“Büyük Amerika yeniden” sloganıyla başkanlığa gelen D. Trump, tüm çırpınmalarına rağmen ABD hegemonyasının gerilme sürecini durduramıyor. Etrafa tehditler savuran, müttefiklerini aşağılayan, uşaklarından haraç talep eden Trump, kabalıkta sınır tanımasa da yaptırım gücü sınırlı kalıyor. Zira politikasını “silahlanma-tehdit-savaş” eksenine oturtan Trump’ın, ağır bedeller ödemeyi göze almadan savaş açma şansı kalmamıştır. Bundan dolayı tehditlerinin bir kısmı pek ciddiye alınmıyor.
Yeni savaşlar açma konusundaki tereddütlerine rağmen ABD, halkların geleceğini tehdit eden en büyük emperyalist güçtür. Görünürde yeni savaşlar açmaya hevesli olmasa da insanlığa karşı sayısız savaş suçu işleyen Amerikan ordusu, halen dünyanın birçok noktasında mevcudiyetini sürdürüyor. Yani ağır yıkımlara yol açabilecek savaş tehlikesi “Demokles’in kılıcı” gibi halkların tepesinde sallanıyor.
***
Geçen hafta -Rusya ile imzalanan- Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) resmen çekildiğini duyuran ABD, aynı zamanda Maduro yönetimini yıkmak için Venezüella’ya blokaj uygulayabileceği tehdidini savuruyor. Bu arada Çin’le “ticaret savaşları” kızışmaya adayken, Trump Avrupalı müttefiklerini de “IŞİD sopası” ile tehdit etti.
Konuyla ilgili açıklamasında, “Avrupa’nın almasını istediğimiz 2500 IŞİD savaşçısı var elimizde. Avrupa'nın almasını istediğimiz binlerce IŞİD savaşçısı var, göreceğiz bakalım, alacaklar mı? Eğer almazlarsa, muhtemelen onları Avrupa'ya salıvermek zorunda kalacağız.” tehdidini savuran Trump, ABD zorbalığından kimsenin muaf olmadığını bir kez daha hatırlatmış oldu.
***
Dünya jandarmalığını sürdürmekte zorlanan ABD, kışkırttığı savaşların maliyetini düşürmek için onlarca ülkeden tetikçiler devşiriyor. IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi cihatçı çeteler genelde emperyalistlere, özelde ABD-İsrail çıkarlarına hizmet ediyorlar. Kuşkusuz ki, cihatçı tetikçi kullanmak yeni bir olay değil. 1970’li yılların ikinci yarısında cihatçıları Afganistan’da piyasaya süren ABD, 40 yılı aşkın süreden beri onları halklara karşı kullanıyor.
Bu cihatçıların katkılarıyla Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen başta olmak üzere çok sayıda ülke yakılıp yıkıldı. Kıyımlar gerçekleştirildi, halklar göçe zorlandı. IŞİD, bu cihatçı örgütler içinde emperyalist-siyonist güçler için en uygun aparattır. Elbirliğiyle IŞİD’in kurulup silahlanmasına katkıda bulundular. Sonra onu bahane ederek Suriye topraklarına yerleştiler. Şimdi de müttefiklerinden haraç alabilmek için IŞİD’i tehdit sopası olarak kullanıyorlar.
Emperyalist-siyonist merkezlere çok yönlü hizmetlerde bulunan IŞİD, Trump’ın Ortadoğu politikasının maskotu haline getirildi. Her kepazelik, her saldırganlık, her işgal girişimi için hazır gerekçe “IŞİD’le mücadele” safsatasıdır. Oysa emperyalistler de siyonistler de IŞİD’in varlığını “bulunmaz nimet” sayıyorlar. Zira hem tetikçi olarak işe yarıyor hem teröre karşı savaş zırvalığına “inandırıcılık” kazandırıyor hem de buna dayanarak işgalci kuvvetlerini sahaya sürme gerekçesi sayılıyor.
***
Emperyalistler IŞİD’e karşı amansız bir savaş yürüttüklerini iddia ediyorlar ama ABD kontrolündeki bölgelerde cihatçılar cirit atıyor. Hem Irak’ta hem Suriye’de IŞİD’in temizlenememesinin temel nedenlerinden biri bu tetikçilerin özellikle himaye edilmesidir. Keza İdlib’de toplanan on binlerce cihatçı tetikçiyi de savunan ABD ile Ankara’daki işbirlikçileri, bu kentteki şeriatçı yönetimin ayakta kalması için ellerinden geleni yapıyorlar.
İşgalci Amerikan ordusunun Fırat’ın doğusuna yerleşmesi de “IŞİD’e karşı savaş” iddiasına dayandırılmıştı. Oysa bu iddianın sahtekarlıktan öte bir anlamı yoktu. Çünkü emperyalist-siyonist güçlerin esas sorunu IŞİD’i ortadan kaldırmak değil, ayakta kalmasını sağlamaktır. Bu cihatçı tetikçiler sürüsü olmadan, işgalci Amerikan askerlerinin bölgedeki varlığını izah etmek kolay değil. Bu yönüyle IŞİD başta olmak üzere cihatçı terör emperyalist-siyonist güçler için vazgeçilmezdir.
Cihatçılar tetikçilik yapmakla kalmıyor, halklar arasına nifak sokarak da emperyalist-siyonist güçlere hizmet ediyorlar. Dolayısıyla halkların bu musibetten kurtulabilmeleri, ancak emperyalistlerle işbirlikçilerine karşı birleşik bir direnişin geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Çünkü artık ne emperyalist güçler ne suç ortakları cihatçı terörden vazgeçebilir. Elbette denetimleri altında tutmak için çaba sarf ediyorlar. Yani onlara göre IŞİD varlığını sürdürmeli ama kontrolden çıkmamalı. Durum böyleyken Trump gibi bir zorbanın IŞİD gibi “yararlı” bir aparattan vazgeçmesi söz konusu bile olamaz.
Aynı tutum ABD işbirlikçisi rejimler payına da geçerlidir. Aralarında yaşanan sorunlara rağmen AKP-saray rejimi, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi şeriatçı rejimler, cihatçıların sahadaki askeri, lojistik, ideolojik beslenme kaynakları olmaya devam ediyorlar.
Bu musibeti sona erdirmenin tek yolu hem emperyalistlere hem onların aparatı olan cihatçı çetelere karşı halkların birleşik direnişini örmektir.