Dinci-faşist rejim tahkim ediliyor!

Emekçilere hiçbir gelecek sunamayan, sefalet eşliğinde sopayı dayatan, iflas etmiş ve kokuşmuş bir düzen ve yozlaşmış, çeteleşmiş, mafyalaşmış bir rejim gerçekliği ile yüz yüzeyiz. Bu tablonun gerisinde bir sınıfın, tekelci burjuvazinin sınıf egemenliği duruyor. İşçi sınıfı ve emekçiler ancak birleşik örgütlü bir güç olarak bu sınıfın ve onun siyasal temsilcilerinin karşısına dikilerek, “sınıfa karşı sınıf” bakışıyla siyaset alanında yerini alarak bu saldırganlığı durdurabilir, insanca çalışma ve onurlu bir yaşam hakkını kazanabilirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 17 Ocak 2021
  • 16:13

Ekonomik ve siyasi cephede ağır sorunlarla yüz yüze olan dinci-faşist rejim, iktidarı elde tutabilmek için bir dizi yeni adım atıyor. Tüm muhalif güçlere, işçilere, emekçilere, kadınlara, gençliğe ve Kürt halkına yönelik saldırganlık her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor. Burjuva muhalefet cephesi de bundan payını alıyor, kaba bir biçimde terörize ediliyor. Bunları faşist çetelerin sokaklara salınması tamamlıyor. Daha da boyutlanacak bu saldırganlığı kolaylaştıracak yasal düzenlemeler birbirini izliyor, faşist devlet aygıtı sürekli tahkim ediliyor.

7 Ocak 2021’de Resmî Gazete’de yayınlan, “Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Taşınır Mal Yönetmeliği”nde yapılan değişiklik, atılan pervasız adımlardan biri oldu. Bu yeni yönetmeliğe göre, polis teşkilatı ve MİT “terör ve toplumsal olayları” bastırmak için TSK silahlarını ve araçlarını da kullanabilecek.

Oysa 2020 yılı ortalarında Emniyet ve MİT’e ağır silahları ithal etme yetkisi verilmiştir. Artık sadece polis teşkilatı değil, kuruluş amacı/işlevi tümüyle farklı olan MİT gibi bir kurum bile ordu gibi silahlandırılmaktadır. Ama bunlarla da yetinilmemekte, “toplumsal olayları” bastırmak için ordunun silahları ve araçları da polis ve MİT’in emrine verilmektedir.

Söz konusu yönetmelik değişikliğine göre: “Milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda, TSK'nın sahip olduğu silah ve ekipmanlar 'ihtiyaç halinde' Polis ve MİT'e devredilecek.” Böylece sadece ağır silahların değil, tank vb. araçların da “toplumsal olaylar”da kullanılmasının önü açılıyor.

Son derece dikkat çekici bir başka nokta da, yayılmacı-saldırgan dış politikanın hizmetinde kullanılan cihatçı çetelere “kayıtdışı” silah ve mühimmat taşımanın yolunu açan, yanı sıra silah kaçakçılığını kolaylaştıran bir maddenin de yönetmeliğe eklenmesidir. Bununla rejimin özellikle kirli işlerinin üzerinin örtülmesi hedefleniyor.

Bu amaçla yönetmelikteki “Taşınır mal işlem belgesi düzenlenmeyecek mallar” maddesine “... dost veya müttefik ülkelere ve bu ülkelerde bulunan kamu veya özel nitelikli kurum ve kuruluşlara mal ve hizmetin yardım olarak verilmesi maksadıyla tedarik edilecek taşınırlar” bendi eklendi. Böylece, “taşınır mal işlem belgesi” olmaksızın, yani “kayıtdışı” olarak silah, mühimmat vb. sevkiyatı yapılabilecek, “MİT Tırları” türünden “kazalar” yaşanmayacak.

İcraatları korkularını büyütüyor!

Din istismarcısı AKP ile ırkçı-şoven MHP, dışarıda emperyalistlere, içeride sermayeye hizmette sınır tanımıyorlar. Üstelik bunları büyük bir pervasızlıkla yapıyorlar.

