Geçtiğimiz günlerde, epey zamandır husumetli iki sendika olan Türk Metal ve Birleşik Metal-İş’in başkan ve kimi yöneticilerinin birlikte poz verdikleri bir fotoğraf yayınlandı. Fotoğrafın Avrupa’daki uluslararası bir toplantı sırasında çekildiği ifade edildi. Çok geçmeden, “sendikal rekabet” içinde olan iki sendikanın aralarında bir protokol imzaladıkları bildirildi. Muhtemeldir ki çekilen fotoğraf, böyle durumlarda adet olduğu üzere imzaların atılmasının anısına çekilmiş.
27 Nisan tarihli Birgün gazetesindeki yazısında Aziz Çelik, tarihi anlaşma olarak nitelediği protokolün ayrıntılarını kamuoyuna duyurdu. Türk Metal henüz konuya dair hiçbir açıklama yapmış değil. Birleşik Metal-İş resmi internet sitesinde, “Metal işkolundaki iki sendika arasında tarihi bir anlaşma imzalandı” ibaresi ile protokolün başlığından daha kısa bir açıklama yaptı ve imzalanan protokolün pdf halini paylaştı. Sosyal medya hesaplarından ise Aziz Çelik’in yazısını paylaşmakla yetindi. Protokolde iki sendika; sendikal uyuşmazlıklarda, sendika seçme özgürlüğünde, sendikal demokrasi alanında, sermaye ve hükümete karşı mücadelede “ortak hareket etme” konularında karşılıklı olarak kimi taahhütlerde bulunuyorlar.
Peki ne olmuştu da metal işkolunda uzun bir süredir “kavgalı” iki sendika, “Türkiye Metal İşkolu’nda Faaliyet Gösteren Sendikalar Arasında Diyalog ve İşbirliğine Dair Ortak Anlaşma” ismini verdikleri bir protokol imzalama ihtiyacı hissetmişlerdi? Gelinen noktada sanırız protokolün içeriğinden çok sorulması gereken en kritik soru bu.
***
Türk Metal’e dair fazla söze gerek yok. Zira görüldüğü kadarıyla Birleşik Metal-İş ile imzalanan protokol onların şahsında yok hükmünde. Konuya dair tek kelime etmek bir yana, Birleşik Metal-İş’in “tarihi” olarak gördüğü protokolü haberleştirme ihtiyacı bile hissetmemişler. Ama protokol ile doğrudan bağlantılı olarak bir gelişmeyi 23 Mayıs tarihinde ilan etmişler: “...Bir süredir devam eden üyelik müzakerelerimiz olumlu sonuçlandı ve sendikamız artık dünya genelinde IndustriALL Global Union üyesi oldu. IndustriALL 140 ülkede 50 milyondan fazla çalışanı temsil eden dünyanın en büyük sendikal birliği olarak biliniyor. Bu mutlu olayın, başta üyelerimiz olmak üzere tüm dünyadaki emekçilere hayırlı olmasını diliyoruz.” Türk Metal IndustriALL üyeliğine kabul edilmesini “müjdelediği” açıklamasında Pevrul Kavlak’ın şu sözlerini de aktarıyor: “Üyelik sürecimizde bizlerden desteğini esirgemeyen, gerek ülkemizden, gerekse yurtdışından tüm dostlarımıza teşekkür ediyorum.” (Alıntılar Türk Metal Sendikası resmi web ve sosyal medya sayfalarından...)
Türk Metal’in uzun bir süredir IndustriALL üyeliği başvurusu yaptığı ve IndustriALL üyesi olan Birleşik Metal İş’in muhalefeti nedeniyle bu üyeliğin kabul edilmediği biliniyor. 1980 askeri darbesinde, darbeyi desteklemek ve uluslararası sendikal mücadele ilkelerini ihlal ettiği gerekçesi ile IndustriALL önceli örgütlerin üyeliğinden çıkarılan Türk Metal’in, bu anlaşmanın ardından tekrar üyeliğe alındığı anlaşılıyor.
