Covid-19 pandemisi sonbahar soğuklarının gelmesiyle beraber, gerekli önlemlerin de alınmıyor olmasının etkisiyle yeniden ağırlaştı. Kapalı alanların kullanımının artmasıyla birlikte vaka/hasta sayıları rekor düzeye çıktı. Dünyada ve Avrupa’da salgın yayılırken devletler, işçi ve emekçi ailelerin hayatını riske atan, özgürlüklerini kısıtlayan uygulamaları “önlem” diye hayata geçiriyorlar. Halkı cezalandırmaya başvuran devletler toplumsal sorumluluklardan da kaçmaya çalışıyorlar.
Bu dönemde Fransa devleti, işçi ve emekçi ailelerin çocuk bakım yükünü ortadan kaldırmak için kreşlerden liselere tüm okulları açık tutuyor. Okulların en tehlikeli ikinci bakteri yuvalarına (clusters) dönüşmesine aldırış etmeden, çocukları kapalı ortamlarda tutmayı sürdürüyor. Koronavirüs vaka ve ölüm sayılarının her gün artmakta olduğu Fransa’da, devletin okullarda tedbir almama yüzsüzlüğü, öğretmen, veli ve liselilerden gelen tepkilerin çığ gibi büyümesine neden oluyor.
2 Kasım’dan itibaren yürürlüğe giren “kuvvetlendirilmiş sağlık protokolü”nde sadece göstermelik birkaç madde yer alıyor. Bunların arasında, her sabah ebeveynlerin çocuklarının ateşini ölçmesi, 38 derece ve üzerinde ateş ölçülürse çocuklarını okula göndermeme sorumluluğu ebeveynlere bahşediliyor. Keza aileden herhangi birinin koronavirüse yakalanması söz konusu olduğunda, çocukların okula gönderilmemesi ve müdürlüğün haberdar edilmesi öngörülüyor.
Sınıflar içerisinde öğrenciler arası ve öğretmenlerle en az bir metrelik mesafenin korunması tavsiye ediliyor. Eğer ki bir metrelik mesafe korunamıyorsa, mümkün olduğunca mesafe oluşturulması öneriliyor. Açık alandaysa mesafe mecburiyeti bulunmuyor. Yanı sıra bireysel tedbirlere vurgu yapılıyor. Bunlar el yıkama, günlük her öğrenciye iki maske bağışlama ve sınıfları en az iki saatte bir 15’er dakika havalandırma tedbirleri şeklinde sıralanıyor.
Okullara giriş çıkışların farklı saatlerde yapılması, bina içindeki hareketliliği dengelemek için güzergahların belirlenmesi, teneffüslere ve yemeğe çıkışların grup halinde yapılması ve gerekirse de sınıf içinde kalınması öneriliyor.
Tüm okul ve sıraların günlük temizlenmesi, bunun da okul personeli tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor. Son olarak, önlemlerin uygulanması için okul personeli, veli ve öğrencilere eğitim verilmesi de protokolde yer alıyor.
Devlet tarafından açıklanan protokole öğretmenlerden tepkiler gecikmedi. Maske ve hidroalkolik jel dağıtımı, okul ve sınıf içerisinde en az bir metrelik mesafeyi koruma kuralı, devlet tarafından kâğıda dökülen vaatler yerine getirilmeden, sorumluluk öğretmenlerin sırtına yüklendi.
Romain Rolland lisesinden bir öğretmen ‘kuvvetlendirilmiş’ protokolün okullarda hayata geçirilmesinin ‘imkansız’ olduğunu haykırdı. Paris banliyösündeki Yvelines ilinde bulunan Sartrouville beldesindeki Romain Rolland lisesinden öğretmen “Hiç maskemiz yok. Hükümet, bize dağıtılan DIM markalı maskelerin zehirli olduğunu belirti ve eğitim yılının başlangıcında da yeni bir şey vermedi. Hidroalkolik jel ve mendil stoklarının yenilenmesi de yapılmadı” açıklamasında bulundu.
