Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, Cumhurbaşkanı Montrö Sözleşmesi’ni teknik olarak feshedebilir açıklaması tartışmalara yol açtı. Bu arada Deniz Kuvvetlerinden Tuğamiral Mehmet Sarı’nın bir tarikat evinde sarıklı ve cüppeli fotoğrafları ortaya çıktı. Bu iki gelişme üzerine tartışmalar sürerken, emekli 104 amiral bir bildiri yayımladı.
Montrö Sözleşmesi’nin “milli çıkarlarımız” açısından önemi, “cüppeli amiral” ve “Atatürk ilke ve devrimleri” üzerinde duran bildiri, Cumhur İttifakı cephesinden büyük bir öfkeyle karşılandı ve darbe demagojisine konu edildi. Dört koldan peş peşe kudurgan açıklamalar yapıldı, tehditleri savruldu.
Emekli amiraller “millet iradesini ve Recep Tayyip Erdoğan’ın dik duruşunu hazmedemeyen darbe seviciler” olarak suçlandılar. Milli Savunma Bakanlığı, bildirinin demokrasiye zarar verdiğini, düşmanları sevindirdiğini söyledi ve imzacıları ‘‘hırs, ihtiras ve emeller içinde” olmakla suçlandı. Faşist Bahçeli, amirallerin rütbelerinin sökülüp emekli maaşlarının kesilmesini istedi. Yandaş basın bildiriyi “darbe bildirisi” olarak servis etti. MÜSİAD bildiriyi gaflet olarak niteleyip “gereğinin ziyadesiyle yapılacağına olan inancı”nı belirtti. Irkçı Perinçek ise imzacıları ABD-NATO’cu ilan etti.
Benzer açıklamalar birbirini izledi. Ordu ve polis teşkilatına “devletimizin ve hükümetimizin yanındayız” açıklamaları yaptırıldı. Yüzlerce dernek ve vakıf, onlarca üniversite, yüzü aşkın oda, sendika ve federasyonların, amirallerin bildirisine ilişkin suç duyurusunda bulunmaları sağlandı.
Erdoğan bildiriyi “art niyetli bir girişim” olarak değerlendirdi ve “daha iyisi için imkân bulana kadar” Montrö Sözleşmesi’ne bağlı kalınacağını söyledi. Aykırı sesler çıkaranları sinsi amaçlar gütmekle suçladı ve CHP’nin işin merkezinde bulunduğunu ileri sürdü. Tehditler savurup muhalefete saldırdı.
Akşener’in amiralleri “zevzek” olarak nitelemesi, genelde düzen muhalefetinin sinik tutumu, AKP iktidarının operasyonlarını kolaylaştırdı.
İktidarın güç gösterisi
Avrasyacı ve ulusalcı-kemalist olarak bilinen amirallerin bildirisi, AKP-MHP iktidarı tarafından güç gösterisinde bulunma, darbecilik ve “beka” sorunu üzerinden yeni bir saldırı dalgası için bir fırsat olarak değerlendiriliyor.
Açıklamanın iktidarı tehditler eşliğinde güç gösterisine yöneltmesinin bir dizi nedeni var. Yeni bir anayasanın yapılmak istendiği bir dönemde, amirallerin “anayasanın temel ilkeleri” üzerinden laiklik vurgusu, “Atatürk’ün Türkiye’ye çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşma çabaları”nın kınanması, “cüppeli amiral” şahsında ordunun cemaat ve tarikatlarla olan ilişkilerine gösterilen tepki, öfkenin nedenleri arasında.
Daha önemli bir neden ise, Montrö Sözleşmesi’nin kaldırılmasına yönelik tartışmalar karşısında alınan tutumdur. Bunun, Karadeniz’de tehlikeli gelişmelerin yaşandığı bir süreçte cereyan etmesi, yaşananlara ayrı bir anlam kazandırmıştır. Gerici-faşist iktidar Montrö Sözleşmesi konusunda ABD’nin taleplerine uygun adımlar atma ihtiyacı duymaktadır. “Darbe girişimi” sahtekârlığıyla bu gerçeğin üstü örtülmeye çalışılmakta ve bildirinin istismarı üzerinden saldırıları tırmandırılmaktadır.
