Avrupa'nın Gündemi | Hükümetler kış için iyi giyinmeli!

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta, Fransa’da çiftçilerin isyanı, demir yolu işçileri ve memurların grevleri, İngiltere’de tartışılan ‘Hasta Yetişkinler (Hayatın Sonu) Tasarısı var.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 24 Kasım 2024
  • 22:30

Fransa’da çiftçilerin isyanı, demir yolu işçileri ve memurların grevleri, işten çıkarma planları sürerken yıl sonunun Fransa hükümeti için patlamaya hazır bir dönem olacağı yorumları yapılıyor. Liberation gazetesinden seçtiğimiz makalede başbakanın kış için iyi giyinmesi gerektiğine dikkat çekiliyor!

Kış için bir başka uyarıyı da İngiltere merkezli yorum sitesi Counterfire yapıyor. John Rees’in makalesine göre hükümetler silahlanmayı artırırken hem Birleşik Krallık ülkelerinde hem Ukrayna’da daha fazla savaşa karşı çıkanların oranı dramatik şekilde artıyor.

İngiltere’de tartışılan bir başka konu ise ‘Hasta Yetişkinler (Hayatın Sonu) Tasarısı. Tasarı, iktidardaki İşçi Partisi ve ana muhalefetteki Muhafazakar Partiden iki ismi dahi yan yana getirmiş durumda. Yasa ölümcül hastalığa sahip yetişkinlerin sıkı güvenlik önlemleri altında, bilinçli, gönüllü ve bağımsız bir kararla tıbbi yardımla yaşamlarına son vermelerine olanak tanımayı öneriyor. Tasarı şu anda parlamentoda kişisel özerklik ile kötüye kullanımı önleme arasında bir denge kurması açısından tartışılıyor.

Sosyal huzursuzluk: Barnıer kış için giyindi

Paul QUINIO
Liberation

Çiftçilerin isyanı, demir yolu işçileri ve memurların grevleri, işten çıkarma planları... Bütçenin daraldığı bir ortamda yıl sonu Fransa hükümeti için patlamaya hazır bir dönem olacağa benziyor.

Hata yapmayalım: SNCF’de (Fransa demir yolları) yapılan ve kullanıcılara sadece orta düzeyde bir kesinti yaşatan grevin toplumsal sıcaklığı birdenbire yükseltmesi pek olası değil. Bununla birlikte, demir yolu çalışanlarının bu eylem günü, 11 Aralık’ta SNCF için ilan edilen grev ve arada kamu hizmetinde bir günlük seferberlik ile hükümetin şahin gibi izleyeceği bir dizi olayı başlatıyor.

Tabii ki, sıcaklıktaki bu artış, yürütmeye zaten endişelenmek için her türlü nedeni veren bir arka planda gerçekleşiyor. Hafta başından bu yana çiftçiler, son protestolarının üzerinden bir yıl geçmeden bir kez daha öfkelerini gösteriyorlar. Hatta FNSEA (Fransa Çiftçi Sendikaları Federasyonu) çarşamba günü yaptığı açıklamada önümüzdeki hafta yeni eylem günlerinin düzenleneceğini duyurdu. Hepsinden önemlisi, Michelin’de 1000’den fazla kişinin işten çıkarılacağının açıklanması, 12 Aralık’ta bir günlük sendikal eylemin planlandığı sanayi sektöründe de -sanılanın aksine- işlerin iyi gitmediğini herkese hatırlattı.

Yıl sonu dönemi, hiçbir sendikanın tek başına karar verme gücüne sahip olmadığı mücadelelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ateşli bir toplumsal hareketin yakın olduğuna dair fantezileri düzenli olarak beraberinde getirse de, hoşnutsuzluk işaretleri göz ardı edilebilir olmaktan çok uzak. Bu işaretler, hükümetin gerçek bir yönü olmadığı izlenimini her zamankinden daha fazla verdiği bir dönemde ortaya çıkıyor. (Başbakan) Michel Barnier’nin gelir gelmez sergilediği bütçe titizliği her geçen gün çözülüyor. Zaten acı olan bu kokteyle, tahmincilerin aralık ortasına kadar gerçekleşeceğini öngördükleri gensoru önergesi tehdidi de ekleniyor. Ancak Jacques Chirac döneminde bakanlık yapmış olan Michel Barnier, belanın hızla yayılabileceğini uzun zamandır biliyor…

