Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesinin Musul kentini istila etmesiyle başlayan savaş, derinleşerek yayılıyor. Bir kabus gibi Irak’ın üstüne çöken ve bölgenin geneli için de tehlike oluşturan IŞİD, Musul’dan sonra bazı küçük kentleri de istila etti. Ürdün ve Suudi Arabistan sınırındaki kapıları ele geçirmeye çalışan cihatçı çeteler, Irak’ın en büyük petrol rafinerisinin bulunduğu Beyci kentinin büyük bir kısmını da ele geçirdi.
IŞİD saldırısı karşısında utanç verici bir duruma düşen Irak hükümeti, orduyu seferber ederek istilaya uğrayan veya çetelerin tehdidi altında bulunan bölgelerde denetimi sağlamaya çalışıyor. Bu amaçla belli bölgelere askeri yığınak yapılıyor. Bu arada hem dini hem siyasi liderler tarafından yapılan “orduya katılım” çağrısına yüz binlerce kişinin karşılık verdiği bildirildi. Güçlerini toparlamaya çalışan ordunun, gönüllüler ve desteğini aldığı bazı aşiretlerle birlikte, cihatçı çetelerin istila ettiği bölgeleri kurtarmak için hazırlık yaptığı bildiriliyor.
El Maliki hükümeti, başkent Bağdat’a düzenlenecek olası bir saldırıya karşı da mevzilerini tahkim ediyor. Ancak IŞİD çetesinin başkente saldırmaya değil, Sünni Araplar’ın yaşadığı bölgeleri ele geçirmeye odaklandığı gözleniyor. Cihatçı çetelerin Bağdat’a saldırmayı göze almaları kolay olmasa da, bu yıkıcı savaşın kısa sürede bitmesi olası görünmüyor.
Saddam Hüseyin rejiminin İran’a savaş ilan ettiği 1980’den bu yana yıkıcı savaşların ağır bedelini ödeyen Irak halkları, IŞİD saldırısıyla yeni bir felaketle karşı karşıya kaldı. Nitekim şimdiden yerinden yurdundan edilenlerin sayısı yarım milyonu aştı.
Mezhep değil gerici iktidar savaşı
Emperyalist işgal ordularının 2003’te Bağdat’a girmesinden sonra, Irak’ta etnik, dinsel, mezhepsel çatışmalar kışkırtıldı. Emperyalist/siyonist güçlerin planı olan bu uğursuz kışkırtma, bölge halklarını birbirine kırdırarak köleleştirmeyi hedefliyor. Buna göre etnik, dinsel, mezhepsel parçalanma, İsrail’in ırkçı-siyonist rejimini rahata erdirecek.
Köktendinci cihatçılar, emperyalist/siyonist planın uygulanması için ellerinden geleni yaptılar. Özellikle Irak, Suriye ve Lübnan’da… Nitekim mezhep savaşının başladığı defalarca ilan edildi. Ancak buna rağmen hiçbir yerde halklar birbirini kırmadı. IŞİD saldırısı da direk mezhep savaşı ilan edildi; iddiaya göre Irak’ta Sünnilerle Şiiler savaşa tutuştu.
IŞİD iliklerine kadar mezhepçi, vahşi bir çetedir. İcraatlarıyla, fetvalarıyla, egemen kılmaya çalıştığı zihniyetiyle böyledir. Ama bu vahşi çetenin tüm Sünniler’i temsil ettiği ve onlara zarar vermeyeceği savının gerçekle bir ilgisi yoktur. Bilindiği üzere IŞİD çetelerinin ele geçirdikleri bölgelerde nüfusun ezici çoğunluğu Sünni ve bu bölgelerde ilk gün şeriat ilan edildi. Yani şeriatın ilkel zulmünün bedelini Sünni emekçiler de ödeyecek. Nitekim evlere baskın düzenleyerek “cihat nikahı” için bekar kız avına çıkan cihatçı çeteler, şimdiden Sünni halka zulmetmeye başladılar.
Bu arada belirtelim ki, IŞİD müftüsü, hükümete bağlı “Şii güvenlik güçleri”nin eş ve kızlarının, militanlar için “helal” olduğuna dair fetva da yayımlamıştı.
IŞİD ve müttefikleri, tabii ki, Sünni egemen sınıflarını temsil ediyorlar. Cihatçılar, Irak’ı emperyalist işgal ordularına teslim eden Saddam Hüseyin’in ordusunun eski subayları ve bazı Sünni Aşiret şeflerinin ortak yürüttüğü saldırının esas hedefi, Sünni Araplar’ın yaşadığı bölgelerde iktidar tekeli kurmak, gerekirse Irak’ı parçalamak veya Bağdat’taki iktidar ve ranttan aldıkları payı daha da büyütmektir. Bu konularda mutabık kalan bu ilkel/gerici koalisyonun, iç bütünlükten yoksun olduğunu da belirtmek gerek. Yağmaladıkları servetlerin paylaşımı için bu vahşi koalisyonu oluşturan güçlerin kendi aralarında çatışmaları da ihtimal dahilindedir. IŞİD çetelerinin Suriye ve Ürdün’ü kapsayacak bir şeriat devleti kurma planına sahip olması da, soruna dönüşebilir. Zira bu planın IŞİD müttefikleri tarafından da benimsenmesi kolay değil.
