PİB'den değerlendirme...

Petrol-İş Aliağa Şube Genel Kurulu üzerine

Aliağa işçisi kardeşler, herkes farkında ki yeni Tüpraş yenilgilerine, YHK sopasına, sendikasızlaştırma çabalarına, hak gasplarına, baskı ve mobbinge karnımız tok! Genel kurulun bize gösterdikleri üzerinden en geniş kesimlerle tartışma yürütelim, fabrika fabrika, bölüm bölüm örgütlenelim.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 03 Ekim 2021
  • 21:54

2 Ekim günü Petrol-İş Aliağa Şube Genel Kurulu gerçekleştirildi. Bizler de Petrokimya İşçileri Birliği olarak takip ettiğimiz genel kurula dair düşünce ve değerlendirmelerimizi mücadelenin geliştirilmesi amacıyla kaleme aldık. Aliağa işçisi sınıf mücadelesinde 12 Eylül faşizmine karşı direnişten grevlere, DGM direnişinden sosyal yıkım saldırılarına karşı cevap vermeye, ‘89 Bahar eylemlerinden özelleştirme saldırılarına karşı mücadeleye her dönem önemli bir yer tutmuştur. Güncelde ise ekonomik kriz, pandemi ve baskı politikalarının arttığı böylesi bir dönemde anlamlı bir çıkış yapılamadığını hepimiz görüyoruz. Bu atmosfer içerisinde gerçekleştirilen genel kurulun sorunların, çözüm yol ve yöntemlerinin tartışıldığı bir platform olması gerektiği yerde tam tersinin yaşandığına şahit oluyoruz. Son yıllarda yaşanan çok yönlü sorunlarımız varken, Tüpraş yenilgisi hala muhasebe edilmeyi bekliyorken, Petkim'de sermayenin hak gaspları artıyorken, Ravago'da baskı ve mobbing kural haline geliyorken, Grev yasakları sektörümüzdeki her işçiyi silahsızlandırıyorken ya da pandemiyle birlikte sınıfımız eziliyorken Genel Kurul'un bunlar hiç yaşanmıyormuşcasına geçmesi ancak bir akıl tutulmasıyla açıklanabilir. Bu durumu sorun etmeyenler sendika bürokratları iken, sermaye sınıfına ise dikensiz bir gül bahçesi kadar güzel görünmüştür. Genel kurulda sıkça sözü edilen en olumlu gelişme yeni bir yer olarak Solufert fabrikasının örgütlenmesi olabilir.

Genel olarak hal böyleyken aday konuşmaları “sen onu yaptın, sen şunu yapmadın” kalıplarının ötesine geçmeyen, iç çekişmelere dayalı, mücadele ile yakından uzaktan ilgisi olmayan söylemlerle ilerledi. Bu sorun kişilerin konuşma yetisi ile ilgili değil, yöntem ve programdan yoksun oluşun yansımasıdır. Sorun alanlarına işçi sınıfının tarihsel deneyimlerinden bakılmadığı, sınıf mücadelesinin patronlarla pazarlık darlığında ele alındığı koşullarda tıpkı bu genel kurulda olduğu gibi sonuç delege hesaplarıyla koltuk kapma yarışına dönüyor. Konuşmalarda şubeye üye 4000 işçinin olduğu yerde sık sık sadece onları seçme yetkisi olan 200 delegeye seslenilmesi bu aynı konumlanmanın ürünüdür. Delegelerin de holiganca saf tutmuş olmaları seçimlerin sınıf mücadelesinden çok yapay ayrışmalara hizmet ettiğini göstermiştir. Gerçek şu ki; bu bakış ve tutum Aliağa işçisinin sorunlarını çözmek için ilerletici değildir. Tabi ki genel kurul tek başına sorunların çözümü değildir, ancak önemli bir başlangıç noktası pekala olabilirdi. Böyle değerlendirilmemiş olması, bugünden sonra bu tartışmaların yapılması için daha fazla çaba göstermek ihtiyacını doğuruyor.

Genel Başkan Süleyman Akyüz’ün konuşması sendikal bürokrasinin temsili!

Genel kurulda yapılan konuşmaları tek tek değerlendirmeyeceğiz ancak Süleyman Akyüz'ün konuşmasına özel olarak değinmek gerektiğini düşünüyoruz. 42 bin işçinin temsilcisi konumundaki genel başkan sendikal bürokrasinin ne olduğu konusunda örnek bir konuşma gerçekleştirdi. Ali Ufuk Yaşar gibi işçiyi satan, mücadelenin önüne engeller çıkartmaktan başka bir işlevi olmayan birini sadece devirmek için yine ilkesiz, programsız bir birliktelikle seçilen Süleyman Akyüz'ün her eleştiriye AKP şefinin tarzıyla yaklaştığını görmek dikkatleri çekiyor. Erdoğan'ın “bizi kıskanıyorlar” mottosu gibi sözde “en başarılı” dönemlerinde “Bize taş atıyorlar” diyor. Son yıllarda her krizin faturası işçiye kesilmiyormuş gibi, işçiler borçları yüzünden intihar etmiyormuş, ücretsiz izin ve işten atma saldırılarıyla karşı karşıya değilmiş, kod 29 yüzünden on binlerce işçi cehennemi yaşamamış gibi davranılıyor. Bunlar en ağır şekilde yaşanıyorsa başarı nerededir? Ya da bu başarı hangi konudadır? Bu sorunları gündemleştirmeyi taş atmak olarak ele almak sadece sorun alanlarının üstünü örtme çabası olarak açıklanabilir.