Çeviren: Dış Haberler Servisi

İngiltere kamuoyu Ukrayna savaşına karşı çıkıyor

John REES
Counterfire

Keir Starmer, İngiliz Storm Shadow füzelerinin parlamentoda tartışılmadan ya da onay alınmadan Rus topraklarına fırlatılması emrini verirken, savaşa yönelik kamuoyu desteği giderek azalıyor. İngiltere’de neredeyse hiç kimse Ukrayna’nın savaşı kazandığına inanmıyor. Yaklaşık yüzde 34’lük bir kesim Rusya’nın kazandığına inanırken, yüzde 36’lık bir kesim savaşın çıkmaza girdiğini düşünüyor.

Bu algı, Rusya’nın büyük insani maliyetler pahasına Ukrayna’nın doğusunda toprak kazandığı ve geçen ağustos ayında Ukrayna’nın Kursk bölgesini işgal etmesiyle kaybettiği toprakların yarısını geri aldığı sahadaki gerçeklerle uyuşuyor.

Anketler halkın Ukrayna-Rusya savaşının bir vekalet savaşı olduğu konusunda çok net olduğunu da gösteriyor. Halkın yüzde 58’i Ukrayna’nın ABD tarafından desteklenmemesi halinde savaşmayı bırakacağını söylüyor. Sadece yüzde 13’ü Ukrayna’nın ABD desteği olmadan savaşmaya devam edeceği fikrinde.

Siyaset kurumunun bazı kesimleri bile İngiliz Storm Shadow füzelerinin konuşlandırılmasının Ukrayna’nın zafer ihtimalinde herhangi bir fark yaratıp yaratmayacağı konusunda şüphe duyuyor. Ultraortodoks düşünce kuruluşu Chatham House’un Rusya-Avrasya Direktörü James Nixey şunları söyledi: “Bunun her derde deva bir ilaç olduğunu, Ukrayna’ya savaşı kazandıracağını düşünerek kendimizi kandırmamalıyız. Gerçek şu ki, bu biraz da sporda bazen duyduğunuz aşamalı kazanımlara benziyor. Her küçük parça yardımcı olur. Ancak Ukrayna’daki savaş alanına getirilen tek bir yenilik işe yaramayacak, her ne kadar yaramasını umsalar da. Bunun Rus omurgasını kıracağını ve onların [Rus ordusunun] pes edeceğini, çökeceğini ve bunun Moskova’ya doğru zincirleme bir reaksiyon yaratacağını umuyorlar. Söylemem gerekir ki bu pek olası görünmüyor. Ancak Ukraynalılar çaresiz ve ellerindeki az şeyle yapabilecekleri her şeyi yapacaklar. Ancak zamanları kısıtlı ve özellikle de Donald Trump’ın yeni [ABD] başkanlığı göz önünde bulundurulduğunda, 2025 kritik bir yıl olacak gibi görünüyor; bu başkanlık dönüşümsel olacak ve her halükarda Ukrayna’nın lehine olmayacak.” (…)

Ukrayna’daki savaşın tırmanması insanları kesinlikle daha korkar hale getirdi. İngiltere vatandaşlarının yüzde 80’i dünyanın bir yıl öncesine göre ya biraz ya da çok daha tehlikeli olduğunu düşünüyor.

Vladimir Putin’in Rusya’nın nükleer silah kullanacağı koşulları; nükleer silahlara sahip bir ülke tarafından saldırıya uğramaktan, nükleer silahlara sahip üçüncü bir ülke tarafından desteklenen bir ülke tarafından saldırıya uğramak olarak değiştirmesi, yüzde 43 tarafından blöf, yüzde 31 tarafından ise gerçek bir tehdit olarak görülüyor.

Ancak Britanyalılar kendi ülkelerinin nükleer silah kullanması konusunda oldukça şüpheci. Ankete katılanların yüzde 83’ü nükleer silahların ilk kez kullanılmasına karşı çıkarken, İngiltere hükümetinin politikası da tam olarak bu yönde. Toplamda yüzde 67’si nükleer silahların dünyayı daha tehlikeli bir yer haline getirdiğini düşünüyor.