Türkiye’de üye sendikaları temsilen IndustriALL’in icra kurulunda tek asil icra kurulu üyesi olarak yer aldığı ifade edilen Türk-İş’e bağlı Tes-İş Sendikası Genel Başkanı Ersin AKMA’nın, Türk Metal’in IndustriALL üyeliğinin konuşulduğu ve kabul edildiği oturumda yaptığı konuşma, “tarihi anlaşma” olarak ifade edilen protokolün mantığını anlamak açısından oldukça işlevseldir:
“Türk Metal Sendikasının üyelik başvurusu uzun zamandır gündemimizde bulunmaktadır. Türk Metal Sendikasının gerek sendikal yapısı gerekse sendikal politika alanında son yıllarda büyük bir ilerleme gösterdiğinin ve Türkiye’nin örgütlenmede öncü sendikası olduğunun altını çizmek isterim.
Türk Metal Sendikası 200.000 üyesi ile sektörün en büyük sendikasıdır. Kendileri geçen yıl sektörün ikinci büyük sendikası olan ve aynı zamanda IndustriALL’a üye olan Öz Çelik-İş Sendikası ile bir iş birliği anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma sektörde son derece başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.
Türk Metal Sendikası son olarak, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile benzer bir anlaşma imzaladı. Yönetim Kurulumuzun Türk Metal ile ilgili en son görüşmelerinde iki sendika arasında bir anlaşma olması halinde üyeliğe kabul edileceği konusunda bir eğilim oluşmuştu.
Yeni imzalanan söz konusu anlaşmada, “Birleşik Metal-İş Sendikasının, anlaşmanın imzalanmasının ardından, Türk Metal Sendikasının IndustriALL Küresel Sendika ve IndustriAll Avrupa Sendikasına üyeliğini destekleyeceği” açık bir biçimde ifade edilmektedir.
Diğer yandan IndustriALL’un Türkiye’de 4 konfederasyona bağlı 19 üyesi bulunmaktadır. Üç konfederasyona bağlı 15 sendika şu ana kadar yazılı olarak, Türk Metal’in üyeliğini desteklediklerini ifade etmişlerdir. Şu ana kadar herhangi bir itirazın olmadığını da kaydetmek isterim.” (TES-İŞ Sendikası resmi web sayfası, konuyla ilgili haber, vurgular bize ait.)
***
Arada sorduğumuz soruyu tekrar soralım. İki sendika arasında imzalanan “tarihi” protokol hangi ihtiyaç üzerinden gündeme geldi? Görüldüğü kadarıyla protokolü gerekçelendirme işi ilk kez ve sadece Aziz Çelik tarafından yapılmış ve sendikal mücadele alanında var olan tablo üzerinden abartılı bir niyet belirtisi olmuş. Hatta protokolde yer alan sendikal tercihlerde referandum ibaresi sendikal mücadele tarihinde “devrim” olarak nitelenmiş:
“... anlaşma metni metal işkolunda uzun bir tarihi geçmişe dayalı sendikal uyuşmazlıklar ve rekabete son vermeyi, işverenlere ve hükümet baskılarına karşı ortak hareket etmeyi ve işçilerin sendikal tercihinin özgür biçimde oluşmasını öngörüyor. Anlaşmanın en önemli ve yaşamsal düzenlemesi referandumun sendika seçme özgürlüğünün bir parçası olarak kabul edilmesi oldu.”, “Birleşik Metal-Türk Metal anlaşmasıyla ilk kez referandum kabul edilmiş oldu ve uygulama imkânına kavuştu. Bu yetki uyuşmazlıkları açısından devrim niteliğinde bir adımdır.” (Birleşik Metal-İş ve Türk Metal arasında tarihi anlaşma, Birgün, 27 Mayıs 2019.)
Aziz Çelik’in yazısının, yersiz abartmalar bir tarafa, maddi bilgi hataları içerdiğini belirtmekte fayda var. Zira aynı kapsam ve içerikte bir protokol, IndustriALL gözetiminde, Ocak 2018’de Çelik-İş ve Türk Metal arasında imzalanmış bulunuyor. Tekstil işkolunda benzer bir protokol, Mart 2018’de DİSK Tekstil, Teksif, Deriteks ve Öz İplik-İş tarafından imzalandı. Zaten aynı ülkede aynı işkolunda bulunan sendikalar arasında bu tür protokollerin imzalanmasının IndustriALL tarafından özel olarak talep edildiği bilinmektedir. Yani sendikaların yan yana gelerek “yaşanan sorun alanlarını” tartışıp karşılıklı bir protokole bağladıkları bir süreç yok. Konu daha çok bir prosedürün yerine getirilmesinden ibaret. Zira Türkiye’de mevcut sendikalar ve sendikal bürokrasi gerçeği karşısında, özellikle söz konusu Türk Metal ise “tarihi protokollerin” hiçbir anlamının olamayacağı, birçok tecrübeyle sabittir.