93. il Aubervilliers beldesinde bulunan Diderot lisesinde öğretmenlik yapan Gabrielle ise devletin ‘kuvvetlendirilmiş’ sağlık protokolünün “siyasi manevradan” başka bir şey olmadığını ifade etti. Genel olarak yeni bir tedbir getirilmediğini söyleyen Gabrielle, normal koşullarda sınıflarda zaten yeterince yer olmadığını, dolayısıyla öğrencilerin birbirleriyle çakışmaması ve gerekirse sınıfta kalmaları kuralının imkansız olduğunu belirtti. Birçok lisede olduğu gibi “Gerçek bir sağlık protokolünün uygulanmasını düşünebilmek” için Çarşamba sabahı istenilen yarım günlük izin bakanlık tarafından kabul edilmedi. Gabrielle açıklamasında devlet protokolünü kale almayarak “Bu nedenle sosyal ve sağlık ihtiyaçlarını hesaba katan bir sağlık protokolü tasarlamak için 28 kişiyle greve gittik” diyor ve içi boş olan protokol karşısında fiili mücadele yolunu tuttuklarını vurguluyor.
Romain Rolland okulunda 11 senedir Fransızca öğretmenliği yapan bir dil eğitmeni, Seine-Saint-Denis ilinde sıkışık sınıflarda ders verme sıkıntısının bugünün sorunu olmadığını, bu konuda yıllardır şikâyetlerde bulunduklarını hatırlattı. “Tüm grevlerde yer alma alışkanlığı olmayan biri” olarak kendisini nitelendiren Fransızca öğretmeni, devlet kurumlarının ikiyüzlülüğüne de çok öfkelendiğini belirtti.
Paris banliyösünde bulunan Stains’deki liselerde, devletin vurdumduymazlığına ve yetersiz bulunan protokolüne karşın öğretmenler, sınıf temsilcileri ve temizlikçiler bir araya gelerek kendi protokollerini hazırladılar. Sonrasında da velilerin onayıyla, fiili olarak %50 kapasiteyle yüz yüze ders vermeye başladılar.
Eğitim Bakanlığı’nın protokolüne göre okullarda temizlikten sorumlu olan personelin iki saat içerisinde 840 masa, sandalye, sınıfların yerleri, kapıların topuzlarını temizlemesi gerekiyor. İki saatte tüm bunların temizlenmesi imkansız olduğu için temizlik personeli yasal olarak Ciddi ve Muhtemel Tehlike (DGİ) nedeninden kaynaklı hizmetten çekilme hakkını, iş koşullarının sağlıklarını ve güvenliklerini sağlamadığı sürece kullanacaklarını ifade ettiler.
***
Fransa’da gençler arasında erken yaşta sosyal ayıklamayı hızlandıran Parcoursup adındaki reform ve artan işsizlikle, Fransız gençliğine geleceksizlik dayatılıyor. 700 bin yeni mezunun %21’nin işsiz kaldığı, gençlere verilen iş güvencesi sözünün boş bir vaat olduğu ortaya çıktı. Başka bir araştırmaya göre, gençliğin %50’si salgının bir polisiye yönetimle sembolleşmesini kınarken, %87’si ise krizin faturasının kendilerine ödettirileceğini tahmin ediyor.
Salgın sürecinde uyduruk tedbirler alan devletin gençliğin ve ailelerin hayatlarını tehlikeye sokması bardağı taşıran son damla oldu. Fransa’nın birçok kentinde Pazartesi gününden itibaren, liseliler blokaj eylemleri gerçekleştirerek protestolarda bulunuyor. Paris ve banliyösünde, Lyon’da, Toulouse’da, Nîmes’de, Saint-Nazaire’de, Maisons-Alfort ve Limoge’daki liselerde isyan sahneleri gözlendi. Saint-Nazaire’de bir sosyal medya görüntüsünde yüzün üzerinde liselinin aynı anda polisin üzerine koşarak kaçmalarını sağlayan video görüntüleri yayınlandı. Kimi liselerde de gençler, George Floyd eylemlerini anımsatarak diz çöküp kolları kafalarının arkasına koyarak polisin karşısında durdu.
Liselilerin eylemlerini bastırmak için çevik kuvvet dolu çok sayıda otobüs gönderildi. Kimi liselerde para cezaları kesilirken, bazılarında gözaltına kalınan öğrenciler oldu. Saldırgan polis kuvvetleri birçok lisede cop göz yaşartıcı gaz kullandı, bazı yerlerde ise gazeteciler hedef alındı. Birkaç lisede veliler ve öğretmenler de blokaj eylemlerine katılırken, her defasında da polisle karşı karşıya kaldılar. Polisi öğrencilere saldırtan devletin amacı liseli gençliğin eylemlerini yayılmadan ezmekti.
