Gazeteci-yazar Fehim Taştekin ARTI TV’de Kemal Göktaş’ın sunduğu “Medya Kritik” programına konuk oldu. Türkiye’nin ABD ve Rusya ile kurduğu ilişkilere, Ukrayna politikalarına dair değerlendirmelerde bulunan Taştekin, Türk sermaye devletinin son dönemde hem Akdeniz hem de Karadeniz'de üstlendiği rol konuşuldu.
“Türkiye, Rusya’nın çok hassas olduğu bir krizde bayraktarlık yapıyor”
Ukrayna'da yaşanan Donbass krizinde Türkiye’nin tutumunu yorumlayan Taştekin, şunları ifade etti:
“Bir tarafta ABD ve AB'yi dengelemek için Rusya'yı, Rusya'yı dengelemek için NATO'yu kullanmak isteyen Türkiye, Kremlin'e çok kritik işbirliği alanları açtı. Rusya'ya bu kadar el vermiş bir ülke, Rusya'nın çok hassas ve doğrudan içinde olduğu bir krizde bayraktarlık yapıyor. Bu bayraktarlık çift taraflı; hem SİHA veriyor, hem davanın bayraktarlığını yapıyor. Ben buna 'çevrilmesi çok zor bir top' diyorum, bu top kaleye gidiyor, gitti bile. Bu kadar riskli bir manevrayı yapmalarının aslında mantıki bir izahı yok. Burada çok keskin bir durum var: Kırım ilhak edildi, referandumla Rusya'ya bağlandı. Rusya diyor ki, 'Siz Kosova'yı tek taraflı tanıdınız, ben o zaman size 'Bunu yapmayın, kötü bir emsal oldur' dedim, dinlemediniz. Sonra BM'ye gitti mevzu ve orada da Kosova'nın tek taraflı bağımsızlığının hukuka uygun olduğuna karar verildi. Bu benim için emsaldir. Kırım da referandumla Rusya'ya balanma yönünde irade beyan etti. Bu karara göre, olay meşrudur. Bundan sonra Kırım benim toprak bütünlüğüm içerisindedir.' Bu Rusya'nın yürüttüğü ve ABD'ye 'şahmat' dediği bir durum var burada. Bunun tarihsel boyutları da var.”
“Başkalarının bahçesinde yeni arızalar”
Türkiye'nin, Kırım'daki gelişmeleri gündemleştirdiğini belirten Taştekin, “Kırım Platformu kurulacak, ağustosta ilk zirvesi Kiev'de yapılacak ve Erdoğan bir anlamda bunun sözcülüğünü yapar gibi davranıyor.” diyerek şöyle konuştu:
“Rusya bunu kolaylıkla geçiştirmez, geçiştirmedi de zaten. Anında, turistlerin tam geleceği sezonda uçuşları durdurdular. Beri tarafta askeri işbirliği var. Hiçbir ülke Ukrayna'yla böyle bir ilişkiye girmiyor. Çünkü Rusya'yla onların da ilişkileri var, onların ilişkileri Türkiye kadar da değil üstelik. 'Ukrayna'nın toprak bütünlüğü' diyorlar, NATO tatbikat yapıyor tamam ama kimse SİHA satmıyor, askeri ortak üretim anlaşmaları yapmıyor. Bizim komutanlar gidiyor, Ukrayna'da karargâh geziyorlar, Karabağ senaryosunu Kırım'a, Donbass'a taşır mıyız, taşımaz mıyız tartışmasına yol açıyorlar. Bunun bir bedeli olur. Bu kadar göstere göstere Rusya'nın çok hassas olduğu arka bahçesine girmek karşılıksız bırakılmaz, onu anlamak ve görmek lazım. ABD de Erdoğan'ın uzattığı bu şeyi havada kapmadı. Hâlâ Biden aramadı. Putin'le görüştü ama krizde katalizör görevi üstlenen Türkiye'yi henüz aramış değil. Türkiye, başkalarının bahçesinde oyun oynayarak mevcut dış ilişkiler ağında yeni arızalar açmaya devam ediyor.”
“Biden’ın tutumu Erdoğan’da korku yaratıyor”
Kemal Göktaş'ın, "Erdoğan neden ABD'ye yaranmaya çalışıyor?" sorusunu da yanıtlayan Taştekin, şöyle konuştu:
“Her ne kadar halkın çoğunluğunun oyunu almış hükümet, en yerli, en milli hükümet söylemlerini kullansalar da Erdoğan, siyasi iktidar yolculuğunu ABD’ye borçlu. ABD’nin desteğiyle yolunun açıldığını biliyor, geldiği yolu bildiği için o yolun kapanması ona bir gidiş bileti hissiyatı yarattı ve panik halinde, sürekli olarak siyasi refleks geliştiren bir iktidar var. Türkiye’nin stratejik değeri hiçbir zaman ABD tarafından göz ardı edilemez anlayışıyla hareket ediyorlardı. Halkbank davası o kadar önemli ki Erdoğan S-400’leri gömmeye hazır, her ne kadar Rusya ile süregiden bir anlaşma olsa da. Halkbank davasından çıkabilecek olası sonuçlar ve Biden’ın tutumu Erdoğan’da korku yaratıyor. Yani iktidara karşı, çok amiyane tabirle, ipini çekme mevzusu. Aslında şu anda ABD de, AB de bu noktada değil. Çalışmayı tercih ediyorlar. Ama hangi koşullarda çalışmayı tercih ediyorlar? Eli ayağı bağlanmış, sürekli taviz vermeye hazır bir Erdoğan’la çalışıyorlar. Bu onlar için de önemli. Devletler çıkarlarına bakıyor, itibar mevzubahis değil. AB’nin değerli, ABD’nin insan hakları ve demokrasi hassasiyeti değil tabii ki. Montrö’yü kim çöpe atabilir Türkiye’de? Erdoğan ben buna hazırım diyor. Yani bu çok kıymetli değil mi ABD açısından? Normalde hiçbir iktidar bunu ağzına alamazdı. Siyasi ve stratejik bir akıl kalmadı.”
Kaynak: Artı Gerçek