Milyonlarca emekçiye yıkımı dayatırken, kapitalistlere ve “faiz lobisi” dedikleri “Londra bankerleri”ne paralar akıtıyorlar. Emekçileri işsizliğin, yoksulluğun, pandeminin insafına bırakırken, tüm kaynakları saldırgan-yayılmacı politikalar için, sermayeyi palazlandırmak için, rejimin aparatı Diyanet için, saraylarda sefahat sürmek için vb. harcıyorlar. Ağır kriz koşullarına rağmen “beşli çete” olarak anılan yandaş kapitalistlere milyar dolarlık ihalelerle kaynak aktarmayı sürdürüyorlar. Tam bir yağma, talan, soygun, rant ve vurgun düzeni kurmuş bulunuyorlar.

Dinci-faşist rejimin içerideki ve dışarıdaki tüm icraatları, emekçilerin sırtına yeni faturaların yıkılması anlamına geliyor. Bundan dolayıdır ki, tüm devlet kurumları, medya, Diyanet, tarikatlar, cemaatler, vakıflar vb. birçok kurum kendi denetimlerinde olduğu halde, kitle tabanlarındaki erimenin önüne geçemiyorlar. Bu nedenle, baskı ve zorbalığı tırmandırarak, şiddet aygıtlarını tahkim ederek iktidarda kalmanın hesaplarını yapıyorlar.

İçeride işçilere, emekçilere, tüm muhalif güçlere karşı kullandıkları kolluk güçleri, ağır silahları ithal etme yetkisine sahip. Savaş uçakları, tanklar dışında kolluk güçlerinde her türlü silah mevcut. Ankara ve İstanbul’da saraya bağlı özel militer birlikler oluşturdular. AKP-MHP militanlarından devşirilen “silahlı bekçiler ordusu” birçok yerde halkı terörize ediyor. Tasmaları çözülen faşist çeteler işbaşındalar...

Ama bunlar AKP-MHP rejimini rahatlatmaya yetmiyor. Zira toplumun büyük çoğunluğu nezdinde meşruiyetlerini yitirdiklerini biliyorlar. İşsizliğe, sefalete, açlığa mahkûm ettikleri işçilerin, emekçilerin, gençlerin büyüyen tepki ve hoşnutsuzluğundan, bunun yol açabileceği bir “toplumsal patlama”dan büyük bir korku duyuyorlar. Ordunun silah ve ekipmanlarını polise ve MİT’e devretme pervasızlıkları, korkularının ne denli büyüdüğünü gözler önüne seriyor.

Birleşik örgütlü mücadele!

Türkiye kapitalizminin yapısal krizinin ağırlaşması ve pandeminin kontrolden çıkması, işçi sınıfı ve emekçilerin karşı karşıya bulunduğu sorunları daha da derinleştirdi. İşsizliğin, yoksulluğun, sefaletin artmasından halkın geniş kesimleri etkileniyor. Kapitalistler ve yağma düzeninden pay alan asalaklar dışında kalan toplumun büyük çoğunluğu şu veya bu düzeyde bedel ödüyor. Eğitim sistemi çökerken, sağlık alanında büyük bir yıkım yaşanıyor. Onbinlerce insanın yaşamına malolan pandeminin önü alınamıyor. Aşı temini tam bir skandala dönüşmüş bulunuyor.

Dümenini AKP-MHP gericiliğinin tuttuğu sermaye iktidarı, tüm bunlar karşısında büyüyen ve daha da büyüyecek olan hoşnutsuzluğu bastırabilmek, olası bir toplumsal patlamayı önlemek için baskı ve şiddet aygıtlarını tahkim etmek dışında bir çıkış yolu bulamıyor. Dışarıda yayılmacı, içeride emek düşmanı politikaların sorunsuzca hayata geçirilebilmesi için emekçilere yeni prangaların vurulabilmesi, bunun büyüteceği hoşnutsuzluğun bastırılabilmesi için de faşist baskı ve terörün tırmandırılması gerekiyor.

Emekçilere hiçbir gelecek sunamayan, sefalet eşliğinde sopayı dayatan, iflas etmiş ve kokuşmuş bir düzen ve yozlaşmış, çeteleşmiş, mafyalaşmış bir rejim gerçekliği ile yüz yüzeyiz.

Bu tablonun gerisinde bir sınıfın, tekelci burjuvazinin sınıf egemenliği duruyor. İşçi sınıfı ve emekçiler ancak birleşik örgütlü bir güç olarak bu sınıfın ve onun siyasal temsilcilerinin karşısına dikilerek, “sınıfa karşı sınıf” bakışıyla siyaset alanında yerini alarak bu saldırganlığı durdurabilir, insanca çalışma ve onurlu bir yaşam hakkını kazanabilirler.