Fransa’nın birçok noktasında giderek militanlaşan liseli eylemleri karşısında devlet, 5 Kasım Perşembe günü geri adım atarak eğitimcilere ve okul müdürlerine mektup gönderdi. Mektupta, bir sonraki okul tatiline kadar her lisenin kendi eğitim planını çıkarmasını ve her öğrenci için en az %50 yüz yüze eğitim verilmesi gerektiği belirtildi. Eylemlerin baskısıyla öğretmenlerin taleplerine yanıt veren Eğitim Bakanlığı geçen sene yıl ortasında düzenlemek istediği E3C (Ortak sürekli değerlendirme sınavları) sınavlarını iptal etti.
Devletin aldığı kararları çelişkili bulan Sağlık Genel Müdürü Jérôme Salomon, Europe 1 radyosunda katıldığı programda, karantina tedbirlerinin salgın eğrisi üzerinde beklenen etkileri yaratmadığını söyledi. Bu etkinin özellikle, virüsün halen yayılmaya devam ettiği okullardan kaynaklandığını vurguladı.
Tabandan gelen öfke ve baskıdan dolayı sendikalar 10 Kasım’da eylem yapma kararı almak zorunda kaldı. Tüm Fransa’da gerçekleşen kitlesel eylemlerde, greve lise öğretmenlerinin %40’nın, orta ve ilkokul öğretmenlerinin %20’nin katılım gösterdiği belirtildi. Eylem sırasında 93. ilin Aubervilliers beldesinden öğretmen Marion konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Bu sabah medyada öğretmenlerin grevinin sadece sağlık sorunlar için gerçekleştiği lanse edildi. Biz burada bu grevin daha derin sorunlar için yapıldığını, bir tek sağlık için gerçekleşmediğini haykırmaya geldik. Ayrıca uzun zamandır halk eğitimini yok eden Blanquer’nin reformlarına karşı sendikalardan ulusal çapta bir seferberlik ve mücadele planı çıkarılmasını istemiştik. Bu reformlara karşı, eğitim sendikaları örgütlerinin seferber olmak için 10 Kasım’ı beklemeleri bizleri hayal kırıklığına uğrattı.”
Eğitim Bakanlığı'nın aldığı kararlara rağmen E3C’e karşı mücadele veren eğitim emekçileri ile blokaj ve eylemlere katılan tüm liselilerin cezalarının da kaldırılması talebiyle eylemler devam etti. 5 Kasım’da alınan kararlardan bir gün sonra gerçekleşen eylemlere saldıran polisin pervasızlığı daha da ayyuka çıktı. Göz yaşartıcı gaz ve cop kullanımı dışında bir de plastik mermiyle 5 metreden daha kısa bir mesafeden, en az iki genci hedef aldı. Saint-Nazaire’de gözaltına alınan bir liselinin ifadesinde “Ben ve 4 erkek gözaltına alındık. Bizlere kelepçeleri takıp iyice sıktılar, copla vurdular, yumruk ve tokat atıp küfrettiler. Karakola varınca bizi dinlemeden, sövmeye devam ettiler” diyerek, polisin kudurganlığını resmetmiş oldu.
Birçok liseliyle yapılan röportajlarda gençler, yaşanan sürecin bir “karantina” değil “sıkıyönetim” olduğunu vurguladı. Protokol kararlarının alınmasından sonra birçok tedbirin işleyişinde gariplikler ve eksiklikler olduğu vurgulandı. Röportajlarda en dikkat çeken noktaysa, gençliğin devlete karşı öfkesinin giderek bilendiğinin görülmesiydi.
Koronavirüs döneminde gençliğin militan eylemlere kalkışması, polis karşısında geri çekilmeden direnmesi ve devletin aldığı göstermelik kararlara rağmen fiili mücadeleyi sürdürmesi hareketin geleceği açısından not edilmesi gereken önemli noktalardır. Bugünden itibaren ve gelecek yıllarda egemenlerin yönetememe krizinin derinleşeceğine dair işaretler var. Emperyalist-kapitalist sistemin krizler, bunalımlar ve savaşlar dönemine girdiği bu süreçte gençlik saflarında mayalanan öfke ve hoşnutsuzluğu devrimci mücadeleye kazanmak, sosyalist toplumsal devrimlerin patlak vermesi için olmazsa olmazı olacaktır.
Kızıl Bayrak / Fransa