Aynı işkolunda bulunan iki sendikanın “aralarındaki anlaşmazlıkları” çözme, bunu oluşturulan protokol ile bir güvenceye bağlama ve sermaye karşısında ortak mücadele etme konusunda adım atması elbette önemli bir gelişme olurdu. Sınıfı, sınıf mücadelesini bölen, güçten düşüren sendikal bölünmüşlük, parçalı tablo elbette kabul edilebilir değildir. Sınıfın birleşik mücadelesini yaratma konusunda atılacak adımlar elbette anlamlıdır, hangi bakış, anlayış ve talep üzerinden gerçekleştiği önemli olmakla birlikte. Ancak bu protokolde “kazın ayağının öyle olmadığı” çok açık. Hatta imzalanan protokolün güncel sendikal mücadeleye dair kaygının ürünü olduğunu düşünmek dahi oldukça güç. Yukarıda yaptığımız alıntıların bunu yeteri kadar ifade ettiği kanısındayız.
Diyelim ki güncel sendikal mücadelenin sorunları üzerinden imzalanan bir protokol ile karşı karşıyayız. Bunların masa başında konuşarak birtakım maddeleri alt alta sıralayarak çözülebilecek sorunlar olduğunu düşünmek, sınıf mücadelesi ilkelerine yabancılaşmak dışında bir anlam ifade etmez. Zira sendikal uyuşmazlıklar, aynı işkolunda farklı sendikaların bulunması gerçeği, sınıf mücadelesinin, aynı anlama gelmek üzere sınıfın bilinç ve örgütlülük düzeyinin zayıflığı koşullarında sendikal bürokrasinin güçlü etkisinin dışavurumudur. Sınıf mücadelesinin sendikal alanda nesnel ihtiyacı farklı sendikalar değildir. Doğal olarak çözümü de sendika yöneticilerinin masa başı protokollerinde değildir. Sendikalara ve sendikal mücadeleye dair birçok vesileyle kalem oynatmış bir yazar olarak Aziz Çelik’in bunları bilmediğini elbette düşünmüyoruz.
Ancak “metal işkolunda uzun bir tarihi geçmişe dayalı sendikal uyuşmazlıklar”ın ortadan kalkmasının, ancak metal işçilerinin tabandan oluşacak hareketi ve birlikteliği ile sermayeye karşı olduğu kadar, “sendikal uyuşmazlıklar”ın zemini olan bürokratik sendikal anlayışları da hedefleyen mücadelesinin güçlenmesi sayesinde olanaklı olabileceğini vurgulama ihtiyacı hissediyoruz.
***
Yine de Birleşik Metal-İş yöneticilerine birkaç soru sormanın ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. İmzaladığınız bu “tarihi anlaşma” metal işçisinin hangi mücadele ihtiyacı üzerinden gündeme gelmiş bulunuyor? Türk Metal ile aranızda bulunan “sendikal rekabet” ve “gerilimlerde” nasıl bir mesafe alındı da böyle bir protokol imzalama gereği duydunuz? Geçmişte Türk Metal’e yönelttiğiniz eleştirilerin hangisinde değişimler yaşandı? Yoksa siz de TES-İŞ başkanının söylediği “Türk Metal Sendikasının gerek sendikal yapısı, gerekse sendikal politika alanında son yıllarda büyük bir ilerleme gösterdiğini ve Türkiye’nin örgütlenmede öncü sendikası olduğunun altını çizme” düşüncesine katılıyor musunuz? Türk Metal’in MESS güdümünde bir sendika olduğu gerçeğine ne oldu?
