2019 yılı boyunca çeşitli işkollarında imzalanan sözleşmeler, bundan sonra gerçekleşecek toplu sözleşmeleri ve işçi sınıfının genelini doğrudan ilgilendiriyor. Özellikle Koç’un en kârlı şirketlerinden, Türkiye birincisi olan TÜPRAŞ’taki sözleşme süreci metal işçisi ve işçi sınıfı açısından önemli dersler barındırıyor. Aynı şey cam işkolu sözleşmesi için de söylenebilir.
Bu iki işkolu, Türkiye’nin toplu sözleşme geleneği en güçlü ve eski işkollarıdır. İşçi sınıfının diğer kesimlerine göre nispeten daha deneyim biriktirmiş işçi kesimlerini kapsıyorlar. Cam işkolunda ve TÜPRAŞ’ta imzalanan sözleşmeler, yakın zamanda grup toplu sözleşme süreci başlayacak olan metal işçisi ile çalışma ve yaşam koşulları büyük oranda metal sözleşmesine göre belirlenen toplu sözleşmesiz işçi kesimleri payına birer uyarı sayılmalıdır. Bu süreçlerden çıkartılacak dersler ile kuşanmak, işçi sınıfının saldırı altındaki çalışma ve yaşam koşullarında önemli bir savunma hattı oluşturacaktır.
1963 yılından beri toplu sözleşmelerin yapıldığı, Paşabahçe grevi ve 1971 grevi gibi Türkiye işçi sınıfı tarihi açısından mücadeleci deneyime sahip cam işkolunda 3 yıllık sözleşme süresi dayatılmıştı. Sişecam’ın da dahil olduğu Cam Grup Toplu İş Sözleşmesi kapsamındaki 6 bin işçi adına Kristal-İş yönetimi, 3 yıllık sözleşmeyi geçtiğimiz Şubat’ta imzaladı. 2001, 2003, 2004, 2014 ve 2017’de grevleri yasaklanan cam işçilerinin sendika ve toplu sözleşme hakkı, sendika bürokrasisinin icazetçi tavrından kaynaklı boşa düşürüldü.
Yine yaklaşık 5 bin işçiyi kapsayan TÜPRAŞ rafinerilerindeki toplu sözleşmede Yüksek Hakem Kurulu darbesi gerçekleşti. İşçilerin uzun yıllar verilen mücadeleler ile kazanılan hakları bir çırpıda gasp edildi. 2017-2019 sözleşme döneminde yine TÜPRAŞ’ın sahibi Koç sermayedarı 3 yıllık sözleşme dayatmış, ancak işçilerin yürüttüğü mücadele ile geri adım atmıştı. Gelinen aşamada sendika içindeki koltuk kavgaları ve işçilerin mücadele azmine vurulan ketler sayesinde Yüksek Hakem Kurulu’nun vermiş olduğu karar kabullenildi, kabul ettirildi.
Koç grubu, bir önceki dönem PETKİM işyerinde imzalanan 3 yıllık sözleşmenin gücü ile bastırdı. Toplu sözleşme süreci bilinçli bir şekilde TÜPRAŞ yönetimi tarafından sürüncemede bırakıldı. Petrol-İş yönetimi ise işçilerin sürece eylemli ve aktif bir katılımlarını sallantıda bıraktı, etkili eylem biçimlerinden uzak durdu. Sendika bürokrasisi grev yasağının olduğu işkolunda bu yasağı aşma lafını sarf etme cüretti dahi gösteremedi. Sonuç olarak sermaye ve onun devleti el ele vererek, enflasyon altında bir zam, 3 yıllık sözleşme ve 40 yıllık kazanılmış hakların gaspını kabullendirdi.
Bir diğer önemli sözleşme süreci de Mata Otomotiv’de yaşandı. Patronun dayatmalarına karşı fabrikayı işgal ederek Birleşik Metal-İş’in yetkisini patrona kabullendiren Mata işçileri, yazık ki enflasyon altında zamma ve 3 yıllık sözleşmeye mahkum edildiler. Birleşik Metal-İş’in İstanbul şubesine bağlı olan fabrika işçileri, şube seçimleri vesilesi ile kendi iktidarını korumaya çalışan sendika bürokrasisinin anti-demokratik uygulamalarıyla karşılaştılar. Temsilcileri görevden alındı, birlikleri dağıtıldı, umutsuzluk ve güvensizlik aşılandı. İşçilerin tepki göstermek adına sendikadan istifa etmesi, Birleşik Metal-İş bürokrasisini daha işbirlikçi bir düzeye çekti ve söz konusu sözleşme imzalandı.
Patronlar kriz koşullarını daha fazla kâra çevirmek ve kendi zararlarını en aza indirmek için toplu sözleşmelere ayar vermeye çalışıyorlar. Yürürlük sürelerini, ücret zamlarını, kazanılmış hakları ve çalışma koşullarını patronlar lehine yasallaştırıp, kanıksattırmak istiyor, işçi sınıfını buna razı etmeyi umuyorlar. Toplu sözleşme düzenindeki çıtayı aşağıya çekmek gayretindeler. Bunu da cam, petro-kimya ve metal işkollarında imzalanan sözleşmelere dayanarak yapmaya çalışacaklar. Türk Metal, MESS kapsamı dışındaki neredeyse bütün işyerlerinde 3 yıllık sözleşme imzalıyor. Birleşik Metal-İş bürokratları ise kendi koltukları hesabına bu sürece katkılarını esirgemiyorlar. Bu iki sendika yönetimlerinin imzaladıkları protokol, verili koşullarda patronların amacı için bir olanağa dönüşebilme potansiyeli taşıyor.
Diğer yandan da tek adam diktatörlüğü ile sermayenin demir yumruğuna dönüşen devletin, patronların saldırısına grev yasakları, kolluk güçleri ve düzen yargısı ile katılacağı açıktır. Başta metaldeki bölükleri olmak üzere işçi sınıfı, sermaye devletinin yasakları karşısında bir hazırlık içerisinde olmalı, yasakları ve YHK kararlarını tanımamalıdır. Bu çerçevede toplumun en geniş kesimleri ile dayanışma içerisinde genel bir direniş örülmelidir.
Bunun yanı sıra işçiler tüm TİS süreçlerine müdahil olmayı başarabilmelidirler. Sendika ağalarına bırakılan herhangi bir süreç, işçi sınıfına küçücük bir getiri dahi sağlamamıştır. İşçi sınıfı bu yüzden fabrikalarda bağımsız komitelerini kurmalı, sürecin aktif parçası olmalıdır. Aldatmacalara veya korkutmacalara kanmamalı, emeği ve geleceği için fiili-meşru mücadelede ısrar etmelidir.
Yürütülen toplu sözleşmelerin hiçbiri kendinden menkul değildir. Hepsi dolaylı-dolaysız biçimde işçi sınıfının toplamı ile alakadardır. Bu süreçlerde işçilerin lehinde veya aleyhinde atılacak
adımların hepsi sınıfın toplamına mal olacaktır. İşçilerin bu bilinçle hareket etmesi, kazanmak için temel bir sorumluluktur.
Metal işçisi güncel deneyimlerin dersleriyle kuşanmalı, kendi geçmiş deneyimlerini hatırlamalı, toplu sözleşme sürecinde hatalara düşmemelidir. Unutulmasın ki son sözleşme süreçlerinde yaşananlar, MESS Grup Toplu Sözleşme sürecinde yaşanacakların bir önizlemesidir.