2023 parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri geride kaldı. Son yıllarda toplumsal desteği gerileyen ve meşruiyeti tartışmalı hale gelen gerici-faşist iktidar, resmi sonuçlara göre seçimlerin kazananı oldu. Fakat, Erdoğan yönetimi adına gerçek bir başarı ve seçim zaferinden bahsetmek mümkün değildir. Zira türlü hilelere başvurarak, manipülasyon ve dezenformasyonu görülmemiş biçimde devreye sokarak, devletin tüm olanaklarını seferber ederek elde edilen çarpıtılmış seçim sonuçları dahi, AKP ve Erdoğan’ın toplumsal desteğini korumakta zorlandığını ortaya koymaktadır.
2023 seçimleri ve siyasal kriz
Geride kalan seçimler, düzen siyasetinde yaşanan krizi hafifletmek bir yana daha da derinleşeceği bir düzleme çekmiş bulunuyor.
Her şeyden önce, iktidar gücünü ve devletin tüm olanaklarını elinde tutan gerici-faşist blok özellikle son yıllarda ağırlaşan çok yönlü krizleri yönetmekte alabildiğine zorlanmaktadır. Ekonominin iflasın eşiğine geldiği, sosyal bunalımın ağırlaştığı, iç ve dış politikada açmazların derinleştiği günümüz koşullarına; toplumsal meşruiyetini büyük oranda yitirmiş ve çıplak bir zor aygıtına dönüşen iktidarın sermaye adına devleti ve toplumu “yönetmesi” yeni dönemde çok daha zorlaşacaktır. Bu, Türkiye kapitalizmi adına açık bir yönetim krizi anlamına gelmektedir.
Siyasal krizi kendi cephesinden ve konumundan derinleştiren bir diğer olgu ise muhalefet krizidir. Sermaye düzeni; gırtlağına kadar batağa saplanmış, her tarafından dökülen ve belirgin bir şekilde yönetme kabiliyetini yitirmiş bulunan gerici-faşist rejimin karşısına iktidar gücünü çekip alacak bir düzen muhalefeti çıkaramamakta, böyle bir muhalefeti inşa edememektedir. Son seçimler bu olguyu bir kez daha teyit etmiş bulunuyor. Gerici-faşist rejimin 2023 seçimlerini “kazanmasının” gerisinde bir de böylesi bir gerçeklik yer almaktadır. Mevcut iktidar bloğunun bir sureti olan, “AKP’siz AKP düzenini” sürdürmeye talip olmaktan öte bir misyona sahip olmayan basiretsiz düzen muhalefeti, bir kez daha gerici-faşist rejimin en büyük avantajlarından biri oldu.
Düzen siyasetinde yaşanan muhalefet krizinin, 2023 seçimlerinin ardından daha da ağırlaşacağı açıktır. Zira, seçim yenilgisi eğreti dengeler üzerine kurulmuş olan muhalefet ittifakının ve ittifak bileşeni partilerin iç çelişkilerini keskinleştirecektir. İktidar ve rant paylaşımını esas alan muhalefet partilerinin yeni dönemde aynı çıkar ve hesaplar üzerinden farklı yönelimler içerisine girmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Daha ilk hafta içerisinde düzen muhalefetinden yansıyan tartışma ve gerilimler bu olguyu gözler önüne sermiş bulunuyor.
Toplumu sermaye adına yönetmekte zorlanan gerici-faşist rejim gerçeği, buna karşın iktidar gücünü çekip alacak bir düzen muhalefetinin 2023 dönemecinde inşa edilememesi, yeni dönemde burjuva düzende yaşanan siyasal krizi daha da ağırlaştıracak, bu durum sermaye düzeni adına açık bir istikrarsızlık ve belirsizlik kaynağı olmaya devam edecektir.
Yeni ve zorlu bir döneme girerken…
2023 seçimlerinin ardından işçi sınıfı, emekçiler, devrimci-ilerici güçler ve toplumsal mücadele dinamikleri adına yeni ve zorlu bir döneme girilmiş bulunuyor. Zira, 2023 dönemecini “kazasız” atlatan ve seçimlerden “meşruiyet” devşirmeye çalışan gerici-faşist iktidar bloğu, ilk iş olarak faşist tek adam rejimini tahkim etmeye yönelecektir. İktidar gücünü elinde tutmayı başaran gerici-faşist blok, kurmak istedikleri devlet düzeninde yaşanan çelişki, gerilim ve çatlakları bertaraf etmeyi esas alan bir süreç işletecektir. Sürecin diğer ayağını ise sokak mücadelelerini esas alan toplumsal mücadele güçlerini ezmek, düzen muhalefeti dahil olmak üzere karşısında duran tüm güçleri bastırmak ya da biat etmeye zorlamak oluşturacaktır. Buna paralel olarak, başta ekonomik-mali kriz olmak üzere Türkiye kapitalizmini belirleyen tüm krizlerin ağır yükünü döne döne topluma fatura edecektir.
