Her yıl, dünya çapında on milyonlarca insan, aşırı doğa olayları sonucunda büyük felaketlerle karşılaşmaktadır. Ancak ister deprem ister fırtına veya sel olsun, bir doğa olayının bir felakete dönüşme riski, tek başına söz konusu doğa olayının gücüne bağlı değildir ya da yalnızca kısmen bağlıdır. Zira bir afet durumunda afetin yarattığı-yaratacağı sonuçların neler olacağını bir dizi faktör bir arada belirlemektedir. Doğa olaylarına hazırlık düzeyi, uyarı sistemleri, altyapı ağı, iklim ve çevre korumasına yeterli yatırım, koruyucu önlemler, sosyoekonomik gelişim düzeyi vb. faktörler bunlar arasında öne çıkanlardır. Bu faktörlerin zayıflığı ya da yokluğu, toplumu, ama özellikle de alt sınıfları doğal afetlere karşı savunmasız bırakır. Aşırı doğa afetleri elbette ki doğrudan önlenemez, ancak sözü edilen önlemler riski azaltabilir.
Yayınlanan World Risk Report (Dünya Risk Raporu), sosyal güvenliğe odaklanıyor. Bu yılki rapor, Bochum’daki Ruhr Üniversitesi’nde Alliance Development Helps ve Barışı Koruma Hukuku ve Uluslararası İnsani Hukuk Enstitüsü (IFHV) tarafından “sosyal güvenlik” odaklı olarak hazırlanıp, 15 Eylül 2021’de yayınlandı. 181 ülke için afet riskinin kaydedildiği bu yılki World Risk Index’in (Dünya Risk İndeksi) sonuçları da bir basın toplantısında sunuldu. Risk indeksi hesaplanırken aşırı doğa olaylarının oluşturduğu tehdit ve sosyal güvenlik açığı dahil ediliyor. Dünya Risk İndeksi, depremleri, kasırgaları, kuraklıkları, selleri ve deniz seviyesinin yükselmesini aşırı doğal olaylar olarak değerlendiriyor. Bu yıl, Dünya Risk İndeksinin yanı sıra rapor da yüksek riskli ülkeler için sosyal güvenlikle ilgili bir endeks içermektedir.
Rapor, tek tek devletlerin deprem, aşırı hava koşulları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi ciddi doğa olaylarından ne kadar etkilendiğini, toplumların bunlara karşı hazırlığını ve sorunlarla nasıl başa çıkabileceğini değerlendirmektedir. Rapor aynı zamanda, korona pandemisi, orman yangınları ve seller gibi son zamanlarda varoluşsal risklere karşı sosyal güvenlik sistemlerinin, sosyal korumanın ne kadar temel bir ihtiyaç olduğunu da yeniden ortaya koymaktadır.
Rapor, 181 ülke için afet risklerini değerlendiriyor. Bu, dünya nüfusunun neredeyse yüzde 99’unu kapsıyor. En yüksek afet riskine sahip 15 ülke arasında on ada devleti bulunuyor. Risk profilleri de deniz seviyelerindeki artışla giderek daha fazla belirleniyor. Tropik ada ülkesi olan Vanuatu dünya çapında en yüksek afet riskine sahipken, onu Antigua, Barbuda, Solomon Adaları ve Tonga izliyor. Raporun direktörü Dr. Katrin Radtke, “İklim değişikliğinin sonuçları ada devletleri için son derece tehdit edici. Artan aşırı hava koşullarının yanı sıra deniz seviyesindeki yükselme riski artırıyor” bilgisini veriyor.
Kıtalar karşılaştırıldığında, Okyanusya (Avustralya ve çevresi), özellikle aşırı doğa olayları riskinin yüksek olması nedeniyle en yüksek afet riskine sahiptir. Afrika, genel olarak en yüksek sosyal güvenlik açığına sahip kıtadır. Dünyanın en savunmasız 15 ülkesinden 12’si burada bulunmaktadır. Avrupa, tüm kıtalar arasında açık ara en düşük afet riskine sahiptir. Düşük ekonomik kapasiteye ve düşük gelire sahip ülkeler genellikle daha savunmasızdır ve afetleri önlemek için daha az fırsata sahiptir. Dr. Katrin Radtke bu konuda şöyle diyor:
“Özellikle Batı Afrika’da sosyal güvenlikte büyük açıklar var ve harekete geçmeye büyük bir ihtiyaç var. Çocuklar, yaşlılar veya engelliler gibi özel korunma ihtiyacı olan kişiler nadiren devlet desteğine erişebilmektedir. Bu aynı zamanda onları aşırı doğa olaylarına karşı özellikle savunmasız hale getiriyor.”
Raporun odaklandığı konu: Sosyal güvenlik
Yayınlanan Dünya Risk Raporu, sosyal güvenlik odaklı olma iddiasıyla doğa olayları karşısında insanların sosyal korunmasını amaçlıyor. Aşırı doğa olayların sonuçlarını sosyal güvenlik sistemleriyle hafifletmeye ve toplumları krizlere karşı daha dayanıklı hale getirmeye yardımcı olunmak isteniyor. Çünkü dünya çapında onmilyonlarca insan, sosyal güvenlik sistemlerinin eksikliği nedeniyle aşırı doğa olayları ve krizlerin tehlikelerine maruz kalıyor.
Sosyal güvenlik sistemleri insanları çok çeşitli sosyal risklerden, örneğin hastalık, kaza, işsizlik veya yaşlılık durumunda finansal güvence sağlamak yoluyla belli düzeylerde korumaktadır. Buna ek olarak, sosyal güvenlik temel ihtiyaçlara erişimi de sağlamakta ve örneğin annelik ve aile yardımları yoluyla yaşam koşullarını belli düzeyde iyileştirmektedir. Özellikle krizler ve afetler bağlamında sosyal güvenlik sistemleri, insanları sosyal risklere karşı korumanın temel araçlarıdır. Devletin yanı sıra özel ve gayri resmi kurumların yardımları insanları akut ihtiyaçtan, açlıktan ve yoksulluktan bir nebze koruyabilmekte.
Ancak şu ana kadar dünya nüfusunun sadece küçük bir azınlığı sosyal güvenlik sistemlerine erişebiliyor. Kapsamlı ve adil güvenlik sistemleri, özellikle afet riski olan sıcak nokta bölgelerinde özel önem kazanıyor. İklim değişikliğinin ve korona pandemisinin giderek daha ağır hale gelen etkileri, sosyal güvenlik sistemlerini daha da genişletme ve bunları afet risk yönetimine ve iklim değişikliğine karşı önlemlere daha da fazla entegre etme ihtiyacının altını çiziyor. Dünya Risk Raporu proje yöneticisi ve Bündnis Entwicklung Hilft’in genel müdürü Peter Mucke, “Sosyal güvenlik ve açlık, yoksulluk, sosyal eşitsizlik ve iklim değişikliği ile mücadele birbirine aittir... sosyal güvenliğe daha fazla odaklanmalı” diyor.
2021 Dünya Risk Raporu’nun yazarları, bu felaketlerin sonuçları hafifletilebilir ve toplumlar krizlere karşı daha dayanıklı hale getirilebilir demektedirler. Afetlere karşı sosyal korumanın güçlendirilmesi gerektiği raporun temel tezlerinden biridir. Sıcak hava dalgaları, orman yangınları, seller vd. -varoluşsal risklerden korunmak için sosyal güvenlik sistemleri afet riskinin azaltılmasında büyük önem taşımaktadır. Korona pandemisinin ve iklim değişikliğinin sonuçları son iki yılda bunu daha da netleştirdi.