Emeklilik yasasına karşı genel grev, Fransa’da işçi sınıfının on yılları bulan öfke birikiminin dışavurumudur. Patronlar hükümetini, dolayısıyla sermaye devletini zorladığı gibi sendikal bürokrasiyi de zorluyor. ‘95 grevinin korkusuyla uyananlar sadece devlet erkanı değil. Kendilerinin de bir gün şirket yöneticileri gibi çöp konteynerlarına atılabileceklerini bilen sendika bürokratları da diyalog, ateşkes, uzlaşı kelimelerine sarılıyorlar.
CFDT bürokrasisi bu açıdan grev sürecinde beklenen pasiflikte iken, yanına UNSA’nın yönetim takımını da kattı. Sermaye hükümeti genel greve anketlerdeki %70’leri aşan desteği kırmak için, “işçilerin mağdur ettiği Noel yolcuları” hikayelerini pazarladı. UNSA yönetimi de bu sahte Noel hassasiyetine oynayarak, gücünü büyüten genel grevde “ateşkes dönemi” çağrısı yaptı. Sendika yönetiminin açıklamasında, “Noel günlerini kapsayan okul tatilinde çalışmaya dönerek ‘çocukların aileleriyle tatillerini geçirmesi’ni sağlamak” gibi şirin bir mazeret öne sürüldü. Ancak diğer sendikaların, görüşmeden bir taviz almadan bunun geri adım olacağı yönündeki yorumlarıyla devam kararı almaları, UNSA bürokratlarının kararına rağmen UNSA üyesi işçilerde de itirazı tetikledi. Lokal merkezlerde toplanan grevci demiryolu işçileri 15 bölge merkezinden bürokratların kararını tanımadıklarını açıkladılar. Assamble General denilen İşçi Forumları’nda karar tartışılırken, işçilerin ifadeleri gayet netti: Alanlarda yasa çekilene kadar demişken, uzlaşma yok, erteleme yok demişken ne değişti? Bürokratların, işçilerin bu sorusuna yanıt veremeyecekleri aşikar. Savaşta ateşkes karşılıklı adımla olur. Hükümet saldırıya devam ediyorken ve işçiler geri çekilmek yerine ileri çıkmayı istiyorken bu kararın altyapısı bulunmuyor.
Burada kararın ne olduğu kadar alınma yöntemi de işçiler arasında bir öfke nedeni oldu. Zira grevi yenileme kararlarını alan işçi forumları iken grevi erteleme kararı işçilere sorulmadan yukarıdan alınmıştı. İşçiler de iradelerini tanımayanlara, fikirlerine sunulmayan bir kararı reddederek, tok bir cevap verdiler.
5 Aralık Genel Grevi’ni yaratan işçi iradesi mevcutta sürdürülen grevin temel belirleyicisidir. Grev sürecinde işleyen, ne isteksiz bir katılım ne de sendikal bürokrasinin suni eylem takvimidir. Geçen günler, greve dair yorgunluk yaratmaktan çok yeni arayışların zemini oluyor. İntersyndicats denilen sendika konfederasyonlarının ortak yürütmesinden tabandan gelen işçi forumlarına uzanan karar mekanizmaları artıyor. Bundan dolayı, üçüncü haftasına giren genel grevin militan sendikacılık pratikleri asıl eylem kadar yoğun. Yüzlerce noktada blokajlar gerçekleştirilerek grev kırıcılara karşı çalışma yürütülüyor. Günlük olarak birçok noktada garaj çıkışlarına yönelik eylemler gerçekleştiriliyor. Grevci işçilerin ekonomik desteği için dayanışma etkinlikleri ve kampanyaları örgütleniyor.