Ukrayna’daki savaş yanlıları sadece Birleşik Krallık’ta tartışmayı kaybetmiyor. Aynı şey Ukrayna’nın kendisinde de yaşanıyor. Savaş başladığında Ukraynalılar yüzde 73’lük bir çoğunlukla zafere kadar savaşmak istiyordu. Gallup tarafından yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre şimdi ise yüzde 52’lik bir çoğunluk mümkün olan en kısa sürede müzakere edilmiş bir barış istiyor. Ukrayna’nın çatışmalara en yakın doğu bölgelerinde halkın yüzde 60’ından fazlası barış istiyor.

Bir başka Gallup anketi ise Ukraynalıların Batı’ya olan inancının azaldığını gösteriyor. ABD liderliğine olan inanç 2022’de yüzde 66 iken şimdi yüzde 40’a düşmüş. ABD liderliğini aktif olarak onaylamayanların oranı da yüzde 37 ile neredeyse aynı.

Nüfusun artık sadece yarısından biraz fazlası ülkelerinin önümüzdeki on yıl içinde NATO’ya katılacağını düşünüyor. 2022’den bu yana bu oran yüzde 14 azaldı. Ukrayna’nın NATO’ya asla katılmayacağını düşünenlerin oranı ise aynı dönemde neredeyse iki katına çıkarak yüzde 12’den yüzde 22’ye yükselmiş.

Tüm bunlar İngiltere Başbakanı Starmer için büyük sorunlara işaret ediyor. Starmer, ABD hükümetinden bile daha aşırı Ukrayna yanlısı bir söylem benimsemiş durumda. Gelecek Trump başkanlığı muhtemelen çok daha az hevesli olacaktır. Ukrayna savaşı kaybediyor, Zelenskiy’e olan kamuoyu desteği erozyona uğruyor ve Birleşik Krallık halkı korkmuş ve daha şüpheci.

Mantıklı bir siyasetçi yönünü değiştirirdi ama Starmer’ın savaş rüzgarlarının hangi yönden estiğini hissettiğine dair hiçbir işaret yok.

Çeviren: Dış Haberler Servisi

Kadın cinayetleri: Kadınlar için zor zamanlar

Livia SARAJ
Neues Deutschland

Kadınlar için gerçekten iyi bir sonbahar değildi. Eylül ayı başında partneri tarafından öldürülen Ugandalı Olimpiyat Koşucusu Rebecca Cheptegei’nin hikayesi dünya çapında yayıldı. Aynı hafta Berlin’de iki kadın eski partnerleri tarafından öldürüldü. Aynı zamanda benzeri görülmemiş bir süreç başladı:

Fransa’da karısına 10 yıldan fazla süre boyunca ilaç verdiği ve internette erkeklere tecavüz etmeyi teklif ettiği söylenen Dominique Pelicot’ya karşı tecavüz davası açıldı. Cinsel suçlu olan Donald Trump, kasım ayının başında yeniden ABD Başkanı seçildiğinde, daha önce şüphelenilen şey daha da netleşti: Kadınlar için zamanlar hiç de iyi değil ama her şeyden önce daha da kötüye gidiyor.

Artık Almanya’da bu duygunun rakamları var. Bu hafta, Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve Federal Kadın Bakanı Lisa Paus, “2023’te kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete özel suçlar” durum raporunu ilk kez sundular. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı suçları kapsamlı bir şekilde araştırmak ve sunmak için yapılan bir girişim bu rapor.

Rakamlar çok ciddi: 2023’te 360 ​​kız ve kadın öldürüldü. Federal İçişleri Bakanlığı, istatistiksel olarak Almanya’da neredeyse her gün bir kadın cinayetinin yaşandığını söylüyor. Genel kabul görmüş bir tanımın olmaması nedeniyle, durum raporunun yazarları tüm kadın cinayetlerini istatistiklere dahil etmeye karar verdiler. Ancak metodoloji sorgulanabilse bile bulgular net kalıyor. Bu cinayetlerin yüzde 80’i, genellikle cinsiyete özgü bir saikin ardından gelen partner ilişkileri bağlamında gerçekleşti.

