Emperyalist ABD rejiminin başı Donald Trump, Twitter hesabından yaptığı açıklamada IŞİD şefi Ebu Bekir el Bağdadi’nin öldürüldüğünü ilan etti. İddiaya göre cihatçı katillerin şefi, Amerikan askerlerinin eline düşmemek için bir tünelde bomba patlatarak intihar etti.
Propaganda amaçlı çekilen bir fotoğraf eşliğinde olayı duyuran Trump, bir de ‘teşekkür listesi’ yayınladı. Listede adı geçen Rusya, IŞİD şefinin öldürüldüğüne dair yeterli kanıtlara ulaşılamadığını açıkladı. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından yapılan açıklamada; “Ordumuz ilave bulgular üzerinde çalışıyor ama ABD’nin söylediklerinin çoğunu halen teyit edemiyor” ifadeleri yer aldı. Teşekkür listesinde adı geçen Suriye yönetimi, Trump’ın açıklamasını ciddiye bile almadı. Teşekkür listesinden kendine pay çıkarmaya çalışan taraf ise AKP-saray rejimi oldu.
Trump zafer ilan etse de IŞİD şefinin öldürüldüğü iddiası halen tartışmalı bulunuyor. Nitekim el Bağdadi’nin öldürüldüğüne dair iddialar daha önce de defalarca dile getirilmişti. Kaldı ki iddia doğru olsa da cihatçı caniler belası ortadan kalkmayacak. Bu olayın dikkat çekici yanı ABD ile Ankara’daki işbirlikçileri tarafından propaganda malzemesi yapılmasıdır. Oysa bu iki güçle Körfez şeyhleri cihatçı terörün hem yaratıcıları hem finansörleri hem hamileridir. “IŞİD’e karşı savaş” zırvalarıyla gündemi meşgul etseler de cihatçıları halklara karşı fütursuzca kullanmaya devam ediyorlar.
Emperyalistlerin imalatı bir veba
Geçen seçimlerde Trump’un rakibi olan Hillary Clinton, IŞİD’in ABD tarafından imal edildiğini itiraf etmişti. Nitekim ABD ile bölgedeki suç ortaklarının cihatçılara verdikleri destekle ilgili sayısız kanıt da var. Bu yeni bir durum değil elbet. 1970’li yılların sonunda Afganistan’da sahaya sürülen cihatçı terör 40 yıldır emperyalist-siyonist güçlere hizmet ediyor. Kimi zaman denetim dışına çıkan bazı gruplar olsa da cihatçı çetelerin bu uğursuz hizmetleri kesintisiz şekilde sürüyor. Suriye, Irak, Yemen, Libya gibi ülkelerin halkları bu vebanın ağır bedellerini halen ödüyorlar.
2011’den bu yana dünyanın 80’i aşkın ülkesinden devşirilen on binlerce tetikçiyi Suriye’ye taşıdılar. İsimleri farklı olsa da zihniyetleri-vahşilikleri IŞİD’le aynı olan silahlı gruplara destek verilmesi, “teröre karşı savaş” iddiasının yalana dayalı iğrenç bir propagandan ibaret olduğunu gözler önüne seriyor. Cihatçılar hem tetikçilik yapıyor hem dinci-mezhepçi ayrımları körükleyerek halklar arası düşmanlığı körüklüyorlar. Yani her icraatlarıyla emperyalist-siyonist güçlerle bölgedeki işbirlikçilerine hizmet ediyorlar.
Suriye ile müttefiklerinin cihatçılara karşı giriştikleri bütün önemli saldırılar emperyalistler tarafından engellenmek istendi. “Esad yönetimi kimyasal silah kullandı” iddiaları eşliğinde hazırlanan asparagas videolar da cihatçıları koruma çabasından başka bir şey değildi. Emperyalist-siyonist güçlerin defalarca Suriye’yi bombalamasının temel nedenlerinden biri de IŞİD’le ikizlerini korumaktır. Cihatçıların kontrolden çıkmasından kaygı duyulsa da, emperyalist merkezlerde olası intihar saldırılarını önleme çabası olsa da ne ABD ne bölgedeki işbirlikçileri bu çetelerin ortadan kaldırılmasını ister. Nitekim Amerika da AKP-saray rejimi türünden işbirlikçileri de halen cihatçı çetelerin temel dayanağı durumundalar. Bundan dolayı Trump’ın propagandaya dayalı “teröre karşı savaş zırvaları” ciddiye alınmıyor.
Hem koruyor hem kullanıyor
Trump’ın teşekkürlerine mazhar olan AKP-saray rejimi, bunu fırsat bilip kendine pay çıkarmaya çalıştı. Bir kez daha “IŞİD’e karşı savaş” demagojisine sarılan saray rejiminin gerçekleri tersyüz eden söylemlerine kulak asan olmadı. Zira sekiz yıldan beri isimleri farklı olsa da zihniyet-vahşet konusunda benzeşen onlarca grubun bir numaralı destekçisi AKP-MHP koalisyonudur. Körfez şeyhlerinin kısmen geri çekilmesinden sonra, cihatçı terörün esas sponsoru bu koalisyondur. İdlib’de bulunan on binlerce cihatçının esas dayanağı da saray rejimidir. Diğerlerinin rolü artık tali plandadır.
Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da cihatçıları kullanan Türk sermaye devleti, bu çetelerin on binlercesini halen Kürt halkına karşı kullanıyor. Sadece İdlib’de değil Afrin işgalinde de “barış pınarı” diye adlandırılan son işgal saldırısında da bu çeteleri kullanan saray rejimi, Suriye topraklarının bir kısmını ilhak etme planlarını da bu çetelere dayanarak uygulamaya çalışıyor. Cihatçı çetelere ideolojik yakınlığı da dikkate alındığında, AKP-saray rejiminin “IŞİD’e-teröre karşı savaş” iddiasının kaba riyakarlıktan öte bir anlam taşımadığı kolaylıkla görülür.
Vebadan kurtulmak için…
ABD ile işbirlikçileri 1978 yılından beri “cihatçı terör sopası”nı Ortadoğu halklarına karşı kullanıyorlar. Bundan vazgeçmeleri için ortada hiçbir geçerli sebep bulunmuyor. IŞİD’in vahşetleri ise onları zerre kadar ilgilendirmiyor. Afganistan işgali CIA imalatı Taliban yönetimini yıkma bahanesine dayandırıldı. Irak işgalinin bir gerekçesi de Saddam Hüseyin rejiminin El Kaide ile ilişkisi olduğu yalanıydı. “IŞİD’e karşı savaş” zırvaları ise ABD ordusunun Suriye topraklarını işgal etmesinin gerekçesi sayılıyor. Göründüğü üzere emperyalist saldırganlığın esas gerekçesi -kendileri tarafından yaratılan- “cihatçı terör örgütleri”nin varlığına dayandırılıyor. Yani cihatçı terör hem emperyalistlerin imalatı hem emperyalist saldırganlığın gerekçesi sayılıyor.
Her iki boyutta bu vebanın bedelini halklar ödüyor. IŞİD vahşetine maruz kalan halklar, emperyalist işgallerin yıkıcı sonuçlarına katlanmaya da mahkum ediliyor. Hal böyleyken bu beladan kurtulmanın olmazsa olmaz koşullarından biri, emperyalist işgallere karşı halkların birleşik direnişini örgütlemektir. Bu direniş emperyalist planları bozabileceği gibi, cihatçı çeteleri etkisizleştirebilmenin de en iyi yolu olacaktır.