüşvet skandalında, Boğaziçi direnişinde darbe “keşfeden” rejim, yıllardır “bize karşı darbe hazırlanıyor” palavrasını tekrarlayıp duruyor. Her olayda “darbe” keşfeden gerici-faşist rejim, adım adım kendi darbesini gerçekleştirmiş bulunuyor. Hile ile kazandıkları referandumla kendi anayasalarını kabul ettirdiler ama onu bile uygulamadılar. “Tanrının lütfu” saydıkları 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise kendi anayasalarını rafa kaldırıp, ülkeyi KHK’larla yönetmeye başladılar.
“Sivil” darbe yapan, kendi anayasalarını buruşturup çöpe atanlar, şimdi utanmadan “darbe anayasası”nı değiştirmekten söz ederek, toplumla adeta alay ediyorlar.
Faşist rejime “sivil anayasa”!
AKP-MHP koalisyonu anayasa değişikliği yapabilecek bir çoğunluğa sahip değil. Ne mecliste yeni bir anayasayı onaylatabilir ne de referanduma götürmek için yeterli oyu var. Bundan dolayı diğer düzen partilerine “yem” atan Erdoğan, “her kesimle gereken istişareleri yaparak” yeni bir anayasa hazırlama palavrasını ortaya attı. Bir taraftan faşist çeteleri sokaklara salanlar, kayyım rektör dayatmasına karşı direnen öğrencilere profesör kılıklı bir ilahiyatçı tetikçi aracılığıyla “bir gece sizi yok ederiz” tehditleri savuranlar, öte yandan her zamanki arsızlıklarıyla her kesimle istişare ederek anayasa hazırlamaktan söz ediyorlar.
Anayasa tartışmaları diğer düzen partilerinin de gündemini meşgul etmeye başlamış görünüyor. Artık her düzen partisi kendi anayasa fantezisini dillendiriyor. Bu fantezilerin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığı için, muhalefetteki düzen partilerinin “havanda su dövmek”le oyalandıklarını söylemek mümkün.
Dinci-faşist rejim cephesinde ise durum farklı. Zira AKP-MHP koalisyonunun hedefi belli. Onlar kurdukları gerici-faşist düzenin emekçilere ve halka karşı işlediği ağır suçlara “yasal kılıf” uydurma derdindeler. İçeride faşist baskı ve zorbalığı, dışarıda saldırgan-yayılmacı politikayı “kalıcı-olağan” hale getirme hesabı içindeler. Eğer oyun tutarsa, rejimleri yıkıldığında hesap vermekten de kurtulabileceklerini varsayıyorlar.
Haklar mücadele ile kazanılır, mücadele ile korunabilir!
İktidarın ve düzen muhalefetinin anayasa tartışmaları vaatlerle doludur. Vaatler “cömert” olsa da bunun gerçek hayatla uzaktan yakından alakası yoktur. Sermaye sınıfının ihtiyaçları ve gerici-faşist rejimin hedefleri doğrultusunda yapılacak bir anayasanın, işçi sınıfına, emekçilere ve tüm ezilenlere kötülükten başka bir şey getirmesi mümkün değildir.
İşçi sınıfı, emekçiler, baskı ve ayrımcılığa maruz kalan toplum kesimleri için hak ve özgürlükleri kazanmak ancak örgütlü-meşru mücadele ile mümkündür. Örgütlü mücadele ile kazanılan haklar, tam da bu örgütlülüğün gücü sayesinde “güvence”ye sahip olabilir. Ama bu sistem ayakta kaldığı sürece hiçbir hak ve özgürlük güvence altında değildir. Çünkü işçiler ve emekçiler örgütlü bir güç olarak siyaset alanına çıkamadıkları koşullarda, burjuvazi ve onun devleti her fırsatta kazanılmış hakları budamaya ve gücü yettiğinde tümüyle ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Nitekim gerici-faşist rejimin yıllardır yaptığı da budur. Dolayısıyla kazanılmış hak ve özgürlüklerin elde edilmesi ve korunabilmesinin örgütlü-meşru mücadele dışında bir yolu yoktur.
Çağımızda demokratik hak ve özgürlüklerin gerçek ve kalıcı kazanımlara dönüştürülebilmesi için ise kapitalizmin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Zira sermaye sınıfı ve onun egemenliği sömürünün, her türden gericiliğin, ırkçılığın, ayrımcılığın, baskı ve şiddetin kaynağıdır. Haklar ve özgürlükler mücadelesi tüm sorunların kaynağı olan bu sistemle hesaplaşma perspektifiyle yükseltildiğinde, sömürüden, baskıdan, gericilikten, zorbalıktan arınmış bir dünyanın kapıları da açılmış olacaktır.