Otomotiv üretimi ve ihracatı dipte, döviz krizi kapıda

Bu yılın ilk yarısında otomotivde üretim geçen yıla kıyasla yüzde 29 daraldı. Türkiye kapitalizminin ihracatında önemli bir yere sahip olan otomotivde yaşanan bu daralma, sermaye devletinin döviz gelirleri açısından da ciddi bir sorun teşkil ediyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Temmuz 2020
  • 22:08

AKP ve sermayenin “üretime ve sömürüye devam” hedeflerine rağmen, pandemi ile birlikte üretimde ciddi daralmalar yaşandı. Üretimin dibe vurduğu alanlardan biri de otomotiv sektörü oldu.

Otomotiv Sanayicileri Derneği (OSD) tarafından yayınlanan veriler, bu yılın ilk yarısında üretimde yaşanan krizi gözler önüne serdi.

İlk 6 ayda traktör haricinde üretim adedi 518 bin 727 adet oldu. Bu, geçtiğimiz yıla kıyasla yüzde 29’luk düşüşe denk geliyor. Geçtiğimiz yılın ilk 6 ayında da bir önceki yıla kıyasla yüzde 13 düşüş yaşanmış ve 735 bin 62 adet üretim gerçekleşmişti.

Bununla birlikte ihracat adedi daha da büyük bir düşüşle 402 bin 179’a geriledi. Geçen yıl ihracat adedi 634 bin 768 olmuş ve 2018 yılına kıyasla yüzde 8’lik düşüş yaşanmıştı. Bu yılın ilk yarısındaki ihracat adedinde ise yüzde 37’lik düşüş gerçekleşti.

OSD üyesi kapitalistler, Mart ve Nisan ayında üretimde kısmi duruşlar yaşadı, fakat Mayıs ayında üretim yeniden başlatıldı ve “normalleşme” ilanıyla tekrar yükselişe geçildi.

Son üç ayda (Nisan, Mayıs, Haziran) otomotivde üretim adetleri 11 bin 164, 63 bin 145 ve son olarak 103 bin 273 oldu.

Yılın ilk yarısında otomotiv fabrikalarında kapasite kullanımı yarı yarıya (yüzde 52) olarak kayda geçti.

Otomotivdeki krizin ötesi

Türkiye kapitalizminin ihracatında önemli (Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre yüzde 15’lik pay) bir yere sahip olan otomotivde yaşanan bu daralma, sermaye devletinin döviz gelirleri açısından da ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bir diğer başlıca döviz kapısı olarak görülen turizmin de -ilan edilen “seferberliğe” rağmen- kriz yaşaması sermaye iktidarını tam bir açmazla karşı karşıya bırakmış durumda. Zira büyüyen cari açığı karşılamak için tüm kaynaklar tüketilmiş bulunuyor, döviz gelirleri erimiş gözüküyor, Merkez Bankası’nın rezervleri yetmiyor ve yabancı finansman da elde edilemiyor. 

Yağma ve soygun düzeninin bu noktadaki çözümü işçi-emekçilerin ceplerine bir kez daha el atmak oluyor. AKP-sermaye iktidarının “kıdem tazminatı fonu” hazırlığı ve faturayı işçiye-emekçiye keserek sermayeye kaynak sağlama çabaları tam da böyle bir tabloda ortaya çıkmış bulunuyor. Yani işçilerin hakları gasp edilerek kapitalistlerin krizine çözüm aranıyor. 

Krizin bu faturasını işçi-emekçilerin ödeyip ödemeyeceğini; daha fazla işsizliğe, açlığa ve sefalete boyun eğip eğmeyeceğini yine bizzat kendi çizeceği yol belirleyecek. Sendika ağalarının oyalamalarına, düzen partilerinin demagojilerine aldanmak; işçi sınıfı ve emekçileri, daha derin bir sefaletle yüz yüze bırakacaktır. İşçi sınıfı ve emekçilerin buna karşı tek çözüm yolu; sermayeden bağımsız birliklerini ve örgütlenmelerini geliştirmek, krizin faturasını ödememek için sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyütmektir.