Öncesi bir yana, “İnsan Hakları Eylem Planı” yalanının ardından son haftalarda art arda atılan isyan ettirici saldırgan adımlar, AKP-MHP faşist blokunun olağanüstü boyutlarda sıkışmış durumda olduğunun ilanı oldu. Gelişmeler, önümüzdeki dönemde “saray entrikaları”nın yanı sıra faşist terör ve baskının dozunun artacağını göstermektedir. Buna, milliyetçi-şoven histeri ve dinci yobaz dalgayı daha da büyütme, ırkçı ve gerici eğilimleri temsil eden güçlere daha fazla alan açma eşlik edecektir. Birçok şeyin yanı sıra son olarak orduya subay ve astsubay alımında “irticai faaliyet” engelinin kaldırılması da buna işaret etmektedir.
Rejim, son zamanlarda hemen tüm alanlarda peş peşe anayasa, yasa, hak, hukuk, kural ve ölçü tanımaz adımlar atmaktadır. Bununla, hedefine zorbalıkla yürümenin dışında elinde fazla bir aracın kalmadığını da göstermiş bulunmaktadır. Rejimin, birçoğunu gece yarısı kararnameleriyle ve tek adamın “keyfi” inisiyatifiyle attığı çeşitli adımlar, hiç kuşkusuz işçi sınıfına ve emekçi kitlelere karşı ağır bir saldırı anlamına gelmektedir. Bu saldırı, ezilen ve sömürülen bütün kesimlerin demokratik hak ve özgürlüklerinin yanı sıra onların ekonomik ve sosyal haklarını da hedeflemektedir. Bu gözü dönmüş kudurganlığın gerisinde, rejimin yönetme imkanlarını giderek tüketmesi ve ayakları altındaki toprağın kayıyor olması vardır.
2021 Newroz’unun kitlesel kutlamalara sahne olması, kadınların döne döne sokaklara akıp meydanları doldurması, üniversite gençliğinin devam eden soluklu direnişi, işçi sınıfı içinde yaygınlaşan öfkenin kendini irili ufaklı grev, protesto ve direnişlerle dışa vurması, zorbalığa karşı verilen mücadelenin ve bunun büyüyeceğinin işaretleridir. Devletin baskı ve terörü Kürt halkına ve bir bütün olarak toplumsal muhalefet dinamiklerine boyun eğdirememektedir. Bir yanda yükseltilen ırkçı, faşist, dinci gerici saldırgan dalga, diğer yanda da buna karşı direnen değişik kesimlerden emekçi kitlelerin mücadelesi var. AKP tükenmeye doğru ilerlerken, işçi ve emekçi kitlelerin eşitlik arayışı ve mücadelesi büyüyor. Faşist rejimin saldırganlığı aynı zamanda bunu boğmayı hedefliyor. AKP Kongresi bu özet tablo içinde gerçekleşti.
“Manifesto”dan yoksunluğun ve tükenişin kongresi
AKP’nin 7. Olağan Büyük Kongresi Ankara Spor Salonu’nda “Türkiye için güven ve istikrar” sloganıyla gerçekleşti. Erdoğan, tek aday olarak girdiği kongrede yeniden AKP Genel Başkanlığı’na seçildi. Kongrede yaptığı uzun bir konuşmayla, döviz kurlarının ve piyasalardaki dalgalanmaların Türkiye ekonomisinin dinamiklerini yansıtmadığını savundu. Vatandaşa evlerindeki döviz ve altını finans araçlarına yatırma çağrısında bulundu. İktidara geldikleri günden bugüne kadar ekonomiden ticarete, tarımdan turizme, demokrasiden adalete, eğitimden sağlığa, sosyal hizmetler alanından ulaşıma kadar her alanda kat ettikleri mesafelerle Türkiye’yi şaha kaldırdıklarını iddia eden Erdoğan, artan karayolu, tünel ve köprü sayılarını da “gurur abidesi projeler” olarak sıraladı.
“Ülkemizi ve milletimizi … son iki asırdır … köklü değişimlerin dışında tutanlar”dan söz etti. Aynı güçlerin aynı oyunun peşinde olduğunu iddia etti. Ama bu defa başaramayacaklarını, çünkü “bu defa, sadece elindekilere sahip çıkmakla yetinmeyen, yeni küresel siyasi ve ekonomik düzende hak ettiği yeri alma kararlığını 2023 hedefleriyle, 2053 vizyonuyla, 2071 idealiyle gösteren bir Türkiye” olduğunu öne sürdü. Siyasetin, geleceği ve umudu kucaklaması gerektiğine inanan bir mefkûreye sahip olduklarını iddia eden Erdoğan, “Türkiye’yi 2023 hedeflerine sonra da 2053 vizyonuna Cumhur İttifakı ile kavuşturacağız” diye adeta uçtu. “Büyük ufuk” bakış açısıyla daha onyıllar boyunca Türkiye’yi ortağıyla birlikte yönetecekmiş sayıklamasında bulundu.
