Sefalet ücreti belirlendiğinde MÜSİAD, TOBB ve İTO gibi çok sayıda sermaye örgütü AKP-MHP rejimine teşekkür etti. Hemen ertesinde ise yabancı sermayeye çağrıda bulunan İstanbul Ticaret Odası (İTO), Türkiye’de işgücünün ne kadar ucuz olduğunu karşılaştırmalı bir şekilde verdi: “İmalatta saatlik işçi maliyeti Türkiye’de 5,6 Amerikan dolarıyken, Almanya’da bu maliyet 47,2 Amerikan dolarıdır.”
Yabancı sermayeye “gelin ucuz emek-gücü sömürüsünden siz de yararlanın” diye çağrı yapan kapitalist tüccar takımı, milyonlarca işçiyle pervasızca alay ederken, bu kervana saray rejimi de katıldı.
Yabancı sermayeye çağrı yapan Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, “Türkiye’nin yatırım ortamı ve sunduğu fırsatları keşfedin” diyerek, AKP-MHP iktidarının aşırı sömürü için gereken her imkânı sunduğunu teyit etti. Faiz lobisine teslim olan ‘yerli/milli’ iktidar, şimdi de yabancı sermeyenin ayaklarına kapanıyor.
Bu alçaltıcı durum, düzenin yabancı sermayeye nasıl da göbekten bağımlı olduğunu gözler önüne seriyor. Dinci/ırkçı propagandada sınır tanımayan iktidar, yabancı sermayenin etrafında dört dönüyor.
Bu rezalet tablosunun en vahim tarafı, Türkiye’nin cazibesinin “genç, nitelikli ve uygun maliyetli işgücü” üzerinden pazarlanmasıdır. Saraylarda sefahat süren sermaye iktidarının ‘yerli/milli’ şefleri, bir yandan grevleri yasaklıyor, diğer yandan hak arama mücadelesinin önünü polis/jandarma kuvvetleriyle kesmeye çalışıyor. Böyle bir atmosferde asgari ücreti belirleyen bu şefler, aileleriyle birlikte milyonlarca işçiyi açlık sınırına yakın bir ücrete mahkûm ettiler. Hak arama mücadelesini bastırmaya çalışarak, grevleri yasaklayarak, açlık sınırında bir asgari ücret dayatarak yarattıkları sömürü cehennemini ise utanmadan yabancı sermayeye pazarlıyorlar.
Rejimin bu pervasızlığının gerisinde ise, işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve hareketsizliği yer alıyor. Bu zaafın biran önce aşılması, hem kapitalistlere hem de onların vurucu gücü olan gerici-faşist rejime karşı mücadelenin yükseltilmesi acil bir ihtiyaçtır.