Boğaziçi Üniversitesi’nde süren eylemliliklere dönük saldırganlık devam ediyor. AKP-MHP iktidarı Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım rektör olarak atanmasına karşı öğrencilerin büyüyen tepkisini baskı ve zorbalık ile sindirmeye çalışıyor.
Melih Bulu’nun üniversite bileşenleri tarafından rektör olarak kabul edilmemesine karşılık iktidar çok bilindik bir yöntemi kullanıyor. Öğrencileri “değerlere hakaret” ettikleri bahanesi ile hedef gösterip yalnızlaştırmaya çalışıyor. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki “İslam Araştırmaları Kulübü”nün "Boğaziçi Üniversitesi önünde Kabe fotoğrafı yere serildi" iddiası ile hedef gösterilen eylemler sonrasında öğrenciler gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğrencilere Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü tarafından soruşturma başlatıldığı açıklandı.
AKP iktidarının aparatı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da gerici koroda yerini alarak, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile yaşananları “Kabe’ye ve İslami değerlere yönelik saldırı” olarak niteledi. İktidarın tetikçiliğini yapan İçişleri Bakanı S. Soylu da öğrencileri hedef alarak "Boğaziçi Üniversitesi'nde Kabe-i Muazzama'ya yapılan saygısızlığı gerçekleştiren 4 LGBT sapkını gözaltına alındı" dedi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise "Sapkın bir grubun kıblemiz Kabe’ye yaptığı saygısızlığı kınıyoruz" diyerek öğrencileri hedef gösterdi.
Saray rejimi tüm kurumları ile Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyım rektöre karşı oluşan tepkiyi marjinalleştirmeye çalışıyor. Gelişen gençlik hareketini terörize etmeye çalışan iktidar, üniversitenin içerisinde de saldırılarını sürdürüyor. Baskı ve zorbalıkla ezemediği hareketi “terör” demagojisi ile, algı yönetimiyle teslim almaya çalışmaktadır.
Boğaziçi eylemlerinin başladığı günlerde kaleme alınan “Yaklaşan baharın ayak sesleri… Gençlik özerk-demokratik üniversite için ayakta!” başlıklı yazıda önemli bir noktaya işaret ediliyor:
“AKP-MHP iktidarı bu gerçeğin farkında olduğunu, eylemler daha ilk başladığında sergilediği pervasız saldırılarla gösterdi. Gerçek dinamiklere dayalı bir patlamayı çıplak baskı ve zorla ezemeyeceğini Haziran Direnişi’yle görmüş bulunan iktidar, doğrudan politik gençlik örgütlerini hedef alan bir saldırı süreci başlattı. “Terör” demagojisini devreye sokarak, gençlik hareketi üzerinden toplumsal algıya yön vermeye çalıştı. Genç insanları hedef alan insanlık dışı saldırılarını toplum nezdinde meşrulaştırmak için her türlü kirli aracı devreye soktu. Dinci-faşist iktidarının tüm bu saldırılardan beklediği sonuç ise şudur: Mücadeleyi bölmek, Boğaziçi’ni yalıtmak, gençlik örgütlerini ezmek ve eylemleri adım adım sönümlendirmek!”
Rejimin gelinen noktada “İslami değerlere saldırı” kozunu kullanması ise düştükleri aczin göstergesidir. Boğaziçi eylemleri kendi dar sınırlarını aşarak üniversite gençliğinin geniş kesimleri tarafından sahiplenildi ve toplumsal mücadelenin önemli bir odağı olarak öne çıktı.
Bugün yapılması gereken de açıktır: Gözaltına alınan öğrencilere sahip çıkmak ve topyekûn mücadele zeminlerini güçlendirmek.