Bir yanda batağa saplanan ekonomi, TL’nin sürekli değer kaybetmesi, büyüyen sosyal sorunlar, tırmanan işsizlik, derinleşen yoksulluk ve eşitsizlik, bunaltıcı bir baskı ve terör... Öte yanda erimekte olan kitle tabanı, kaybedilen meşruiyet, içinde debelenilen yolsuzluk, hırsızlık ve hukuksuzluk çukuru ve dışardaki açmazlar... Her bakımdan tükenmekte ve seçimle iktidarda kalma imkanlarını yitirmekte olduğu için, içerde gündem değiştirmek, gerçekleri gizlemek, sorunların üstünü örtmek, Millet İttifakı’nı dağıtacak adımlar atmak vb. için çırpınıyor. İflas ettiği dış politika alanında düne kadar düşman olduklarına “beyaz sayfa” açmaya çalışıyor.
Dinci-faşist iktidar özellikle ABD ve AB’yle ilişkilerini düzeltmek için büyük bir çaba harcıyor. Kendilerine dokunulmaması ve toplumsal muhalefete uygulanan terör konusunda susmaları karşılığında ABD ve AB’nin taleplerini karşılamaya hazır görünüyor. AB ve ABD’nin de “demokrasi ve insan hakları” konusunda Erdoğan’ı rahat bırakacağı görülmüş bulunuyor. Onlar “demokrasi ve insan hakları”nı sadece bir istismar aracı olarak kullanıyorlar.
Karadeniz’de gerilim ve ABD’nin talebi
Yayınlanan bildiri üzerinden kudurganlık tırmandırılırken, Ukrayna-Rusya gerilimi ve bunun Türkiye’ye muhtemel yansımaları da gündeme oturdu.
Bu gelişmelerin, ABD ve NATO’nun Ukrayna’da hummalı çabalarını yoğunlaştırdığı ve Türkiye’yi de buna dahil etmek istedikleri bir evrede yaşanması dikkat çekicidir. Emekli amirallerin bildirisinin bunun ardından gelmesinin bir rastlantı olup olmadığını bilmiyoruz. Ama emekli Tuğamiral Türker Ertürk’ün “... özellikle de Montrö konusunda deneyimleri, bilgileri, tecrübeli olan insanlar bazı tehlikeler konusunda topluma bir açıklamada bulunuyor” sözleri bazı somut bilgilere dayanıyor olabilir. Bu konuda “tecrübeli” olan amirallerin kulaklarının delik olduğu unutulmamalıdır.
Rusya ile Ukrayna arasında Donbass bölgesinde sürmekte olan gerilim şiddetleniyor. Ukrayna Genelkurmay Başkanı 30 Mart’ta bir dizi bölgeye yığınak yaptıklarını, orduya savaş hazırlığı emri verildiğini açıkladı. Emperyalistlere “Rusya’ya baskıyı artırın” çağrısı yapıldı. NATO ülkelerinden, özellikle ABD’den destek talep edildi. ABD ve NATO’nun da Rusya’yı hedef alan saldırgan açıklamaları arttı. Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba ile ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Donbass ve Kırım’daki güvenlik üzerine telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Ukrayna’nın Donbass Temas Grubu’ndaki Temsilcisi Arestoviç, NATO’nun “Defender Europe 2021” tatbikatının Rusya’ya karşı savaşa hazırlık amacıyla yapıldığını ifade etti. Rusya’ya karşı caydırıcı bir güç olarak kurulan Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti’nin komutasını da Türkiye üstlenmiş bulunuyor. 6 bin 400 askerden oluşan bu güce, TSK 4 bin 200 askerle katılıyor.
Rusya da askeri güçlerini Ukrayna sınırlarına kaydırıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, bölgede savaş başlatma girişimlerinin Ukrayna’nın yerle bir olmasına yol açabileceğini söyledi.
