“Yeni Anayasa” tartışmaları üzerine

Ülkeyi bu koşullara mahkum edenlerin hazırlayacakları anayasa, aralarında gündeme gelebilecek muhtemel çatışma ve çelişkiler ne olursa olsun, ancak tek adam iktidarının işleyişi önündeki kimi engellerin kalkmasını amaçlayabilir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Mayıs 2021
  • 18:20

AKP şefi Erdoğan, Şubat 2021’in başında yaptığı bir açıklamada, “Önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” demişti. Yeni anayasa ihtiyacını ise Türkiye’de sorunların kaynağının 1960’tan beri hep darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu savıyla gerekçelendirmişti. “Ne kadar değiştirirsek değiştirelim anayasanın ruhuna sinmiş darbe ve vesayet izini silmek mümkün olmuyor” diyen AKP şefi, yüzsüzce “sivil ve demokratik” anayasa ihtiyacına işaret etmişti.

AKP adına Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışını, “Heyecan verici bir müjde” olarak karşılamıştı. Bahçeli de Erdoğan’ın yeni anayasa çağrısını tereddütsüzce sahiplenmişti. Meclis’teki muhalefet partileri ise, Erdoğan’ın açıklamasının “gündem değiştirme amaçlı” olduğunu söylemiş, bunu “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin işlemediğinin” Erdoğan tarafından da kabul edildiğinin kanıtı saymışlardı. Böylece yeni bir anayasa tartışması gündeme oturmuş, bunu, “insan hakları ve hukuk reformu” paketleri tamamlamış, kısa süre sonrada da bu gündem “unutulmuştu”.

Mayıs’ın ilk günlerinden itibaren, “yeni bir anayasa yapılması gerektiği”ne ilişkin tartışmalar yeniden güncelleşti. MHP şefi Devlet Bahçeli’nin, 4 Mayıs’ta Cumhuriyet’in 100. yılı için 100 maddelik yeni anayasa önerisi hazırladıklarını açıklaması, yeni tartışmanın zeminini oluşturdu. Bahçeli’nin gerekçesi de Erdoğan’la aynı: “Yürürlükteki 1982 Anayasası’nda bugüne kadar 19 defada 184 değişiklik yapılmasına rağmen vesayetin derinlere nüfuz etmiş iz ve kalıntıları bir türlü silinememiştir.”

Bahçeli, “Darbeci bir özelliğe sahip ve parlamenter sistemin mantığına göre yapılmış mevcut Anayasa”nın karşısına, ön koşulunu “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri ve kurucu felsefelerini kıskançlıkla muhafaza eden bir anayasa” önerisi koyduklarını iddia ediyor ve kendi anayasasının amacını, öteki şeylerin yanı sıra “başkanlık sistemini kurumsallaştırmak” olarak açıklıyor.

Kürt halkı, ilerici ve demokratik kurum ve örgütler, kişiler, demokratik hak ve özgürlükler ve bunlar uğruna mücadele söz konusu olduğu her durumda ağzında kan ve salyalar akan, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bile kapatılmasını isteyen Bahçeli de arsızca demokrasi ve “sivil-demokratik anayasa” üzerine konuşabiliyor. Bahçeli’nin 100 maddelik anayasa önerisini memnuniyetle karşıladıklarını açıklayan AKP, “Bizim metnimiz de bitmek üzere” açıklaması yaptı.

Son iki anayasanın (1961 ve 1982 anayasaları) darbe dönemlerinde yapılmasından hareketle, “darbe anayasası” olarak tanımlanması ve “yeni anayasa” tartışmalarının sivillik ve demokratikleşme ekseninde sürdürülüyor olması artık adettendir. Bu söylem üzerinden yapılmak istenen ise, başkanlık sistemini “tahkim etme” çabasıdır. AKP grup başkanvekili Cahit Özkan’ın, yeni anayasa “yeniden kuruluş anayasası” olmalıdır demesi, Bahçeli’nin “yeni yönetim sistemiyle (yani Türk tipi başkanlık sistemi ile) bütünleşip birleşen bir teşkilat düzeni kurmak maksat ve muradıyla bir anayasa önerisi” hazırlandığını söylemesi buna işaret etmektedir. İki parti tarafından yapılmak istenen yeni anayasa, açıktır ki tek adam iktidarının, faşist rejimin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yönelik bir anayasa olabilir ancak.