İstatistiklerde kadına yönelik şiddetin diğer her türü de arttı: Aile içi şiddet yüzde 5.6, insan ticaretinde kadına yönelik suçlar (fuhuş gibi) yüzde 6.9, dijital şiddet yüzde 25, cinsel suçlar yüzde 6.2 arttı. Etkilenen 52 bin kadın ve kız çocuğunun yarısı 18 yaşın altındaydı. Raporlama isteğinin artması nedeniyle mi, yoksa fiili olarak daha yüksek bir vaka nedeniyle sayıların mı arttığı ikincil öneme sahip. Rakamlar Almanya için yüksek ve utanç verici.

Bu bariz acil durumla mücadele etmek için elbette her türlü siyasi önlem tartışılıyor: Örneğin, yıllardır ertelenen Şiddete Karşı Yardım Yasası. Ancak kadınlar Hür Demokrat Parti FDP liderliğindeki Federal Maliye Bakanlığı sonuna kadar bloke ettiği ve yeni Şansölye Adayı Friedrich Merz’e (Hristiyan Demokrat Birlik CDU) güvenmek istemedikleri için uzun vadeli umutlarını başkasına aslında kendilerine yöneltmek zorundalar. Çünkü toplumsal değişim olmadan siyasi önlemlerin hiçbir değeri yok.

Durum raporu sadece bir istatistik derlemesi değil; tüm bu rakamların arkasında insan hayatları var. Kadına yönelik şiddetin toplumun geneline yönelik bir tehdit olarak kabul edilmesi ahlaki bir taviz değil, acil bir gerekliliktir. Hepimizin kadınların artık hayatlarından korkmak zorunda kalmayacağı bir kültüre sahip toplum için çalışmamız gerekiyor.

Çeviren: Semra Çelik

Politikalarımız farklı ancak bu tehlikeli ‘yardımlı ölüm’ tasarısına karşı birleştik

Diane ABBOTT
Edward LEIGH*
The Guardian

İngiltere parlamentosunda vicdani konularda serbest oylama nispeten nadirdir. Ancak bunlar neredeyse her zaman nesiller boyu bir kez yaşanacak sosyal değişim konularıyla ilgilidir. Bu gibi yasalar, istenmeyen sonuçlar doğurma riski nedeniyle azami dikkat gerektirir. Bu durum özellikle mevcut ‘yardımlı ölüm tasarısı’ için geçerli.

Parlamentonun en uzun süre görev yapan üyeleri olarak karşı sıralardan yazarken, endişelerimiz iki yönlü; hem tasarıya ilişkin süreçle hem de uygulandığında olası uygulamalarla ilgili. Süreçle ilgili olarak, yıllar boyunca adil payımıza düşen tasarıları gördük: Bazıları iyi, bazıları kötüydü. Bir yasa tasarısının esası ne olursa olsun, uygun bir inceleme yapıldığında ve çok sayıda uzman tavsiyesine başvurulduğunda yasalar her zaman daha iyi olur. Bu durum özellikle, hükümet avukatlarının sunabileceği bağımsız incelemeden genellikle yararlanamayan özel üyelerin yasa tasarıları için geçerlidir.

Milletvekilleri en son on yıldan kısa bir süre önce, 2015 yılında bu konuyu oyladıklarında, Rob Marris özel üyelerin yasa teklifini, milletvekillerinin ikinci okumada teklifi oylamasından tam yedi hafta önce yayımladı ve inceleme ve tartışma için zaman sağladı. Buna karşılık Kim Leadbeater’ın yasa tasarısı ikinci okumadan sadece 18 gün önce yayımlanmıştı.