Tüm bu gelişmeler Montrö’yü yeniden gündeme taşıdı. Zira savaş filolarının boğazlardan geçmesi bu anlaşmaya bağlı. 2008’deki Gürcistan-Rusya savaşında ABD, 6. Filo’ya bağlı savaş gemilerini “insani yardım” adı altında boğazlardan geçirmek istemişti. Rusya’nın karşı çıkmasıyla Türkiye ABD’ye, bunun Montrö Sözleşmesi’ne uygun olmadığı cevabını vermişti. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi İvanovski de, “Montrö konusunda Rusya ve Türkiye’nin tutumları yüzde yüz aynıdır. Bu anlaşmanın çağdaş dünyanın gereklerine uygun bir anlaşma olduğuna inanıyoruz. İki ülke de, Montrö’nün tam olarak uygulanması gerektiğini savunuyor” açıklamasını yapmıştı.
Amerika uzun bir dönemdir Montrö Sözleşmesi’nin feshedilmesini istiyor. Bildiriyi imzalayan ve açılan soruşturma kapsamında ifadeye çağrılan Emekli Koramiral Atilla Kıyat, 2019 yılında Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk’e, ABD’nin Montrö konusundaki tutumunu ortaya koyan dikkat çekici bir açıklamada bulunmuştu. ABD’nin Ankara büyükelçisi James Jeffrey’in 2009’da kendisini ziyaret ederek “Montrö’yü delme” fikrini dayattığını söylemişti. Buna karşı çıktığını belirten Kıyat, buna “itiraz eden askerler kumpas mağduru oldular” demişti.
ABD büyükelçiliği Temmuz 2020’de de sosyal medyada yine aynı konuda bir başka dikkate değer paylaşımda bulunmuştur: “Çok sayıda ortak, dost ülke, Karadeniz’deki ExerciseSeaBreeze adlı tatbikatta birlikte yer aldı. Tüm bu milletlerin, Karadeniz’in dünyanın tüm milletlerine açık ve serbest olması umuduyla 20.si gerçekleştirilen tatbikatta bir araya geldiğini görmek son derece etkileyici.”
Tüm bunlar, NATO ve ABD’nin Karadeniz’de serbest dolaşabilmesi için Montrö’den çıkılmasını Türkiye’ye dayattığını göstermektedir. Dolayısıyla bildirinin imzacısı amirallerin gözaltına alınması aynı zamanda ABD’ye yaranmayı hedefleyen bir operasyondur. Orduda Avrasyacı ve ulusalcı subayların tasfiye edilmesi, Amerikan çıkarlarıyla uyumlu ve AKP iktidarının ABD’nin taleplerine yanıt verecek adımlarına engel oluşturmayacak bir TSK, Erdoğan iktidarı için önemlidir.
Bununla birlikte Montrö Sözleşmesi’nin iptali kolay değil. Nitekim Erdoğan da henüz bunu düşünmediklerini açıklamak zorunda kaldı ama açık kapı bırakmayı da ihmal etmedi. Zira dinci-faşist rejim 7 Nisan’da uygulamaya konulan yaptırımlar ve S400 ve Halkbank üzerinden yeni tehditlerle yüzyüze. Çözümsüz sorunlarına rağmen iktidarını koruyabilmesi ABD’nin desteğini almasını gerektiriyor. Ukrayna üzerinden karşı karşıya gelen ABD ve Rusya arasındaki gerilimde Türkiye’ye ABD’ye hizmet çerçevesinde özel bir rol düşüyor ve ABD bunu açıkça dile getiriyor. Tüm cephelerde büyük bir sıkışmışlığı yaşayan gerici-faşist iktidar, ABD’nin taleplerine yanıt vererek ömrünü uzatmak istiyor ve buna uygun adımlar atıyor. Bugün yürütülmekte olan operasyonlar, önümüzdeki süreçte ABD emperyalizmine bu kez Karadeniz üzerinden yeni düzeyde bir uşaklığı kolaylaştırmak içindir.