Grevciler bu süreci güçlendirmek adına şimdi daha ileri ve organize adımlar atmaya hazırlanıyorlar. İşbirlikçi sarı sendikacılığın Fransa temsilcisi CFDT bile benzer bir etkileşimin tabandaki yansımalarıyla genel greve katılıp alanlara indi. İşbirlikçiliğin uzlaşı için sunduğu önerileri bile tersleyen Macron-Philippe yönetimi CFDT’lilerin tabiriyle kırmızı çizgiyi aştı. Zira bu işbirlikçi sendika yasa için çok geri bir talep olan uygulamaya, sonraki dönemlerde konulması şartıyla ikna olmaya hazırdı. Ancak emperyalist-kapitalizmin merkezlerinden biri olan Fransız kapitalizmi bunu bile bir taviz saymaktadır. CFDT üyelerinin daha ilk genel grevden sendika bürokratlarının eylem dışı kalma kararına rağmen alana fiilen gelişi, müzakerelerdeki tavizsiz tutum karşısında greve katılıma dönmenin adımı oldu. CFDT bürokrasisi bile tabanındaki öfkeyi ve grev iradesine güç veren bu çizgiyi sahiplenmek zorunda kaldı.
İşçilerden tatile karşı “Kara hafta”
İşçilerin bu iradeyi ortaya koymasının ardından ifade edilen ilk adım bir “kara hafta” çağrısı oldu. Bu çağrı, mevcut grev denklemini ileri taşımak ve tüm ulaşım ağını hedef alarak etkiyi artırmak üzerine kurulu. Alışılmış yaşam düzeninde tatil süreçleri fiili bir durgunluktur. Öğrenci hareketi için de sendikal hareket için de bu böyle. Herkes tatile çıkar ve genelde merkez kentler dışındaki akrabalara gidilir ya da gezi planları yapılır. Ancak bu sefer hareketin refleksleri farklı. İşçiler tatil algısına karşı bir adım olarak kara haftayı yaratıyorlar. Çünkü ateşkes bir yana, savaşı ileri taşımak istiyorlar.
Bunun ilk adımı olarak hafta başına Gare de Lyon’daki fiili eylemle tren garı bloke edildi. Garın içinde, raylarda ve caddedeki yol kesme eylemiyle grevciler tek başına devletin emeklilik yasasına değil, sendikal bürokrasinin eylem takvimini 9 Ocak’a atmasına da bir yanıt verdiler. Çünkü Gare de Lyon greve rağmen çalışan şehirlerarası trenlerin de kalktığı merkez garlardan biri. Ayrıca sürücüsüz metro hattı olan Metro 1’in de geçtiği bir yer. Eylemle sürücüsüz metro da uzun bir süre durduruldu. Polisin fiili eyleme azgın saldırısı ise demiryolu işçilerinin polis barikatına yüklenmesiyle karşılandı. Böylece iki kitle birleşirken polisin irade belirleme çabası da boşa düşürüldü. Bu eylemin küçük bir örnek olarak temsil ettiği şeyse işçilerin grev iradesinin ileri çıkışıdır. Bu noktada CGT kimya işkolundan başlayan rafineri kapatma eylemiyle toplu ulaşım grevcilerine çok büyük bir destek geldi. Yedi rafineriden ikisi kapatılırken, benzin satışlarında %20’lik düşüş amaçlanıyor. CGT Total merkez delegesi hükümetin sağır kalması karşısında hareketin sertleşmesi gerektiğini ifade ediyordu. İşçilerin grevlerinden korkan devlet Champs-Élysées ve çevresindeki çok sayıda metro istasyonunu eylem ihtimaline karşı kapattırdı.