Bu zaman çizelgesinin yetersizliği, eşi benzeri görülmemiş sayıda yeni milletvekilinin göreve başlamasıyla daha da artmıştır. Milletvekilleri, kelimenin tam anlamıyla bir ölüm kalım meselesi olan bu tasarıyı oyladıklarında parlamento sadece 12 hafta çalışmış olacak; pek çok milletvekili, bırakın bu parlamentoda ilk kez görüşülecek olan özel üyelerin yasa tasarılarını, normal parlamento prosedürüne bile hâlâ nispeten yabancı. Bu değişiklik önerisinin arkasındaki baskı gruplarının yeni ve deneyimsiz bir parlamentodan faydalanmaya çalıştığına dair şüpheler var. Her iki durumda da, böylesine önemli bir mesele için bu hatalı süreç üzüntü verici ve kabul edilemezdir. Sınırlandırılan sadece parlamento denetimi değil. Destekli intihara ilişkin önemli yasal ve pratik sorunlar bulunmaktadır. Geçtiğimiz hafta, Yüksek Mahkeme Aile Bölümünün Eski Başkanı James Munby, tasarının adli güvencelerine ilişkin ayrıntılı bir analiz yayımladı ve bunların “acınacak derecede yetersiz” olduğu sonucuna vardı. Dedi ki: “Sadece yargının her şeyi bildiğine ve yanılmazlığına dolaylı olarak inananlar ... önerilenin etkinliğine güvenebilirler.” Aynı derecede önemli olarak, 3 binden fazla tıp profesyoneli, destekli ölümün yasal hale getirilmesi halinde meslekleri üzerindeki etkisine ilişkin endişelerini dile getirmiştir. Ancak bu tasarıya ilişkin endişelerimiz sadece sürecin aceleye getirilmesiyle ilgili değil. Aynı zamanda yeni mevzuatın pratikte, özellikle de hassas gruplar açısından nasıl uygulanacağı konusunda da endişelerimiz var. Yasa değişikliği için kampanya yürüten kuruluşlar, davalarını tanıtmak için yüksek profilli ünlüleri başarıyla kullandılar. Samimiyetlerinden şüphe duymuyoruz ve ne yazık ki ölümcül hastalığa eşlik edebilecek korku ve acıyı yaşayan herkese büyük sempati duyuyoruz, ancak milletvekilleri yasaları, yalnızca profilleri sayesinde seslerini duyuran kişilere göre değil, toplumun her bir üyesi üzerindeki etkilerine göre yapmalıdır.

Başka yerlerden elde edilen kanıtlar, destekli intihar yasallaştığında en fazla risk altında olanların savunmasız azınlıklar olduğunu göstermektedir. Bu tür insanlar, hayatlarının her alanında özerkliklerini kullanmaya alışmış ve kaliteli sosyal ve palyatif bakımı karşılayabilen ayrıcalıklı elitlerin aksine, ihtiyaç duydukları desteğe erişemedikleri için kendi istekleri dışında yardımlı bir ölüme razı olma olasılıkları daha yüksektir.

Çocukları kendi evlerini alamayan bir emeklinin, çocukları için ayırdığı sınırlı birikiminin sosyal bakım için yok oluşunu izlediğini ve bu yüzden “ölme görevi” hissettiğini düşünün. Ve ne yazık ki, kötü niyetli bir aile üyesinin, bakımlarının zaman alıcı ve duygusal bir yük haline gelmesi nedeniyle ya da hatta miras kalacak varlıklara daha hızlı erişebilmek için, ölümcül derecede hasta olan engelli bir akrabasına yardımlı ölümü düşünmesi için zımnen baskı yaptığını hayal etmek imkansız değildir. Ya da hastaneye kaldırılan ve ciddi bir yük altında olan NHS’de değerli bir yatağı işgal ettiğinden ve ölmesinin daha iyi olacağından endişe eden yaşlı dul kadını düşünün.Bu gibi olaylar nispeten nadirdir, ancak yardımlı intiharı yasallaştırma eylemi bunları mümkün kılmaktadır. Başka yerlerde de gösterildiği üzere, destekli intiharın yasal hale getirilmesi durumunda bu tür senaryolardan kaçınmak mümkün olmadığından, tek yeterli güvence mevcut yasayı değiştirmemektir. Bu arada, bunun yerine genel olarak sağlık ve sosyal bakım sistemimizi iyileştirmeye yatırım yapmalıyız. Bu tartışmanın ışık tuttuğu bir şey varsa o da palyatif bakıma yapılan yatırımların acilen arttırılması gerektiğidir.

* İşçi Partisi Milletvekili Diane Abbott ve Muhafazakar Milletvekili Edward Leigh, parlamentonun en uzun süre görev yapan iki üyesi

Çeviren: Sarya Tunç

Evrensel / 24.11.24