Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu üzerine

Sendikalara hakim bürokratik yapı, işçi tabanının iradesini yok sayarak, engelleyerek seçimler yapıyor, yönetimlerini oluşturuyor, ayrıcalıklarını devam ettiriyor. Bunun panzehiri işçi demokrasisidir, işçilerin söz, yetki ve karar süreçlerinin parçası olmasıdır. Fabrikaların tabana dayalı, demokratik bir işleyişe kavuşturulmasıdır. Bu anlamda Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube Genel Kurulu derslerle doludur.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 09 Mayıs 2019
  • 09:02

Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube 7. Olağan Genel Kurulu’ndan yansıyanlar işçi sınıfının mücadele örgütleri olması gereken sendikaların sınıfın değerlerinden, davasından, işçi tabanından nasıl uzaklaştığını bir kez daha gösterdi.

Genel kurulların sendikal örgütlülüğün durumunu, ihtiyaçlarını, sorunlarını tartışan, sergilenen zayıflıklar üzerinden eleştiri-özeleştiriyi içeren, toplamında genel bir muhasebe çıkaran, ayrıca yeni dönem mücadele hattını, yol-yöntem ve görevlerini belirleyen, bu hususlarda kararlar alan mekanizmalar olmaları gerekir. Somutta Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube’nin 7. Genel Kurulu ise işçi tabanından uzaklaşmış bürokrat takımının, ayrıcalıklı konum ve ilişkilerini sürdürmeye dönük bir ön hazırlığın ürünüydü yalnızca. Seçime kilitlenen, yalnızca yeni yönetimin belirlenmesi amacını taşıyan Genel Kurul baştan aşağı bürokratik işleyişin bir örneği oldu.

Genel Kurul’a Birleşik Metal-İş’in Anadolu yakasında örgütlü bulunduğu fabrikalardan temsilci ve delegeler girebildi ve seçimde oy kullanabildi. Peki delegeler nasıl oluşturuldu?

Genel Kurul delegeliği seçimleri tabanın iradesini yansıtmadı. Fabrikalarda bölümlerde yapılan oylama sonucu gelen hiçbir delege yoktu. Gelenlerin hepsi temsilcilerin inisiyatifinde seçilen/belirlenen delegelerden oluşuyordu. Demokratik bir işleyişi olduğunu savunan Birleşik Metal-İş’in yetkili olduğu fabrikalarda temsilci seçimlerinde adaylara müdahalelerin olduğunu biliyoruz. MATA Otomotiv’de aday olmak isteyenler engellenmişti. Sanel fabrikasında yakın zamanda iki temsilci istifa etmek durumunda bırakılmış ve 8 Şubat’taki seçimlerle yeni temsilciler belirlenmişti. Örnekler çoğaltılabilir. Bununla birlikte işçilere tekliflerin sunulduğu, kimilerine ayrıcalıklar tanındığı, kimine üstü örtülü tehditler yapıldığı belirtilmektedir. Keza toplusözleşmeleri sürmekte olan fabrikalarda “sözleşme sürecini zora sokan bir durumun ortaya çıkmaması temennileri”yle örtülü gözdağı verildiği iddia edilmektedir.

Genel Kurul’da iki liste yarıştı. Ön hazırlıktan yoksun, işçi tabanının iradesine yaslanmayan, seçime ve yönetimin el değiştirmesine kilitlenen bir işleyişte muhalif bir aday ve listeden bahsetmek mümkün değil. Sözde muhalif olanlar da seçim yoluyla yönetimin el değiştirmesi, bunun için aday olma ve ön sürecinde de üye toplama sınırında bir “muhalefet” faaliyeti sergilediler. Sendika yönetiminden ve işleyişinden rahatsız olan kimi işçiler bu sınırlarda bir saflaşmanın arkasına sıralandılar.

Genel Kurul’un ilk saatlerindeki gerginlik divan adına konuşma yapan Adnan Serdaroğlu’nun, karşı listeden Hüseyin Fırat’ın konuşmasını engellemesiyle başladı. Serdaroğlu, disiplin soruşturmasına uğrayan birinin konuşamayacağını söyledi. Hüseyin Fırat’a işçilerin ikramiyelerini cebe indirme suçlamasını yönelterek, konuşmadan önce bunların hesabını vermesini isteyerek çıkıştı. Hüseyin Fırat da Adnan Serdaroğlu’nun kirli dosyaları olduğunu ileri sürerek yanıt verdi ve konuşmasına engel olunmazsa bunları açıklayacağını söyledi. Fakat ne bu kirli dosyalar soruldu ne de açıklama zorunluluğu duyuldu. Sorunlar ve bunlara yönelik öfke seçimlere havale edildi.

Bu yaşananlar, işçi sınıfı üzerinden nemalanan, onun adına hesap kesenlerin suçlarının ne kadar kabarık olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. İlerici, özgürlükçü argümanlar kullananların nasıl bir diktatörlük sergiledikleri görülüyor. Sınıfın öncülerinin önünde sendikal bürokrasinin çarkının kırılması, bunun sınıfın potansiyelini açığa çıkarması, bilincini geliştirmesi, bağımsız sınıf örgütlenmesinde mesafe alınması ihtiyacına yanıt verme görevi duruyor. Zira bürokrasiyi zayıflatmak, işçi sınıfının bağımsız devrimci sınıf örgütlülüğünü güçlendirebilmekle mümkün.

Sendikalara hakim bürokratik yapı, işçi tabanının iradesini yok sayarak, engelleyerek seçimler yapıyor, yönetimlerini oluşturuyor, ayrıcalıklarını devam ettiriyor. Bunun panzehiri işçi demokrasisidir, işçilerin söz, yetki ve karar süreçlerinin parçası olmasıdır. Fabrikaların tabana dayalı, demokratik bir işleyişe kavuşturulmasıdır. Bu anlamda Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube Genel Kurulu derslerle doludur.

Şube seçimleri bir şeyin başlangıcı ve sonu değildir, sınıf mücadelesi bir bütündür. Çıkardığımız dersler doğrultusunda yürüteceğimiz faaliyetler kazanmanın yolunu döşeyecektir.

Tuzla’dan bir sınıf devrimcisi