Pazar günü yapılacak parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu yıl 100. kuruluş yıldönümünü kutlayan Türkiye Cumhuriyeti için kader seçimi olarak görülüyor. Anketler, ülkeyi başkanlık rejiminden parlamentarizme taşımak isteyen muhalefetin adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu, yirmi yıldır ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önünde gösteriyor.
Erdoğan'ın arkasındaki İslamcı-faşist AKP-MHP hükümet ittifakının korkunç enflasyona, para birimindeki çöküşe ve hızla artan gıda fiyatlarına rağmen son birkaç yıldır koltuğa tutunabilmesi, ülkenin jeopolitik durumundan kaynaklanıyor. Hem Doğu hem de Batı'nın kur yaptığı Erdoğan, stratejik ortak olarak NATO ile, taktiksel ortak olarak da Rusya arasında gidip geldi. Göründüğü kadarıyla Erdoğan’ın gücü, daha çok dışarıdan aldığı destekten kaynaklanıyor. Erdoğan'ın kaderi Berlin, Brüksel, Washington ve Moskova'daki eski patronlarının onu bırakma konusundaki istekliliğine de bağlı.
Vladimir Putin kişisel bir ilişki kurduğu Erdoğan'ı Kılıçdaroğlu'na tercih ediyor. Ancak Rusya Devlet Başkanı, muhalefet adayı ülkenin çöküşünü riske atmak istemiyorsa, Rusya'ya yönelik yaptırımları ancak sınırlı ölçüde uygulayabileceğini biliyor. Öte yandan Batılı iktidarlar Ankara'nın, enerji yollarını, askeri üsleri güvence altına almak ve mültecilere karşı bir bekçi olarak güvenilir bir ortak olmasını arzu etmekteler. Putin'e doğru ilerlemesi ve NATO içindeki pazarlıkçı tutumu göz önüne alındığında Erdoğan artık böyle bir ortak gibi görünmüyor. Ancak sadece Erdoğan karşıtlığının bir arada tuttuğu son derece heterojen bir muhalefetin başındaki Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'de istikrarın ön koşulu olarak yeni bir hegemonik proje oluşturup oluşturamayacağı konusunda da hala şüpheler var.
Tarihsel deneyim, on yıllarını devletin içinde ve yanında kendi iktidar aygıtını yaratarak geçirmiş bir faşistin seçim yenilgisini savaşmadan kabul etmesinin zor olduğunu öğretiyor. Bu durum, sadece makamlarını kaybetmekle değil, aynı zamanda terörist grupları desteklemekten yolsuzluk suçlamalarına varan ve hapis cezalarıyla da tehdit edilen Erdoğan ve destekçileri için daha da geçerli. Son yıllarda İslamcı-faşist hükümet ittifakı, kendi iktidarını sürdürmek için "Ülkü Ocakları" gibi militan çetelerin ve yine seçim ittifakının bir parçası olan cihatçıların şiddetini yurtiçinde ve yurtdışında kullanmaktan çekinmedi.
Dolayısıyla bu pazar günü Erdoğan'a karşı net bir zafer onu gerçekten tahtından indirmek için gerekli, ancak henüz yeterli olmayan bir koşul gibi görünüyor. Bunun için sokaklarda geniş çaplı bir seferberlik gerekiyor.
Kaynak: junge Welt
(Kızıl Bayrak Çeviri Kolektifi tarafından çevrilmiştir…)