İktidarın ve ortağının dilindeki “demokratik anayasa” sahtekarlığı bir yana bırakılırsa, iki partinin ayrı ayrı hazırlayacakları anayasa değişikliği önerileri üzerinde uzlaşıp, önerilerini tekleştirilecekleri düşüncesi başta olmak üzere, ortakların birbirine girecekleri olasılığını da içeren farklı senaryolar tartışılmaktadır. Senaryolar bir yana, Erdoğan ve Bahçeli’nin tartıştıkları yeni anayasa, tırmandırılan devlet terörü, milletvekilleri de içinde olmak üzere kitlesel keyfi tutuklamalar, belediyelere-üniversitelere kayyumlar atanması, kendi karar ve yasalarının uygulanmaması, imzaladıkları uluslararası sözleşmelerin tanınmaması, hak arayışı içinde olan herkesin “terörist” ilan edilmesi, hukuk adına bir şeyin bırakılmaması, legal Kürt partisi şahsında Kürtlerin “haşere sürüsü” ilan edilip kudurgan bir saldırganlığın hedefi haline getirilmesi koşullarında sürüyor. Bunlara Sedat Peker’in, anlaşmazlığa düştüğü “reisler”inin pisliklerini ortalığa saçması eklenmiş bulunuyor.

***

Ülkeyi bu koşullara mahkum edenlerin hazırlayacakları anayasa, aralarında gündeme gelebilecek muhtemel çatışma ve çelişkiler ne olursa olsun, ancak tek adam iktidarının işleyişi önündeki kimi engellerin kalkmasını amaçlayabilir. Rejimin her alanda sıkıştığı ve çıkışsız-programsız kaldığı koşullarda, iktidarın ve ortağının atacağı adımlar, sadece demokratik hak ve özgürlüklerin önünü kesmeyi hedefleyebilir. Hukukun, insan haklarının, özgürlüklerin ve demokrasinin yeminli düşmanları olduklarını icraatlarıyla kanıtlayanların “demokratik anayasa” iddiaları komedidir.

AKP-MHP faşist blokunun şimdiye kadar yaptıklarına bakıldığında ve olayların gelişim seyri de düşünüldüğünde yapmak istedikleri anayasanın daha gerici olacağı açıktır. Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Dolayısıyla herhangi bir hayal görmek için hiçbir neden yoktur.

Göstermelik tüm “demokratik çıkışlarına” rağmen buna tekelci burjuvazinin de itirazı yoktur. Zira burjuvazi için söz konusu olan, çıkarlarının güvenceye alınması, sömürü ve yağmanın engelsizce uygulanmasıdır. Bunu hangi yönetim biçimi altında gerçekleştiğinin burjuvazi için pek de bir önemi yoktur. Daha da önemlisi burjuvazi de burjuva hak, hukuk, demokrasi ve özgürlüklerle yönetemeyeceklerinin bilincindedir.

Bugünün dünya ve Türkiye tablosu, biçimsel burjuva demokrasisinin gitgide tasfiyesi yönündedir. Burjuva demokrasilerinin beşiği kabul edilen Batı Avrupa ülkelerine bakıldığında buralarda da burjuva demokrasisi değil, siyasal gericilik ve polis devleti giderek egemen hale geliyor. Burjuva demokratik toplum yapısına hiçbir zaman kavuşmayan Türkiye’de ise demokrasi adına zaten bir şey yok. Olduğu kadarıyla kullanılabilen hak ve özgürlükler ise işçi ve emekçilerin ödedikleri bedelleri sayesinde kullanılmakta, bu sayede korunabilmektedir. Böyle bir ülkede ve bu koşullarda hazırlanacak bir anayasa ancak iktidarın ayakta kalmasını, baskı ve terörün kalıcılaştırıp tırmandırılmasını güvenceye alabilir.

AKP ve ortağı, bunların yandaşları, dost ve akrabaları sömürü, yağma ve talanın sonucu olarak sürdürdükleri ihtişamlı yaşamdan ve kavuştukları ayrıcalıklı konumlarından mahrum olmak istemiyorlar. Bu ülkede ve AKP yönetimi altında, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde böylesine fütursuzca, insafsızca ve ahlaksızca bir sömürü ve yağma, talan ve vurguna tanık olunmadı. Satılmayan hiçbir şey bırakılmadı. Yanı sıra devletteki çeteleşme, mafyalaşma, yolsuzluk, hırsızlık, hukuksuzluk, kuralsızlık, her türlü kirli ve kanlı suçlar, devlet tarafından uygulanan şiddet ve terör, AKP iktidarının kimliği ve yönetim biçimi haline geldi.

Dolayısıyla iktidarı kaybettikleri durumunda tüm bunların hesabını verecekleri kabusunu görüyorlar. Bunun için de ne yapıp edip iktidarda kalmanın, bunu sağlamlaştırmanın bir yolunu bulmak için çırpınıyorlar. Yapmayı düşündükleri anayasa da buna hizmet edecektir. Buna fırsat vermemek, yaptıklarının hesabını sormak ise işçi ve emekçilerin kitlesel, örgütlü ve birleşik mücadelesiyle olanaklıdır.