Vurgulamak gerekiyor ki, bu çatışmanın Sünni emekçilerin sorun ve özlemleriyle bir alakası yoktur. Tersine, IŞİD Sünniler’in de baş belası; zira yıkıcı savaşta Sünni emekçiler de ağır bir bedel ödeyecektir. Genç kız avına çıkan zihniyeti onuruyla ve insanca yaşamak isteyen Sünni emekçilere zulümden başka bir şey sunamaz. Sünni halkın şu veya bu nedenden dolayı IŞİD çetesini desteklemeleri, bu gerçeği hiçbir şekilde değiştirmez.
Katil suç mahallinde..
IŞİD’i terör örgütleri listesine alan ABD emperyalizmi, Suriye’ye karşı savaşan bu çeteye halen çok yönlü destek veriyor. ABD ile bölgedeki Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi suç ortaklarının çok yönlü desteği olmasaydı IŞİD ve türevlerinin bu kadar güçlenmesi olanaksız olurdu. Ayrıca IŞİD’in yürüttüğü kapsamlı saldırının, Irak hava sahasını kontrol eden ABD ordusunun bilgisi dışında gerçekleşmesi de mümkün değil.
Hal böyleyken Bağdat’a gelen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, IŞİD’e karşı savaşta destek sunacaklarını söyledi. Güya etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaya karşı olduğunu iddia eden Kerry, Irak’ı işgal ederek mezhep çatışmasının tohumlarını eken emperyalist ABD rejiminin temsilcisidir. Nitekim Kerry, IŞİD’le çatışan el Maliki hükümetinin sıkışık durumunu fırsat bilerek, ABD ordusuna yeni ayrıcalıklar koparmakla meşgul oldu.
Katilin suç mahallinde dolaşması misali, IŞİD saldırısından sonra Bağdat’ı ziyaret eden Kerry, Irak’ı harabeye çeviren emperyalist işgalin sorumlularından biridir. Köktendinci çeteleri Afganistan’da icat eden ABD emperyalizmi, Suriye’ye karşı yürüttükleri “vekalet savaşı”nda kullanmak için 70’i aşkın ülkeden cihatçı devşiren organizasyonun da başını çekenlerden. IŞİD’e karşı savaşmayacağını ilan eden ABD, bu çetenin Irak hükümetini zor duruma düşürmesini istismar ediyor. Ya her yönüyle ABD uşağı bir yönetim ya da Irak’ın üç parçaya ayrılması…
Ortadoğu halklarının başına bela edilen cihatçı güruhlar, taşıdıkları ilkle zihniyetin sonucu olarak mezhep savaşını kışkırtıyorlar. Bununla birlikte IŞİD ve türevleri ilkellik ve vahşette sınır tanımasalar da, her yönüyle kapitalist/emperyalist sistemin ürünü ve temsilcileridir aynı zamanda.
Bölgenin gerici rejimleri
Kökten dinci çeteler, ne kadar emperyalistlerin icadı ise, bölgedeki koyu gericiliğin temsilcisi işbirlikçi rejimlerin de icadıdır. Son dönemde Suriye’ye karşı savaşan cihatçılara destek veren halen de vermeye devam eden Türk devleti/AKP iktidarı, Suudi Arabistan, Katar üçlüsü tetikçi cihatçıların devşirilmesi, finansmanı, eğitimi, silahlandırılması ve diğer alanlarda destekleyerek bölgede etkili bir güç haline gelmesini sağladılar.
Koyu gericiliğin bölgedeki bu temsilcileri, yıllardır destekleyip besledikleri cihatçı örgütleri, sonunda terör örgütleri listesine almak zorunda kaldılar. Ancak bu adım, adı geçen devletlerin IŞİD’e verdikleri desteği çekecekleri anlamına gelmiyor. Hatta Musul kentine dönük saldırıyla başlayan sürecin destekleyicisi yine bu aynı güçler olmuştur.
Irak egemenlerinin bir kesimi, emperyalistler ve bölgedeki gericilik odakları IŞİD’i icat ettiler ve bölge halklarının başına musallat ettiler. Şimdi bu aynı güçler, “teröre karşıyız” diye vaazlar veriyorlar. Bu tutum, kaba ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Emekçilerin çıkış yolu mezhep çatışması değil sınıf çatışması
Köktendincileri üreten kapitalist/emperyalist sistem, emekçi insanı hiçe sayan sömürü, baskı ve kölelik düzenidir. Egemen sınıflar arası iktidar çatışmasının bir yansıması olan etnik, dinsel, mezhepsel parçalanma ve çatışmanın ağır bedelini de emekçiler ödüyor. Bu tür parçalanma ve çatışmaların olduğu yerde, emekçilerin kölelik zincirleri daha da kalınlaşıyor.
Kapitalist toplumda, esas çatışma işçi sınıfı ile burjuvazi arasında yaşanır. Emekçileri bölen etnik, dinsel, mezhepsel çatışmalar ise her zaman kapitalistlerin işine yarar ve onlar tarafından kışkırtılır. Buna karşın Ortadoğu halklarının bu kabustan kurtulabilmek için etnik, dinsel, mezhepsel çatışma tuzağından uzak durmaları, militan/birleşik bir direniş geliştirmeleri gerekiyor.