Seçimlerin sonucu: Kazanan yine düzen oldu!

Bu tablonun ışığında, ilkin ve en önemlisi, tarih sınıf devrimcilerini, komünistleri tekrar haklı çıkardı. Çünkü seçimin bir aldatmaca olduğunu ve çözümün devrimde, kurtuluşun ise sosyalizmde olduğunu tekrar tekrar anlattılar. Hiçbir kaygı duymadan, gericiliğin ve yılgınlığın yükseldiği bu dönemde zor olanı başardılar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 06 Haziran 2023
  • 15:30

Tekrar “seçim’’ adı altında sergilenen bir tiyatro oyununu geride bıraktık. Böylesi bir yarışın aslında insanlara ne ifade ettiği ne getireceği belliydi. Ancak yine de umutlanmak zorunda kaldılar. Bunun sebepleri ise hem reformist hareketlerin de açıktan bu oyuna katılması hem de yaşanan ekonomik krizin çok fazla derinleşmesi, bıçağın kemikte olmasıydı.

Evet, aslında düzen partilerinin bu oyuna katılması çok olağan geliyor. Sonuçta onların sermaye veya sistemle bir sorunları yok. İktidar hevesleri var ve bunu kazanabilmek için tek seçenekleri sandıklar. Ellerindeki bu imkanı kaybetmemek için sokağı bir alternatif olarak görmüyorlar. Zaten ne böyle bir ufukları ne de kapasiteleri var. Yani yıllardır işçi ve emekçiler hak gaspına, ekonomik krizin yükünü sırtlamaya ve zorbalığa karşı çözümün sokakta olduğunu bilseler de CHP ve yönetici takımı bunu “provokasyon’’ olarak değerlendirmiş, bu sayede AKP istediği gibi yasaları ayaklar altına alarak zorbalığı dayatmıştır. Referandum süreci ve sonrasında yaşanan seçimler yakın zamanın örneklerindendi. Düzen muhalefetinin bu tutumu sınıfsaldır. Zira onlar da işçi ve emekçilerin sokaklara çıkmasından çekiniyorlar.

Bu arada önceki seçimlerde çekimser bir şekilde CHP’den medet uman reformist hareketler bu defa tercihi açıktan yaptılar. Tutumlarını, “nefes alalım’’ diye gerekçelendirip kitlelere aynı yönde çağrılar yaptılar. Irkçı faşist Ümit Özdağ ile anlaşan Kılıçdaroğlu’nun son hamlesine ise sessiz kalarak, seçim politikalarından “taviz” vermeyerek desteklerini sürdürdüler. Oysa seçim sürecine bakıldığına, Kılıçdaroğlu kazansaydı da “nefes almak” yine pek mümkün olmayacaktı. Zira yol arkadaşlarının zihniyeti ve Ümit Özdağ’la anlaşması, bazı ufak-tefek değişiklikler dışında var olan rejimin korunacağını gösteriyordu. Yıllardır seçimlere umut bağlayan, parlamentonun demokrasi çerçevesinde bir çözüm mekanı olacağını iddia eden ve bu temelsiz hayallerden dolayı hezimete uğrayan reformizmin geldiği son nokta budur.

***

Kürt hareketinin seçimlere dair tutumu da reformistlerle hemen hemen aynıydı. Bu seçimde milletvekili sayısının artacağını, özellikle 7 Haziran 2015’te gösterdikleri başarıyı aşacaklarını iddia ediyorlardı. Hesapta olmayan şey ise, dün o seçimde kazandıkları başarının arkasında yatan nedenleri göz ardı etmeleri, dolayısıyla milletvekili sayısının beklenenin çok altında kalmasıydı. Çünkü 7 Haziran’da bunun sokak ayağı vardı, Kürt halkı saldırılara karşı anında refleks gösterebiliyordu ve en azından meclis, tek çözüm mekanı olarak yansıtılmıyordu.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde de bir güvensizlik yaşandı. Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ ile birtakım maddeler üzerinde anlaşması, bu maddelerin içinde devletin kayyım atama politikasının devam edeceğinin ilan edilmesi güvensizliği derinleştirdi. HDP ve Yeşil Sol Parti buna dair bir toplantı yaptı ancak sonuç değişmedi. Güvensizliğin belirtisi ise sandıklarda görüldü. İkinci tur, ilk tur gibi insanlarda heyecan yaratmadı. Kürt illerinde katılım düştü.

Kürt hareketi açısından bir diğer konu ise düzen partilerinin alternatif arayışıydı. Yerel seçimlerde görüldüğü üzere Kürt halkı sonuçlarda önemli bir rol oynuyor. CHP’nin İstanbul, Mersin, Adana gibi büyük şehirleri alması bu sayede mümkün olmuştu. Lakin bu seçimde Cumhur İttifakı yanına Hüda-Par gibi şeriatçı bir yapıyı dahil etti, Kürdistan’da insanlara baskı kurmaya çalıştı. Millet İttifakı ise milliyetçi söylemi yükseltti. Özellikle Kürtlerin adını anmaktan sakındılar, en son ise Ümit Özdağ’la anlaşarak Kürt halkının duyarlılıklarını kaba bir şekilde yok saydılar.

Yani bu seçimler, her ne kadar “tarihi bir seçim’’ olarak lanse edilse de tarih kendini tekerrür etti. Nedenler ve sonuçlar aslında baştan belliydi. Düzen muhalefeti insanların rejime karşı biriken öfkesini yine sandığa kanalize etti ve hazin bir sonuç ortaya çıktı. Reformistler, daha önce belli nedenlerden ve kaygılardan ötürü “çekingen” bir tutum ortaya koysalar da artık sistemin bir parçası ve güçlü bir odak olmak için tüm çabalarını meclis ve düzene yönlendirmiş durumdalar.

Bu tablonun ışığında, ilkin ve en önemlisi, tarih sınıf devrimcilerini, komünistleri tekrar haklı çıkardı. Çünkü seçimin bir aldatmaca olduğunu ve çözümün devrimde, kurtuluşun ise sosyalizmde olduğunu tekrar tekrar anlattılar. Hiçbir kaygı duymadan, gericiliğin ve yılgınlığın yükseldiği bu dönemde zor olanı başardılar.

Diğer önemli şey ise, bu düzende nefes almak, bahara uyanmak ancak zenginlere mahsustur. İktidar veya hükümet değişse bile işçi ve emekçilerin sorunları yerli yerinde duruyor. Bazı demokratik-sosyal hakları kazanmak ve kokuşmuş gerici-faşist rejiminden hesap sormak ise, sınıf ve kitle hareketinin geliştiği koşullarda mümkün olabilirdi. İnsanların özlem duyduğu, adını bahar veya farklı kavramlarla nitelendirdiği yaşamın gerçekleşmesi ise ancak sosyalizmde mümkün olabilir. Zor dönemde çizgisinde ısrar eden sınıf devrimcileri ile sosyalizme inanmış insanlara bu nedenle büyük sorumluluklar düşüyor...

S. Sancar