AKP şefi, büyük bir arsızlık ve pişkinlikle “Hiç kimseyi dışlamadan, hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiçbir sebeple kimseyi ayırmadan, ayrıştırmadan … bu millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldiğimizi tekrar ortaya koyacağız” diyebildi. Amaç ve hedeflerine yürümenin önündeki engeller konusunda “milleti”ni uyardı. “Siz içeride birilerinin battık, bittik, yıkıldık, öldük diye terane tutturduğuna ... bakmayın … Bunlar kendi ülkelerinin ve milletlerinin felaketinden iktidar devşirme hevesinde olan, gözlerini kin ve nefret bürümüş, kifayetsiz muhterislerdir.” sahtekârlığıyla batışını ve bitişini perdelemeye çalıştı. AKP şefi adeta, kendilerinin “battıkları, bittikleri, yıkıldıkları ve öldükleri”nin daha geniş kitleler tarafından fark edilmeye başlandığının telaşı ve korkusuyla konuştu.
“Lebalep” doldurulan salonda, AKP’nin merak edilen “manifesto”sunda anlatılan hikayenin özü ve özeti buydu. Dolayısıyla Erdoğan’ın günler önce “2023’ün manifestosunu açıklayacağım” ifadeleriyle beklentileri yükseltmeye çalıştığı kongre ve kongredeki konuşma, AKP ve Erdoğan’ın Türkiye’ye artık hiçbir şey vaat edemeyecek duruma düştüğünün tescili oldu. Erdoğan, Türkiye’nin önünde duran temel sorunlar ve bu sorunlara çözümler önermek bakımından dikkate değer hiçbir şey söyleyemedi. Zira iktidar, hemen tüm alanlarda tıkanmış durumda ve gerçekten bir çıkış yolu ve umudu bulup sunamamaktadır. Bu bir tükenmişliktir. Sahip olduğu herhangi bir değeri kalmayan, her türlü kire, pisliğe, kana ve ahlaksızlığa bulaşan, meşruiyetini kaybeden, adeta amaçsız ve hedefsiz yürümekle yüz yüze kalmış bir partinin ve temsil ettiği iktidarın kaçınılmaz akıbetidir bu.
Yeni tek bir sözün söylenemediği kongrede AKP şefi, Türkiye’nin ve emekçi kitlelerin “Saray rejimi”ni daha fazla taşıyamayacağı, seçmen kitlesinin eridiği ve ayağının altındaki toprağın da kaymakta olduğu bilinciyle bolca hamaset yaptı. “Salgına rağmen burada bu kalabalıklar toplanıyor” utanmazlığıyla, “lebalep” dolan salonlarla teselli bulup yalanlar eşliğinde kitlesine moral vermeyi hedefledi. Korona önlemleri gerekçesiyle evinin bahçesinde, sokaklarda ve parklarda maskesiz olanlara ceza yağdıranlar, salonları hıncahınç doldurmayı övünç konusu yapma pişkinliği gösteriyorlar. Hal böyleyken elde palavranın dozunu arttırmaktan başka bir şey kalmıyor. Dolayısıyla kongre öncesi böbürlenerek “2023’ün manifestosunu açıklayacağım” dediği kongrede, “manifesto” başlıklarına tanık olunmadı.
Ülkenin ve toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken bu rejim, giderek daha boğucu bir etki yaratıyor. İktidarda kalmak için gerekirse ülkeyi ateşe vermekten çekinmeyeceğini fazlasıyla göstermiş, anayasayı, yasaları, hak ve hukuku da ar duygusuyla birlikte çoktan bir kenara itmiş bulunuyor. Giderek kötüleşmekte olan ekonomik durumun yarattığı çok yönlü yıkım, işçi ve emekçi kitlelerin derinleşen sefaleti ve artan acıları, büyüyen işsizlik kabusu ve sosyal eşitsizlikler, hak ve özgürlüklerin ölçüsüzce gasp edilmesi, tırmandırılan şiddet ve zorbalık, iktidarın her tarafından akan pislik, emekçi kitlelerde dipten dibe mücadeleyi mayalıyor. Bu birikim üzerinden sosyal patlamaların beklendiği, bizzat rejimin raporlarına konu oluyor.
Bu korkularla faşizm durmaksızın tahkim ediliyor. Burjuva muhalefetin bile siyaset yapma koşulları ve alanı git gide daralıyor. Arzuladıkları çağ dışı rejime geçişi mümkün kılan her türlü adım umutsuzca da olsa hızlandırılıyor. Kongrede parti grup başkanvekilliğine getirilen Mahir Ünal’ın, “Bugüne kadar yaptığımız her şey hazırlıktı, asıl şimdi başlıyoruz” sözlerinin ne anlama geldiği yeterince açıktır.
Bütün bunları püskürtecek tek şey, merkezinde işçi sınıfının bulunduğu örgütlü, birleşik, kitlesel bir mücadeledir.