Sorduğumuz sorulara bir cevap gelir mi bilemeyiz. Bizim tablodan çıkarttığımız sonuç şu: Türk Metal’in kendine uluslararası meşruiyet sağlamak ve söz söyleme alanı açmak niyetiyle IndustriALL üyeliği talebi karşısında, bir engeli aşmak için imzaladığı protokol gerçeği var. Diğer yanda buna dolgu malzemesi olan ve sendikal mücadelenin gerçek zemininde hiçbir karşılığı olmayan protokole “tarihi” nitelemesi yapan Birleşik Metal-İş. Denilebilir ki Türk Metal’in tutumları karşısında IndustriALL’in denetimi bir basınç kaynağı, önemli bir yaptırım gücü olabilir. Olup olmayacağını görmek için çok bekleneceği kanaatinde değiliz. Ama işçi sınıfının tabandan birleşik mücadelesi ile çözüme kavuşturabileceği sorunlar karşısında IndustriALL denetimi gerekli görülüyorsa eğer, ikide bir “kararlı mücadele” açıklamaları yapanların tutarlılıklarını ve metal işçilerine güvenlerini sorgulamak gerekir.
Protokol maddelerinde yer alan; uyuşmazlıkların çözümü, sendika seçme özgürlüğü, sendikal demokrasi, sermayeye karşı mücadelede ortaklaşma gibi konularda Türk Metal’in kirli tarihi ortada. MESS güdümünde bir sendika olması gerçeği ve uygulamalarında zerre kadar bir değişim bulunmuyor. Doğal olarak referandum üzerine yapılan güzellemelerin de bir karşılığı bulunmuyor. Zira protokolde referandum maddesi, örgütsüz fabrikalar için geçerli ve Türk Metal’in olası istifalara karşı kendini bir yanıyla güvenceye alması olarak bile okunabilir. Öyle okunduğunda da protokol Türk Metal’in elini güçlendirmek dışında bir anlam ifade etmez. Zira Türk Metal tabanında biriken öfke ve sendika değiştirme isteği tüm bastırma girişimlerine rağmen bir türlü engellenemiyor. Yani bu konuda en “muzdarip” sendika Türk Metal’dir desek yeridir. Şimdi bu “tarihi” protokol vesilesiyle Birleşik Metal-İş bürokratları neyin güvencesini veriyorlar? Türk Metal’e öfke duyup sendika değiştirme iradesi gösteren işçiler sendikaya geldiğinde ne denecek? Protokol var kabul edemeyiz mi denilecek? Çelik-İş ile imzalanan protokol sonrası TOFAŞ ve Dytech gibi fabrikalarda yaşanan gelişmeler ve işçi kıyımı bu konuda yeteri kadar açıklayıcıdır sanırız.
***
Türk Metal’de bir değişim yok fakat Birleşik Metal-İş bürokratları son dönemde hayata geçirdikleri bir dizi icraatlarla ciddi değişim içinde olduklarını, giderek Türk Metal’leşme yolunda önemli adımlar attıklarını gösteriyorlar. Adnan Serdaroğlu’nun despotik yönetimi güçleniyor. Genel kurul süreçleri koltuk kavgalarının ayyuka çıktığı alanlar haline geliyor. Temsilciler görevden alınıyor, patronlarla el ele verilerek işten attırılıyor. Birleşik Metal-İş bürokratları, sendikal demokrasi adına ne varsa üzerinde tepiniyorlar. Yukarıdan emirlerle görevden alınan temsilcilerin yerine atama usulü temsilciler getiriliyor. Hatta iş o noktaya kadar vardırılıyor ki İstanbul 1’nolu Şube Genel Kurulu’nda başkanlığa aday olmuş birisinin kürsüden konuşma yapma hakkının olmadığı, bizzat genel başkan tarafından ifade ediliyor. Durduğu yerden bağımsız olarak başkanlığa aday olan birinin kendini ifade etme hakkı, en sıradan burjuva ilişkiler içinde bile doğal iken, bu bürokratlar tarafından kabaca engellenmeye çalışılıyor. Daha da uzatılabilir elbette.
Tüm bu olanlar dün değil ama bugün böylesi protokoller üzerinden Türk Metal’le yan yana gelinmesini anlaşılır hale getiriyor. Giderek aynılaşıyorlar ve aynı yerde buluşuyorlar. Sendikal demokrasiyi neredeyse hiçbir aşamada uygulamayan Türk Metal ve son yıllarda onunla yarışacak dayatmalarda bulunarak geçmiş tüm değerleri yerle bir eden Birleşik Metal-İş bürokratlarının karşılıklı protokol imzalayarak birbirlerine söz vermeleri mizah konusu olabilir. Ama sınıf mücadelesi açısından hiçbir samimiyet taşımamaktadır. Er ya da geç metal işçilerinden de gereken yanıtı alacağından kimsenin kuşkusu olmasın.