Komünistler seçimlerden önce yaptıkları şu değerlendirme ile bu açık olgu ve tehlikeye dikkat çekmişlerdi:
“2023 yılının Türkiye için kritik bir yıl olacağı tartışmasızdır. Zira devleti ele geçirmiş ve topluma halen çok şey dayatmayı başarmış olsa da dinci-faşist koalisyon hala da kendi düzenini oturtabilmiş değildir. Seçim yoluyla ya da seçimleri boşa çıkarmanın bir yolunu bularak iktidarı elde tutmayı başarırsa eğer, kısa vadede toplumun üzerine yeni düzeyde bir karabasan gibi çökeceği de yeterince açıktır. Elbette bunun ağır ve ezici sonuçlarını herkesten çok işçi sınıfı ve emekçiler ile toplumsal muhalefet ve ilerici-devrimci hareket yaşayacaktır. Bütün bunlar dinci-faşist iktidarın hesaplarını boşa çıkarmanın devrimci açıdan çok özel önemini açıklıkla ortaya koymaktadır." (tkip.org)
Siyasal gericiliğin panzehri sosyal mücadelelerdir
2023 seçimlerinin ortaya çıkardığı en belirgin olgu, başta din ve milliyetçilik olmak üzere her türden burjuva gericiliğin toplumsal yaşamda yarattığı ağır tahribattır. Bu tablo, 12 Eylül’den bugüne uzanan ve on yıllara yayılan sürecin dolaysız bir ürünüdür. Elbette bu sürecin 21 yılını kapsayan AKP döneminde, dinsel ve milliyetçi gericiliğin topluma daha kapsamlı dayatıldığı, bu uğurda her türlü araç ve yöntemin etkin bir şekilde kullanıldığı tartışmasız bir gerçektir.
Bu aynı yıllarda başta sınıf hareketi olmak üzere toplumsal mücadele dinamiklerinin zayıf, parçalı ve dağınık olması, burjuva gericiliğinin topluma sirayet etmesini kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı bir etmen olmuştur. Zira, edilgenlikten beslenen toplumsal çürüme her türden burjuva gericiliği için bereketli topraklar anlamına gelmektedir.
Tam da bu nedenle, son yıllarda AKP’nin seçmen desteğinin gerilemesi yanıltıcı olmamalıdır. Zira, siyasal gericiliğin başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere Türkiye toplumu üzerindeki belirgin etkisi kırılmadığı sürece seçim sandıklarından çıkacak sonuç sadece “AKP’li ya da AKP’siz AKP düzeni” olacaktır. Düzen muhalefetinin ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sosyal demagojiden çark ederek hızlıca ırkçı-milliyetçi söylemlere sarılması, 14 Mayıs’ta bu katı toplumsal gerçekliğe çarpmasının bir sonucudur.
İşçi sınıfı ve emekçileri çürüten siyasal gericilik çok yönlüdür. Dinsel, milliyetçi, ırkçı-şoven ideoloji kadar burjuva liberalizmi de sınıf ve emekçi kitleleri sersemletmekte ve çürütmektedir. Toplumu pençesine alan bu denli kapsamlı ve çok yönlü gericilikle mücadeleyi seçim sandıklarına indirgemek ise en hafif tabirle parlamentarist ahmaklıktır. Dahası, bugünün Türkiye’sinde siyasal gericiliğin temel aktörlerini seçim minderinde alt etme fikri, yenilgiyi baştan kabul etmek anlamına gelmektedir. Zira, dünyada ve Türkiye’de düzen “solunun” ya da parlamentarist-reformist sol hareketlerin seçim başarısı elde ettiği dönemler, çoğu zaman arkasına toplumsal-sosyal mücadeleleri aldığı dönemler olmuştur.
2023 seçimlerinin bir kez daha gözler önüne serdiği bu katı gerçekler, siyasal gericiliğin panzehrinin sosyal mücadeleler olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, sınıf devrimcileri ve toplumsal mücadele güçlerinin yeni dönemde yüklenmesi ve yakalaması gereken halka sınıf hareketinin merkezinde olduğu sosyal-toplumsal mücadeleleri büyütmek olmalıdır. Toplum yaşamına derinden sirayet etmiş olan her türden burjuva gericiliğini kırıp atmanın yolu, işçi ve emekçilerin sosyal mücadeleler içerisinde birleşip kaynaşmasından geçmektedir. Toplumun üzerine yeni bir düzeyde çöreklenmeye hazırlanan gerici-faşist rejimi geriletmenin ve alt etmenin de başkaca bir yolu yoktur.
İşçi sınıfını, emekçileri, gençleri, ezilen halkları edilgenliğe mahkum edip, yeni seçim sandıklarının kurulmasını beklemek ise, toplumu bir kez daha siyasal gericiliğin kucağına iteklemekten başkaca bir sonuç yaratmayacaktır. Sosyal bunalımın derinleştiği dönemlerde toplumun edilgenliğe mahkum edilmesinin, sınıf ve kitle hareketlerinin geliştirilememesinin ağır ve tehlikeli sonuçlarını görmek için yalnızca geride kalan seçimlerin ortaya çıkardığı siyasal tabloya bakmak dahi yeterli olacaktır.