Sendikal bürokrasi hak mücadelesinde önemli bir engel teşkil ediyor. Sendikaların işçinin söz, yetki ve karar sahibi olduğu, demokratik, tam anlamıyla mücadele örgütü haline geldiği koşullarda sınıfımızın kazanacağını biliyoruz. Tam bu noktada Akyüz'ün konuşmasının sendikal bürokrasinin bakış açısını özetlediğini düşünüyoruz. Akyüz kimsenin söylemesi ile iş yapmadıklarını, üyelerin tamamı dahi istese de kendi “doğruları ve gerçekleri” ile hareket edeceğini beyan etti. Bu doğru ve gerçeklerin ne olduğunu ise Birliğimizin önemli olduğu için öne çıkarttığı, yöneticilerin Cumhurbaşkanlığı Sarayını ziyaret etmesini gerekçelendirirken öğreniyoruz. YHK'nın aklı, grev yasaklarının bizzat imzacısı, mevcut haliyle milyonları açlık demek olan asgari ücrete mahkum eden, polisini eylemlerimize saldırtan, açtığımız hak arama davalarını patron lehine düzenleyen, göçmen sorununu derinleştiren, işsizliği büyüten Cumhurbaşkanlığı sarayına teşekkür etmek maksadıyla gittiğini ifade ediyor Akyüz. Tüm bu müsibetleri başımıza açtığı için teşekkür etmiyor tabii ki. Bunları görmezden gelerek sözleşmelerde katkıları olduğunu öne sürüyor, şükranlarını Saray'da Erdoğan'a işçiyi arkasına aldığı fotoğrafı hediye ediyor. Fakat sorun bununla sınırlı değil. Akyüz diyor ki “sözleşmeleri enflasyonun üzerinde %27-28 bandında başarıyla bitirdiysek, çalışma bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı sayesinde. Yeter, işçiye yetiyor” diyor. Bu sözleri işçinin gücüne güvenmeyen biri söyleyebilir. Üretimdeki yerini bilmeyen, belki de bilmek istemeyen biri bu sözleri sarf edebilir. İşçi sınıfı pandemi boyunca ölümüne çalıştırılırken belirttiğimiz gibi, her şartta işçiyi çalıştırmak istiyorlar çünkü sadece kâr elde etmek için değil, işçi üretmezse dünya durur! Bu gücü yok sayarak, sınıf çıkarlarına ters düşmek pahasına devlet bürokratlarıyla pazarlık masasından başka çözüm bilmez bu anlayış ancak sermaye sınıfına su taşır. En temel gıda ihtiyaçlarına bile %40-60 oranında zam gelmişken, sözleşmelerde “%27-28” almayı başarı sayıp, işçinin düşüncesini umursamadan “işçiye yeter” demek her anlamıyla akıl tutulmasıdır.

Akyüz gibilerinin Birliğimizi “sosyal medya” ile sınırlı sandığını ve yürüttüğümüz çalışmayı bu sektörün işçilerinin takip etmesinden rahatsızlık duyduğunu biliyoruz. Yapılan eleştirileri kendi cephesinden de olsa tartışmak, tartışmaya açmak yerine burjuva parti sözcüleri gibi bir takım çamur yöntemlerle kapatmaya gayret gösteriyor. Ancak bu tutumun sınıf mücadelesine zerre yararı olmadığı gibi zarar verdiğini tekrar hatırlatmak istiyoruz.

İşçilere verdiği görev tanımı ise eleştiri yapmak yerine “bir dahakine daha iyisini yaparsınız” demek olarak şekillendiren Akyüz, sınıfa dönük saldırılar karşısında özel bir etkisini görmediğimiz bir takım diyalog faaliyetlerini sıraladı. Konuşmasının başında-sonunda yapılan işler için “teşekkür” bekleyen genel başkana bulunduğu kurumu yeniden hatırlatmak gerekir. Sendika ne bir şirkettir, ne yöneticilere aittir, ne de işçiler para karşılığı hizmet ettiğiniz müşteridir!

Genel Kurul yeni bir sendikal anlayış için kolları sıvamak gerektiğini gösteriyor!

Şube yönetiminden temsilcisine, genel merkezden işçiye tüm sendikanın; mücadeleyi şekillendiren, sınıfsal bir program ve buna dayalı fiili meşru yöntemlere dayalı bir çizgiye çekilmesi gerekiyor. Bunun dışında yapılacak her şey aynı sorunlarla tekrar tekrar boğuşmak anlamına gelir. Çünkü dünden bugüne ortaya konulan herhangi yeni bir şey yok. Yönetimdeki isimleri değil, yöntemi değiştirmeden sonuçların değişeceğini sanmak son yıllarda yapılan, sınıf hareketini içinden çıkılmaz kaosa sürükleyen yegane hatadır.

Aliağa işçisi kardeşler, herkes farkında ki yeni Tüpraş yenilgilerine, YHK sopasına, sendikasızlaştırma çabalarına, hak gasplarına, baskı ve mobbinge karnımız tok! Genel kurulun bize gösterdikleri üzerinden en geniş kesimlerle tartışma yürütelim, fabrika fabrika, bölüm bölüm örgütlenelim. Aliağa işçisinin sınıf mücadelesindeki öncü rolünü tarih sayfalarından değil, gerçekleştirerek, dosta düşmana yaşatarak gösterelim!

Petrokimya İşçileri Birliği / İzmir

İLİŞKİLİ HABERLER