Bunlar lokal örnekler ve inisiyatifler olarak da değerlendirilebilir. Ancak bütün ile parça arasındaki uyum yükselen fiili-militan hareketi işaret ediyor. Katılım oranı artan, fiili yöntemleri kullanmakla kalmayıp geliştiren bir hareket söz konusu. Yani sendikal bürokrasi rolünü oynarken, mevcut sınıf hareketlerinin bu işbirlikçi-ihanetçi şebekelerce çökertildiğini ifade ettiğimiz yerde işçi sınıfının kendi çıkış yollarını yarattığını da gösteriyor. Nasıl ki sendikalar bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktıysa “işçi örgütünün içindeki işçi örgütü” olan taban örgütleri de böyle oluştu. Bürokrasinin panzehiri taban örgütlülüğüdür. Ve yenilen hareketler ve grevlerin nedeni taban örgütlülüğün işleyişindeki açıklarda aranmalıdır. Yoksa ne devlet baskısı ne patron vurdumduymazlığı ne de sendikal bürokrasinin çabaları eyleme geçmiş işçi sınıfını yenebilir. Kendi saflarımızdaki bozgun kadar hiçbiri bizi dağıtamaz. Tarihsel deneyimler gösteriyor ki işçilerin en büyük yenilgileri kendi iradelerini yansıtan yapıların boşluğu durumunda ortaya çıkıyor. Temsilciler, başkanlar, hatta grev komiteleri vb. eliyle güç kolektifin elinden alınabiliyor.
Fransa’daki genel grevin şu ana kadar ki ilerleyişi bunu açıkça belirginleştirdi. Hatta öyle bir çaresizlik ki hükümetin diyalog ve uzlaşı beklediği sendika bürokratları çıkıp “Grev için bizim yapabileceğimiz bir şey yok karar işçilerin kontrolünde” tarzında cümleler kurabiliyorlar. Bunu ajitasyon olarak değil, işçi forumları karşısında kendi misyonlarının işlevsizliği için söylüyorlar. UNSA örneğinde de görüldüğü gibi bürokratlar “bırakın” diyerek, bunun merkezi kararını alsalar bile işçi forumları bunu aşıyor. Ve forumlar meşru işçi meclisleri şeklinde işlediği için de manipülasyon ya da dezenformasyon ile boşa düşürülemiyor.
Greve devam kararı alan demiryolu işçi forumlarından birinde bir işçinin ifade ettikleri oldukça anlamlıdır: “Ateşkes olmayacak. Sendika liderleri artık harekete geçmiyor. Bugün grevi elinde tutan AG (Assamble Generale). Durmamız söz konusu değil! Bugün grevde 2.000 avro kaybedebiliriz, ancak emekli olduğumuzda her ay 600 avro kaybedemeyiz!”
İşçiler ne için savaştıklarının farkındalar. Bir ay maaşsız kalmaya da hazırlar. Fransız işçi sınıfı gün yüzüne vurmamış sınıf kültürüyle birçok farklı deneyime sahip. Belki de işçiler geçmiş yıllarda dinlediğimiz greve çıkmadan önce para biriktirme hikayeleri gibi kendi kişisel grev kasalarını hazırlamışlardır. Şurası net ki Fransa’daki deneyimin sürmesinin tek başına yasa karşıtlığı üzerinden üretebileceği sonuç muğlak, ancak bu deneyim tarihsel olarak işçi sınıfının yeniyi yaratma mücadelesinde anlamlı deneyimler bırakacaktır. Bu bugünden güvence altındadır.
Doğal olarak işçi sınıfının devrimci savaşını savunanlar olarak bu deneyimi en iyi okuması, takip etmesi gerekenler bizleriz. Yukarıda aktarılan sınıf mücadelesi deneyimi, Greif kriterleri olarak tanımadığımız manifestonun aslında başka bir ülkedeki sınıf mücadelesi içinde nasıl bir perspektif sunabileceğini gösteriyor. Fransa’da eksik olan, işçi sınıfının devrimci partisi ve onun sınıf hareketine katacaklarıdır. Devrimci sınıf hareketini geliştirecek olanların boşluğunda işçi sınıfı deneyerek, yenilerek bugünlere geliyor. Ancak bu boşluk da bir gün yine aynı yenilen ama deneyen işçi sınıfı tarafından doldurulacak, işçi sınıfının partisi genel grevleri yasaları geri çektirmek için değil devrimin basamaklarına çevirecektir.