Saray’ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan geçtiğimiz günlerde partisinin Van’da düzenlediği bir etkinliğe katılarak açıklamalarda bulundu. AKP sözcülerinin ağzından duymadığımız, duyduğumuzda ise büyük bir yalan, çarpıtma ve manipülasyon amacıyla kullandıklarını bildiğimiz sendikal hak, emek vb. kelimeleri peşi sıra tekrarladı. Kendince “emek düşmanlarına” haddini bildirdi. “Emeğin hakkını korumakla mükellef” olduklarını ilan etti.
Konu yerel seçimlerden sonra belediye yönetimi değişimlerinin ardından yaşanan işten atmalar, sendikal baskılar olunca bol keseden attı. 16 belediyeye 25 milyon lira ceza kesildiğini söyledi. Kamuoyuna teşhir edilen 16 belediyenin işten atma ve sendika değiştirme baskısını bir kenara bırakıyoruz. Haftalardır özellikle CHP’nin İzmir belediyelerinde yaşanan işten atmalar ve bunun karşısında direnen işçiler gerçeği ortada duruyor. Buna eşlik eden AKP’li Menemen Belediyesi önünde yine aynı gerekçeyle direnen işçilerin varlığının da altını çizelim. Kısacası al birini vur ötekine.
Bakan Işıkhan kendi partisinin belediyesine de ceza kesmiş midir? Elbette bu mümkün değil. Bildiğimiz bir gerçek var ki, Belediyelerde sendikal değişimler bu ülkede genelde belediye yönetimlerinin değişimine endekslenmiş durumda. Sermaye partilerinin iktidar ya da muhalefetine eklemlenmeyi iş edinen sendikal bürokrasinin rengi, tonu değişebilir ancak bu gerçek yıllardır değişmeden kalır. Şu sıralar CHP’ye geçen belediyelerde DİSK Genel-İş’in belediye yönetimleriyle masa başı sendikal değişim adımları attığı biliniyor. Dün AKP’nin kazandığı belediyelerde Hak-İş’e bağlı Hizmet İş’i rüşvetle ya da baskı ile büyüttüğünü de biliyoruz. Özcesi sendikal mücadele açısından bakıldığında iki yaklaşımın da “emek düşmanı” olduğu bir gerçek. Bunun için Saray’ın Çalışma Bakanı’nın sözleri boş konuşma örneği değilse AKP’nin bilindik kirli siyasetinin yansıması olabilir ancak.
Girdiği her yere kendi gerici zihniyetiyle beraber gerici örgütlenmelerini de taşıyan Saray iktidarı bu konuda en son konuşması gereken mercidir. Belediyelerin yanı sıra kamu emekçilerinin başına Memur-Sen anlayışını musallat edenler yüzleri kızarmadan işçilerden, sendikal haklardan bahsediyor, emeği koruduklarına dair laflar geveliyorlar. Üstelik gemi azıya alıp OVP kapsamında ağır bir ekonomik ve sosyal yıkım programı uygularken bu sözler ancak pişkinlik olarak adlandırılabilir. Saray rejimi söz konusu olduğunda kepazelikler bundan ibaret değil.
Sermaye kodamanlarının toplantılarına katılarak grev yasaklarıyla övünen kişi AKP şefi Erdoğan’dır. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin şu içinden geçilen süreçte var olan yoksulluk ve sefaletini adım adım derinleştiren, sermayedarlar kâr rekorları kırarken düşük ücreti ekonomi programı olarak dayatan, yabancı şirketlere ucuz işçilik pazarlayarak yatırım beklentisi temenni eden bir iktidarın bakanının bu kadar rahat bir pervasızlık sergilemesi, işçi sınıfı ve emekçilerin içinde bulunduğu hareketsizlik halinin bir getirisi olarak okunmalı. Sendikalara hâkim olan bürokratik anlayışların desteğiyle oluşan bu tablo işçi ve emekçiler açısından silkeleyici olmalı. “İşçi sınıfının ekmekten çok onura ihtiyacı var” tanımlaması tam da bu tür pişkinliklerden hesap sormak için gerekli.
Düşünün ki, sendikalaştıkları için işten atılan birçok fabrikanın işçisi şu günlerde direnmeye devam ediyor. Fernas Madencilik ve Akcanlar işçileri aynı gerekçeyle Çalışma Bakanlığı’nın kapısına dayanmış, kapitalistlerin yasa-kural tanımaz sendikal örgütlülük düşmanlığına ve buna arka çıkan bakanlığa yönelik eylem yapıyor. Polenez işçileri sendikaya üye oldukları için işten atılıyor, en temel anayasal hak kaba bir biçimde çiğneniyor. Yetmiyor dinci-faşist AKP-MHP rejiminin kolluk gücü günlerdir direnen işçilere işkence ediyor, ters kelepçe takarak gözaltına alıyor. Bakan çıkmış bu toplumla dalga geçebileceğini düşünüyor. Rakiplerine “emeği siyaset malzemesi yapmayın” diye sesleniyor. İşçi sınıfının cellatları kendilerini emeğin koruyucusu ilan ediyor. Riyakarlık ancak bu kadar olur.
Kriz derinleşmiş durumda. Fatura her yolla işçi ve emekçilere kesilmek isteniyor. Sermaye-devlet-sendikal bürokrasi “şeytan üçgeni” işçi sınıfına saldırıyor. Sınıfın direnişi seçen kesimleri zorbalıkla ezilmek isteniyor. Bu pişkinlere, emeği yok pahasına satın almaya çalışanlara karşı işçi sınıfı onuru için birleşmelidir. Sermaye partilerinin rekabetine, sendika ağalarının kavgalarına, AKP’li bakanların pişkinliklerine karşı haklarını ve geleceğini savunmak için örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir.